- 2075 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Cennetin gülleri
Güneşin sıcağı kavruk tenine vuruyordu anlından dökülen terler şakaklarıdan çenesine doğru inerken elindeki kazmayla kuru toprağa açtığı çukuru derinleştirmeye çalışıyordu.
Mezarlık camisinden okunan sala ahiret yolculuğuna çıkmış bir mevtanın gelişinin habercisiydi; Mehmet amcanın hazırladığı bu mezar gelen yolcunun son adresiydi.
Zayıf çelimsiz görünüşüyle nasırlı elleri yorgun bakan gözleri ve yüzünden eksik olmayan tebessümüyle Mehmet amca ellisini geçmiş ama yaşından büyük duruşuyla tatlı dili ve güzel sohbetiyle çevresinde sevilen bir İnsan dı.
Mehmet amcanın bir kaç ay sonra yirmi beş yılı bitiriyordu Mardin kapı belediye mezarlığında izinli olduğu günlerin dışında her gün kazmasıyla yeni mezarlar açardı vefat etmiş insanlara.
Kadınına kızına çocuğuna yaşlısına sayısı kaç olmuştu mezarların o da bilmiyordu kimi gün üç beş kişinin defin edildiği mezarlıkta bazı günler sayı ona çıkardı
Günlerden bir gün ikindi vaktinin ezanı okunuyordu yine bir cenaze gelmişti mezarlık camisine Namaz sonrası önceden Mehmet amcanın açtığı mezara defin edilmek üzerek getirilen mevta kabre indirilirken Mehmet amca her zamanki gibi yerini almış girmiş kabrin içine ona uzatılacak cenazeyi bekliyordu.
Mezarın başı kalabalık gözü yaşlı akrabalar bir yandan ağlarken bir yandan da Mehmet amcanın mevtayı kabirde nasıl yatırdığına bakıyorlardı.
Mehmet amca her zaman işini itinayla yapan biriydi kabire indirilen mevtayı sağ omuzu üstüne yatırarak yüzünün kıbleye dönmesini sağlardı.
Daha sonra mevtanın yüzünün açılması gerekiyordu kefenin baş kısmını açarak başının altına yassı bir taşı koyup mezar odasının üst kısmını kapatan taşları dizmeye başlamıştı ki İnsan kalabalığının arasındaki küçük bir boşluktan kırk elli metre öteden siyah bir devenin geldiğini gördü şaşkınlıkla olduğu yerde kala kaldı.
Definin yapıldığı kabre doğru gelen siyah devenin yularını bir adam tutuyordu yüzü ve elbisesi simsiyah olan bu adam gece gibi karanlıktı.
Siyah deve defin yapılan mezarın başına gelince siyah adam elindeki yuları bırakarak devenin sırtındaki yükü alıp mezarın içine boşalttı.
Dökülen yük kabrin içine dağılırken Mehmet amca başını aşağıya doğru indirip bakınca her yerin akrep ve yılanlarla dolduğunu gördü bir anda korkudan ani bir hareketle mezardan çıkan Mehmet amca koşmaya başladı mezarlığın diğer ucuna varınca bir ağacın dibinde oturup soluklanırken gördüklerine bir anlam vermeye çalışıyordu.
Mezarlık çalışanlarından Ahmet Mehmet amcayı bulduğunda hala korkudan titrediğini geçirdiği şoku atlatamadığını anladı.
Ahmet:
Ne oldu Mehmet amca? Neden mezarı bırakıp kaçtın?
Mehmet amca konuşamıyor hala etrafına tuhaf tuhaf bakıyordu Ahmet Mehmet amcayı omuzlarından tutmuş silkeliyerek
Ahmet:
Mehmet amca Mehmet amca
Diye sesleniyordu bir iki dakika geçtikten sonra Mehmet amca kendine gelmeye başlamıştı.
Cebinden çıkarttığı sigaradan yakan Ahmet derin bir duman aldıktan sonra
Ahmet:
Hayırdır Mehmet amca anlat ne oldu?
Mehmet amca:
Göremediniz mi? Her yer akrep ve yılanlarla doluydu.
Ahmet:
Hayır amca
Mehmet amca:
Nasıl hayır mezarın içine döktü ya siyah deveyle gelen o siyah adam.
Ahmet:
Ne devesi ne adamı amca sen kabrin içindeydin bir ara durdun hareket etmedin sonra bağırarak kabirden çıkıp koşmaya başladın bende peşinden geldim ama yetişemedim sana.
Mehmet amca:
Ahmet ben delirmedim ne gördüğümü biliyorum.
Ahmet:
Amca sen hayal görmüşsün orada onlarca kişi vardı kimse senin anlattıklarını görmedi.
Mehmet amca anlamıştı Ahmedi inandıramayacağını sustu ve konuşmadı yerinden doğrulup kalkarken bacaklarının titremesi geçmemişti.
Bu olayın üzerinden günler geçmişti Mehmet amca tekrar en iyi bildiği işi yapmaya geri dönmüştü ama başından geçenleri hala unutamamış bir daha böyle bir olay yaşarmıyım diye tedirgin de olmuyor değildi.
Yapraklar dökülmeye güz mevsimi kendini iyice hissettirmeye başlamıştı
Toprak ilk yağmurların düşmesiyle yumuşamış Mehmet amcanın kazması daha kolay işler olmuş Mardin kapının kırmızı toprağını.
