- 656 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Arabalar ve İnsanlar
ARABALAR VE İNSANLAR
Heyecanla gördüğü arabanın güzelliğini anlatıyordu. O bir araba kurduydu. Temiz arabayı duruşundan anlardı.
Uzaktan bir görmesi yeterliydi.
Şöyle etrafını bir dolaştı mı, hemen sayardı sana arabadaki değişen değişmeyen parçaları…
İşi buydu ve işini hakkıyla yapanlardandı.
Gördüğü araba 1974 model Ford Granada, yetmiş bindeydi.
Araba bir sundurmanın altında kalmış, hiç kullanılmamış gibiydi.
Sahibi Almanya’dan sıfır almış, gözü gibi bakmıştı.
Şimdi yaşlanmış ve arabaya binemez olmuştu. O araba, şimdi sıfır alındığından daha değerliydi.
Kullanılmamıştı.
Kullanılan arabalar mı, kullanılmayan bedenler mi?
Kullanılmayan arabalar mı, yoksa kullanılan bedenler miydi değerli olan. Bazı insanlar vardır… Arabalarına gözü gibi bakarlar. Onları ne zaman görseniz, ellerinde bir bez, arabasını temizler. Eli hep üzerinde olur. Lakin gel gör ki, yılda beş-on bin km bile yapmazlar… Onlar sadece severler… Yaşamazlar… Bir araba size neler yaşatabilir ki? Bunu arabası olmayan bilemez, her arabası olan da hiç bilemez. Bazı insanlar kullandıkları eşyayla bile bütünleşirler. İşte onlardır, " arabanın hakkını ver"enler.
İşte bir arabadan, bir insan çıkarmaya kaldı iş. Kullanılan bedenler, kullanılmayan araba kadar değerlidir… Ama bütün mesele yaşanmışlıkta değil midir? Kullanılan araba gibi olmalıdır bedenler. Çıkmadığı dağ tepe yol kalmamalıdır… Görmediği mevsim hiç olmamalıdır. Hayatın bütün yokuşlarında bir tay gibi koşturmalıdır… Hep yükseklerden bakmalıdır hayata. Uçurumların kenarından geçmelidir. İmdi, kullanılan araba mı? Kullanılmayan araba mı değerli?
Ömrünü hiç bir gül yaprağına dokunmadan geçiren kaç kişi vardır? Yağmurla birlikte terleyen, bir bebek kokusu özleyen, her gündeki farkı ortaya çıkarma çabası olan kaç kişi vardır? İşte bu yaşama sevincini kaybetmeden her güne kendini hazırlayan kaç kişi? Yaptığı her işte insanlar, o olsaydı böyle olmazdı dedirtenler. Bir güler yüzü en yakınlarına bile çok görenler. Kendi çocuğuna bile bir sevgi gösteremeyen, saçını okşamayan ona bir kez bile dokunmayan babalar, anneler. Mesleği öğretmen olup da sınıfa girerken ayakları geri giden ve her sözünde gençleri hor gören, aşağılayan başaramazsın diyen mi? Ya da bir çift güzel sözle ve güler bir yüzle kalbinin kapılarını ardına kadar onlara açan mı?
Sizin de bir araba hikâyeniz yok mu? Araba üzerine. Arabası olmadan da çocukluğunda, gençliğinde ya da hayatının herhangi bir döneminde unutamadığı bir yolculuğu olan? İnsan farkına varamaz yaşarken, ama yıllar sonra yaşadıklarının ne kadar değerli ve unutulmaz olduğunu anlar. Bütün mesele bunun yıllar sonra farkına varılmasında değildir! Bütün mesele o anı yaşarken dedir. Yani dostum kaybetmeden bileceksin. An’a tanıklığın ne kadar önemli olduğunu. Her yolculuğu güzelleştiren bir insan olabilmeli. Ve bir insanın zamanın duvarlarında bıraktığı izleri görmeli, nefesini duymalı, kokusunu hissetmeli gittiğiniz yerlerde?
Sizin yeriniz hangisi? Siz zamanın hangi köşesindesiniz? Eskilerin atları vardı, onlarla yaşayan ve yol arkadaşı olan. Canı sıkıldığında insan sürerdi dağlara, ovalara, denize atını… Sürerdi güneşin doğduğu yerlere… Sizin de bir arabanız olmalı, bir gece yarısı sizi bir dosta taşıyan… Gülen yüzlerle karşılaştıran… Yaşanmışlıklara değer katan.
Siz gittiğiniz yerlerde ne bırakıyorsunuz. Sizin de kokunuzu, ayak izlerinizi, nefesinizi ve hatırlandığında çerçevelenmiş bir resminizi zamanın duvarlarında görür mü insanlar? Hani derler ya, "Kimi gittiği yeri mutlu eder, kimi terk ettiği yeri…"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.