MUALLAK_I MUAMMA
Ruh dünyasına ayna tutmak; su üstünde yürümek gibi bir şey olsa gerek akıl muhayyelesinin güç yetiremediği bir yolcuğa çıkmaya yeltenmek, zorlamak sınırları şakaklar zonklarcasına, sonra da paraşütsüz düşer gibi yere çakılmak...Bir muamma ki nereye gideceğini, ne yapacağını bilememek, ortada öylece dımdızlak kalıvermek.
Hani Taifli nadân çocuklarının hışmına uğradıktan sonra gönlüne hicret emri düşürülen Peygamberimiz ( s.a.v) ’ in ardından topraklar bile dile gelip adeta " Gidiyor musun ruhum, gidiyor musun?" deyivermişti de yer gök hüzne bürünmüştü ya işte tam o misal; tüm bedeniniz kainattaki zümrelerin hücreleri adedince hüzne gark olur aşağı düşseniz boğulacağınız koca bir muamma, yukarı baksanız urganı hazır bir halattan merdiven , ortada kalmak başlı başına bir muaallak öylece takılı kalırsınız ..Kollarınız bir o yana bir bu yana çarpar, her taraf duvar o gelmez siz kendi ayaklarınızla gidersiniz o da size çarpar..Hücreleriniz adedince sızı kaplar bedeninizi; bakarsınız göremezsiniz, ararsınız bulamazsınız, duyarsınız dinleyemezsiniz, size biçilmiş zekanın hafsalası yetmez akledemezsiniz..
Görememenin iç çekişleri bir kaplan vahşetiyle kulaklarınıza haykırır kimbilir kaç desibellik aslolan gerçeği , izin verildiği kadar işitir, izin verildiği kadar görürsünüz, gerisine karışamazsınız..
Haykırır usulca Kevnü Mekanın Sahibi:
_ Bir beden elbisesinden ibaretsin, o bedenden ruh çıktı mı hiç bir şeysin.
Hiç bir şey! Hiç bir şey! Hiç bir şey! O meftunu olduğumuz şey hiç bir şey miydi? Yoksa? Bedene can veren kalbin
ruhunu elinde tutan , tekeline alan , o kalbin tılsımını çözecek anahtarın kudretli sahibi Allah ruh dünyamıza ışık tutmadıkça çıkamayız bu muammadan. Beden elbisesine bürünmüş ruhun muktediri namzet olduğu çileyi çektirmeden mutluluk tacını giydirmezmiş insanoğluna..Çileye gark olanın haklı kazancıdır mutluluk deniyor bu yüzden..Mutluluğun peşinden koşarken insanlığın kendini maddeden ibaret sayması ne büyük yanılgıdır oysa.
Kendini madde kılıfından sıyıran ilk örnek insandır Hz.İbrahim.O gelip geçiciye gönül verip kulluk etmeyerek ispatlamıştır rüştünü..Dillere pelesenk olan "Ay da batar, gün de batar ben fâni olana tapamam" nidasının altüst etmediği kalp yok gibidir..O nidanın ucu gözle görülmeyen ama ruhla görülebilene ulaşır akledilirse..Ben ancak geçici, akıcı ,bitip tükenicinin de yaradanına kulluk ederim demekle bizim ruh dünyamıza ilk şimşeği çakmıştır.Esrarlı bir dünyaya kapı aralamıştır ruhumuzu tatmin edecek mutmaine ulastıracak anahtarı elimize tutuşturmuştur.Gördüğümüzden öte, duyduğumuzdan öte, bildiğimizden öte...
Nefis,gurur ve şehvet engellerini aşabilen, galiz tavırdan uzak insanların aralayabileceği bir kapıdan bu üç engeline gem vurarak girebilmek ne kadar güçse onun yüzbinler fevkinde ruhun mahiyetini anlamak idrak etmeye çalışmak da o kadar güç.Yaradılan her zümrenin ayrı ayrı meziyeti olduğuna göre insan namzetinin de meziyet sınırlarını zorlaması maddeden ibaret olamaz, olmamalı...madde üstüne çıkmaya namzet yaratılmışken maddenin varlığına veya yokluğuna takılı kalmamalı.
Dağ, taş gürlemeli ardısıra, seslenmeden sesini duyurmalı,parmağını kıpırdatmadan koşmanın tadına varmalı..Gözünün nurunu alsa Kudret_i Sonsuz o kalp gözünü açık tutmalı , tutmalı ki perdeleri aralamalı,içeriye sızmalı, ruhun mahiyetine anlam bulmalı..Hz. İbrahimden teslim alıp ölene dek elinde tuttuğu anahtarı asıl sahibine teslim etmeli..Yoksa bir muallak_ı muaamma pençesinde didişip durmaktan mecalsiz teslim ederken gerçek sahibine ruhunu, tatminsiz bir dünya hayatı oyalar guruhunu.
Rabbim kalp gözüyle görenlerden eyle beni
Al gözümün nurunu ver kalbime ferini
Gönlüme düşürüver ruhumun hicretini
Sürdür fani bedenime peygamberler terini.
Ülkü KARA
05/05/2016
BURSA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.