- 260 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Güven Duygusunun Sınırı, Kıstası, Oranı Var Mıdır?
Güven Duygusunun Sınırı, Kıstası, Oranı Var Mıdır?
Her geçen gün ölüme yaklaşıp, her geçen yıl bir yaş daha yaşlanmıyor muyuz?
Dünyada o kadar çok aç, açıkta, susuz ve per perişan insan varken, böylesine laylaylom türünden eğlenmelere gerek var mı bilmiyorum!
Elbette insanlar ekonomik edinimleri nispetinde eğlenecekler, faydalanmaya çalışacaklar. Ancak; bu makul ve mantıklı sınırlar içerisinde, israfa ve ifrata kaçmadan yapılması gerekir. Yoksa yapılanların hesabını vermenin zor olduğunu biliyorsunuz umarım!
***
İnsanlar açken, nasıl aşırı şekilde eğlenirsiniz, insanlar sokaklarda yatarken siz nasıl kuş tüyü yataklarda yatarsınız, insanlar giyecek bulamazken, siz nasıl ipek elbiseler giyersiniz. Elbette bunların hesabını vermek gerekir, verilecektir de…
Hayat bu kadar ucuz ve bu kadar geçiştirilecek kadar basit değil. Her yapılan eylemin ve söylenen söylemlerin elbette bir hesabı vardır. Önemli olan bunlara hazırlıklı olmaktır. Önemli olan yarın bu dünyada ölümün son durağı olan kabre konulduğunda; münkir ve nekir’in sorularına cevap verebilmektir. Önemli olan ötelere hazırlıklı olup, gidebileceği azığını burada hazırlayabilmektir
***
Belki “her koyun kendi bacağından asılacaktır;” ama unutmayalım ki kokusu da tüm mahalleyi saracaktır. Yani olanların, yapılanların hesabını hepimiz vereceğiz ve hepimiz söylemediğimiz, müdahale etmediğimiz her şey için sorumlu olacağız.
Evet, yeni bir yıl ve yeni umutlar, yeni yaşamlar…
Unutmayalım, son pişmanlık fayda etmez.
Olan olmuştur, giden gitmiştir, geriye dönüş yoktur.
Şimdiden aklımızı başıma devşirmek zorundayız.
Bizden söylemesi.
Yine de siz bilirsiniz.
Malum dün yaşandı, bugünü yaşıyoruz ve yarın muallâk…
***
Mümin aklına kiraya verdiği zaman,
Beyin ayak ilişkisi kaybolur o an,
Rabb’in emrinden çıktın mı kaybolur izan,
Anla ki ayağını kaydırmıştır o hain.
***
Yüreklerimize ayrılık tohumları atılmaktadır.
Komşu, akraba ve arkadaşlar, yüz yüze bakamaz hale getiriliyor.
Verilen acı büyük, sızı derinde…
Tahayyül edilmeyen büyük bir kin, nefret ve intikam…
Artık çok fazla geliyor rabbim, bu acıdan örülen ayrılık duvarları…
Çaresizlik ve öfke, diz boyu, son kertikte…
Arsızca, ahmakça, kahpece akıtılan, intikam zehriyle yapılan katliamlar…
Malum şer güçleri, artık taşeronlarını, piyonlarını devreye soktular.
Öfkeden çılgına dönen bu küresel Siyonistler, bizleri birbirimize düşürerek, bu milletin direncini kırmaya çalışıyorlar, ancak nafile! Çeşitli senaryolar üretiyorlar, çeşitli varyasyonlar ve versiyonlar (sürümler) deniyorlar. Çanakkale savaşında da aynı oyunları denediler. Sahneye konulanlar, Çanakkale savaşının günümüzdeki versiyonudur. Sadece teknolojiye paralele olarak gelişmiş versiyonudur, o kadar. O günde hüsrana uğradılar, bugün de uğrayacaklar Allah’ın izni ve inayetiyle inşallah!.
***
Hiç düşündünüz mü?
Kime, ne kadar, nasıl güveniyoruz?
Kolayca kaybedilen, çok zor kazanılabilen bir davranış olan güven mefhumuna ne kadar uygulamaya çalışıyoruz.
Aslında güven duygusunu, eğitimle, öğretimle, kültürle, yaşanılan tarihsel süreç içerisinde, ilişkiler ve etkileşimler neticesinde öğrenilmektedir.
Çevrenizde, kendinizde gördüğünüz, bildiğiniz güven davranışlarının uygulandığı ticaret, sağlık, eğitim, siyaset, yönetimde, iş, sokak arkadaşlarınızda, alışverişlerde, birçok mekân gibi alanlar vardır.
Şimdi, şöyle derinlemesine bir düşünün bakalım!
Sizin de güven duygunuz nasıl ve bir sınırı olmuş mudur?
Güven duygunuz zedelenmiş midir?
Güven duygunuzun bir kıstası, bir oranı var mıdır?
Kerim BAYDAK
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.