O gün Diyarbakır da fakir ama çok sevilen biri vefat etmişti Mehmet amcanın da ara sıra selamlaştığı bu garip insan ondan önce vefat eden İnsanlar gibi uzanmıştı Musalla taşına.
Seveni çok olduğundan cenaze Namazı da çok kalabalıktı Namaz sonrası Musalla dan alınan cenaze cemaatin omuzlarında
hazırlanmış kabrin başına getirildi.
İmam tarafından dini vecibeler yerine getirildikten sonra kabire indirilen cenaze her zaman olduğu gibi kabrin içinde bekleyen Mehmet amcanın kollarına verildi.
Mehmet amca bu fakir Müslümanı özenle kabrin zeminine sağ omuzu üstüne yatırarak yüzünü açıp önceden hazırladığı gri yassı taşı da başının altına yerleştirdikten sonra doğruldu mezarı kapatacak taşlara uzanmıştıki bir anda cemaatin içinde mezarın yanı başında duran beyaz deveyi ve yularını tutan beyazlar içinde Nurani yüzlü adamı gördü.
Devenin yularını tutan beyazlar içindeki adam Mehmet amcaya bakarak
tebessüm etti ve korkma dedi.
Mehmet amca hiç hareket etmeden pür dikkat adama bakıyordu bu güzel yüzlü adam devenin üstündeki yükü alıp Mehmet amcanın içinde olduğu mezara boşalttı.
Aman ALLAHIM renğarenk güller muhteşem kokularıyla Mehmet amcanın dizlerine varacak kadar kabrin içini doldurmuştu.
Mehmet amca hayranlıkla kabrin içindeki gülleri seyrederken sağ elini uzatıp işaret parmağıyla orta parmağının arasına bir gül dalını sıkıştırıp almak isteyince kabrin başında onu izleyen Nurani yüzlü zat Mehmet amcaya şöyle seslendi.
Nur yüzlü zat:
Bırak o gülü o gül senin değil
Bu sözü duyan Mehmet amca parmakları arasında sıkıştırdığı gülü yavaşça bırakarak mezarın taşlarını dizdikten sonra çıktı mezardan.
Olan biteni cemaatten gören olmamıştı Mehmet amca anlamıştı bu yaşadıklarının sadece ona ikram olduğunu.
Yapılan telkin ve duaların ardından cemaat dağılırken tek başına bir köşede bekleyen Mehmet amca bu fakir Müslümanın kabrine bakarak derin düşüncelere dalmıştı bir ara elini yüzüne doğru götürünce o parmakları arasına sıkıştırıp sonra bıraktığı gül dalının kokusunu aldı.
Parmaklarını burnuna götüren Mehmet amca Cennet güllerinin kokusunun parmaklarına sindiğini anladı.
Buda ona bir ikramdı son yaptığı defin Mehmet amcanın mezarlıkta çalıştığı son günü olmuştu ssk günlerini doldurmuş olan Mehmet amca emekli olup kalan ömrü boyunca Cennet güllerinin kokusunu sinen parmaklarında koklarken öleceği güne kadar parmakları burnunda Diyarbakır da yaşadı.
Vade dolunca Diyarbakır Mardin kapı belediye mezarlığı Mehmet amcayı da almıştı bağrına parmaklarına sinen Cennet güllerinin kokusuyla.
Bir hadis-i şerifte efendimiz s.a.v.s
"Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur."
(bk. el-Akidetu’t-Tahaviye,1/169; Ahmed b. Hanbel,
Mehmet amcanın bu yaşanılmış gerçek olayında da gördüğümüz gibi İnsan yaşamı boyunca yaptığı amellerden mesuldür.
Biz insanlar her ne kadar kendimizi güçlü yenilmez görsek te yaratılış mizacımız çok zayıftır pamuk ipliğine bağlı yaşamlarımızın her an bitebileceğinin hesabını yapmadan yaşıyoruz.
Attığımız ve atacağımız adımların hesaplarını iyi yaparak merhamet dolu yüreklerde yetiştireceğimiz sevgiler sayesinde kim bilir Cennet güllerinden bizlerde nasiplenebilirz.
Rahmetinin sonsuz kainatı kuşattığı Rahman-ı Celil biz kullarına karşı çok merhametlidir.
Sevgili okurlar:
İçimizden hiç bir zaman merhamet ve umudu çıkartıp atmayalım
Şu kainatın içindeki zerre kadar olan Dünyamız ve biz İnsanlar şu Dünyanın içinde zerreler olarak varlığımızı sürdürüyoruz.
Kuvvet ve Kudretine güvendiğimiz Rabbimiz çok cömerttir ve ayetiylede biz kullarına şöyle seslenir.
Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.
Şura suresi Ayet 30
Yukarıdaki ayeti kendimize delil edinip bol dua ve iyiliklerle bir yaşam sürdürerek vaat edilen nimetlere kavuşmak ümidiyle esen kalın.
Selçuk Korkmaz 06/05/2016
YORUMLAR
MEDAMED Selçuk KORKMAZ
Yaşanılmış olayları yazarak nakletmeye çalışıyorum eksiğiyle fazlasıyla hatasıyla sevabıyla kabul buyurunuz.
Demetlenen gönül çiçeklerinizi başımıza taç ettik efendim çok sağolun.