- 334 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bölünme
O gece onu da orada yaktım, ellerime her baktığımda ise onu hatırlarım.
-Üşüyorum?
Soğuk, loş ve ıssız bir odada otururken birden kapı çaldı: gelen oydu?
-Saat kaç?
Ağır ağır kalktı sandalyesinden, ellerimde mürekkep kalıntıları vardı fakat onlar öyle kalmalıydı; o kadar çok karalamıştı ki önündeki kağıtları, kalıntılar bunun ispatı olacaktı adeta. Kapıya yöneldi, yavaşça aralanmasını izledi eskimiş tahta bloğun. Beklediği gelmiş olabilir miydi gerçekten? Biraz sonra öğreneceğim dedim nasıl olsa, ve kapı tamamen açıldı!
-Zaman neye göre geçer?
İçeri girdiğimde herşeyin bıraktığım gibi kaldığını görmek beni çok huzursuz etmişti, ilk iş olarak masanın üzerindeki kağıt parçalarını toparlayıp odanin ortasında yakmayı planladım. Çok zaman geçmişti üzerinden yazdıklarımın, artık gitmeleri gerektiği kanaatine vardığımdan beri uğramak bile gelmiyor içimden bu izbe kulübeye zaten.
-Nasıl?
Kağıtlar öyle güzel tutuştu ki, odanın duvarlarının gerçekte ne kadar renkli olduğunu gördü bir an ve irkildi: kapı çalıyordu çünkü olanca sertliğiyle. Üzerimi düzeltip kapıya yöneldiğimde ise masaya sıçramıştı alevler…Ve sonra koca bir kulübeye.
-Nerede kalmıştı ki zaman?
Onu orada bırakmam gerektiğini biliyordum dedi karanlıkta yoluna devam ederken; “onun yeri orasıydı, her ne kadar görmeye gelmese de”.
-Ya hiç olmadıysan?
Karanlıkta çok daha güzel görünüyor bazı şeyler, ışığı sevmemek bir tercih olmamalı.
-Görüyorsan eğer?
Isınmışsındır dedi ellerine bakarken, yüzünde aptal bir gülümseme ile. Kafamı kaldırmam gerekiyor gerçekten bazen, ışığı görmediğin zamanlarda özellikle…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.