- 448 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Halden Hale Bir Ömür
Gün akşama, hafta sona dönerken planlar yapılıyordu iki günlük. Sanki yeni bir aleme gidercesine telaş,umut ve tedirginlik okunuyordu yüzlerde.Kurtulmak için kaçmayı seçenler, elbette kavuşmak için sabrı dileyemezdi.
Çıktı evinden kalabalıkları yararcasına attı adımlarını. Şehrin sağına soluna park etmiş binaların ve arabaların kıyısından kaçarcasına yürüdü.Gören açıyordu önünü ne de olsa. Fiyata ve fiyakaya inat edercesine giyimi ve elinde gündüz açık havada taşıdığı şemsiye güldürüyordu bakanları.
Elini montunun cebine atıp kontrol etti not aldığı kağıdı. Gürültünun, görüntünün, gösterişin ve görgüsüzlüğün metropolünden çıktı ve yokuşa doğru vurdu kendini.
Zaman hükmünü icra ediyor ve karanlığın insanı ürperten sessizliginde yol alıyordu çisenin ıslattığı ayaklarına ve paçalarına aldırmadan. Yol mu alıyordu yoksa yitip gidiyor muydu değildi farkında. Sadece boğazını dügümleyen neler ise onların ağırlığı altında semsiyesinin koluna sarılarak gidiyordu. Bedeni gidiyordu ama duygular ara vermeden gidip geliyordu her daim.
Ulaştığı zirveden ne şehri ne de etrafı görebildi. Zaten derdi değildi onun görmek. Görülmek içindi tüm gayreti.Vurdu kapıya üç kez ve eğdi başını eşikten sokulurken odaya. Odanın sesizligini bozabilen tek ses tahtakuruları ve çıkardığı tıkırtılardı . Tutuldu nefesi, soramadı hiç birşey. Ona bakan zatın gözlerinde gördü içindeki yangını.Cezveyi közlenmiş ateşe süren derviş yönünü ve yüzünü tam dönerek:
"- Ağrı ilaçla
- Acı ızdırapla
- Aşk ateşle dosttur. Sen Rabbbini arıyorsun O’nu bilenler,olanlar ve ölenler bulur ancak.evladım" diyerek ocağa sürdüğü cezvesinden bir fincan hahve doldurdu ve ardından önündeki kitaba eğildi kalın camlı gözlüğünü takarak.
Bedeni kasılmış ama ruhu yoğrulmuştu hamur misali.Huzurun yolu huzura varmaktan geçiyordu ne de olsa.Hal ehlini bulmusken edepsizlikti söz etmek.Oturduğu minderden usulca kalkıp; parmak uçlarına basa basa süzüldü dışarı.
Sis,çise,karanlık ve sessizligin getirdiklerine inat; baharın ilk gününü görmek uğuruna sabaha kadar uyumayıp çiçeklerin ilk açtığı,yaprakların ilk serpildigi anı yakalamışcasına huzurla doldu içi.
Döndüğü vakit sabahın seherini yaşıyordu şehir.Kuş cıvıltıları ezan sesine eşlik ediyor, tek tük yanan daire ışıkları hayatın varlığına şahitlik ediyordu . Kaçarcasına terkettiği caddelerde yürürken dilinden bir kelam dökülüyordu okuduğu kağıttan.
" Şehrin en uzak ucundan bir adam koşarak geldi.Ey kavmim dedi.Bu elçilere uyun.Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve kendileri doğru yolda olan bu kimselere uyun."