- 388 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Işık Oyunları
Uykuya daldığımda, önüme serilen o esrarengiz dünyada olan şeyleri, uyandıktan sonra uzun uzadıya düşünür oldum. Uykuyu üzerimden silkeleyip atana kadar geçen süre eskisi gibi kısa olmadığından, rüyalarımdaki çarpıcı anların, etkisinde kalınan bir filmin sahnelerinin sonrasında göz önünde belirmesi gibi, gözümün önünde harelenmesine izin verip, bu dünyaya ve düşler dünyasının tabiatına ters bir duygu zenginliğiyle, pervasızca yonttuğu bir heykele, sonrasında daha incelikli vuruşlarla yeni bir biçim kazandırmaya çabalayan bir heykeltıraşın, naçar pişmanlığı ve dingin öfkesiyle, bende geçmişle bağları olan olaylara farklı bir içerik kazandırmaya çalışıyorum. Bu uğraş, kahvenin de yardımıyla bana gerçekle kurduğum özürlü ilişkinin sorumluluklarını hatırlatıyor. En nihayetinde uyanıyorum. Oysaki ben o arada düşler dünyasından ve gerçek dünyadan çok daha uzak, kötülükten arınmış, özlemlerin, hüzünlerin ve aşkların doyuma ulaştığı, renkli bir dünya; kendi cennetimi yaratmaya çok yaklaşıyorum. Gündelik yaşantımda gözden kaçan, üzerine pek de düşünmediğim, unutulmaya yüz tutmuş ayrıntıların, rüya işçisi tarafından işlenmek için tekrar gün yüzüne çıkarılması haksızlığın en alası. Mesela kayıp bir dostluğun izlerinden bir aşk öyküsü yaratacak kadar acımasız bu işçi. Bu ne anlama geliyor peki? O sıralar kendimi yakın hissettiğim kişiye gizliden gizliye bir aşk duyuyordum da, ben bunu fark edemeyecek kadar aymaz mıydım? Yoksa kendime tüm dünyayı alet ettiğim koca bir yalan mı söyledim. Belki de o dostluk şimdiye kadar sürseydi ben çoktan azılı bir âşıktım. Ya da yitirdiğim ve hiçbir zaman sahip olamayacağıma inandığım ebedi bir aşkı geçmişin hayaletlerinden diriltmeye çalışıyorumdur. Her halükarda ruhum, büyük bir günah işlemiş gibi bir sancı duyarken, bir taraftan da kaçamak, gizli bir haz duyuyor. Rüyamda, o kişi hep olduğundan daha güzel, bilge ve şuh bir vaziyette; narin ellerini bakımsız yüzümde şefkatle gezdirirken, bana aşkla bakarken, kafasını göğsüme yaslarken, beni yumuşacık dudaklarıyla öperken, rayihalı soluğunun sıcaklığını şu an bile hissederken ve tüm bunlar gerçekmiş gibi belleğime kazınırken ben nasıl zevk duymayayım. Her şey bir tarafa beni asıl kaygılandıran şey, içinde bulunduğumuz anın sandığımız kadar içinde olamayışımız. Algımızın sınırları içine giren şeyleri yeterince kavradığımız sanrısına kapılıyoruz. Biz yaşarken, o anların zihnimizde yankısını bulacağı birçok defa, onları farklı şekillerde yaşantılamaktan kurtulamıyoruz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.