- 468 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Umuttu içimizdeki heyecanın belirtileri…
Deseydin…
Vaz geçilmiş bir ömrün son nefeslerinde aynı anda aynı havanın, nefeslerini seninle almak isterdim…
İşte ömrün bedene verdiği en büyük ödül bu olacaktı şüphesiz…
Ben ve sen…
“Ayrılık düşleri ile acılar içinde kıvranırken, yeniden doğuşu müjdeleyen bir yaşam
vaat edilmiş tüm yıpranmış düşüncelerden kurtulup gelecek için umut düşüncelerinde var olaya çalışacaktım, deseydin eğer ölümüne nefeslerimiz eşleşecekti” diye…
Nefeslerin eşleşmesiydi bedenimizin gün ışığına sarkan umutlarımın saflığı ve de yıpratılmış olmayışı…
Aslında deseydin derken, umuttu içimizdeki heyecanın belirtileri…
Ben ve sen sevgili, tek kelime ile mutluluğa kenetlenirken kahır zamanlarımızı arkamızda bırakıyor sanırdık…
Aslında ruhumuzu dinginleştiren üç kelimelik bir deyimdi, “yağmur damlası gibiydik.” Şeffaf ve duru beyazın parlağı içimize işleyen belki de Yağmur damlasının ruhumuzla özdeşleşmesi…
Hayat tüm pürüzleri ile peşimizden kovalarken bizi, yağmur damlasının rumuzumuzla özdeşleşmesi…
Hayat tüm pürüzleri ile peşimizden kovalarken bizi, yağmur damlasının saflığı içimizde serinlik yaratırdı…
İki ateşi, bir birine karıştırma diyor içimdeki çocuk, hem sen, hem de ben yanarız…
Sevgi ayın hilal zamanında tüm masumluğu ile kalpte huzur ritmi oluşturur…
Ve aşk ayın hilal zamanında masumdur… Ve de yalnızlık şarkılarının tümünü içinde hisseder…
Seni beni yakan ateşin harı bizi yakamaz, tutun yüreğimize derken gözlerini kısıyordu…
Kolay değildir unutulmaz aşklara yuvalanmalar, derken bile gözleri hâlâ ışıktan korurcasına karanlığın gölgeliğine sığındı…
Aşk kalbinde birbirine kenetlenmiş ellerin sıcaklığını hisseder…
İkisinin de bakışları bir anda birbirlerinin yüzüne kilitlendi…
Bakışları birbirlerinin gözlerinde ağlama sızıları ile birleşti… İkisi de ağlıyordu, ağlayışlarının sesi birbirlerinin seslerine karışmıştı…
Sadece kesik sesleri birbirlerinin genzinde tükeniyordu…
Gözleri ıslak,
Sesleri ıslanmış,
Nefesleri ve de
Duyguları ıslaktı,
Aynı şeyi düşünüyor,
Aynı kaderi paylaşıyorlardı…
Hayatın bu gözü onlarda,
Hayatın bu cimriliği onlarda…
Ve
Hayat mutluluğu onlara,
Dağıtırken
Çok cimri,
Çok acımasızdı…
Omuzları sallanıyordu,
Kadınca ağlıyor,
Avaz avaz sesleri,
Esen rüzgara,
Kapı gıcırtısına karışıyordu,
Kaderine,
Bir de bir de,
Başka bir kadın için ağlıyordu…
Ve kadınları ağlatan şartlara,
Durmayasıya hıçkırıyordu…
Adamsa aşkın ölümsüzlüğüne,
Acıklı acıklı yüzünü gererek,
Gülümsüyordu…
Her ikisine de bir birleri için acılanmalarının tarifini iç sesleri ile yapılıyordu içleri burkularak… Hayat belki bunlara aşkın acılanmalarının tarifini yaptırıyordu, bedenleri yırtılasıya…
Yaşam aşkın darbelenmesine dayanamıyordu…
Kadın sonsuzluğu düşledi,
Adamsa
Sonsuzlukta yaşam vardır eminim, ruhların birleşmesine dair sözler vardır…
Ve
Artık ikisi de birbirleri için ağlarken,
Ruhların birleştiği zamanı,
Düşündüler…
Yaşam dar zamanlar yaşayan sevgililer için hep zor olmuştur
Ve
Çoğu zaman, acılanmalar kaderden eklenmiştir…
Artık bu zor şartlarda ikisi de aşkın kaderine kilitlediler kendilerini…
Ve avazı çıktıkları kadar boşluğa bağırdılar…
“Aşk! Doyasıya olmasa da yaşadık ya seni…” Derken, gözyaşları kadının göğsünde birleşiyordu…
Adamsa var gücü ile yürürken hep aşkın huzurunu düşledi…
Ve yaşam bu, tekrar göz göze gelme umudu ile uzun yıllara ulaştı, zaman zaman öfke, zaman zaman özlem, zaman zaman da tiksinmelere uzayan acılarla yüklendi…
Ayrılığın arasına uzun yıllarla, uzun yollar girdi…
Uzun kış günlerinde adam her gecenin belli zamanında kadını düşledi ve sevdiğiyle konuşur gibi kendi kendine konuştu… Bazen gözlerinde yaşlar birikerek, düştü ayak uçlarına, ilk zamanlar o saatlerde hep bir sigara yaktı ve bu sigara dumanı yedi dakikalık zaman boyu, kadına doğru savruldu…
Adam sonra sigarayı bıraktı ve elindeki bir içecekle geçiştirdi günün gecesinin belli saatlerin, sadece kadını düşledi…
Sonra bir gün o saatleri de3 terk etti kadını düşünmekten kendini kopardı ve ayrı bir tutkuya yapıştı…
Yollar uzayıp durdu yeni aşklar, yeni yüzler düşledi ve yaşadı…
Zaman köreldikçe kendi ruhu ile barıştı ve kendini yol öykülerinde buldu…
Yaşam zordu ve onunla baş etmek için yaşama sarıldı…
Kadınsa, yaşamında dar zamanlar yaşadı. Uzun yıllar aşkını içinde sakladı, mahalleyi ve şehri yok saydı, kendine bir yaşam şekli ve yılları adamı unutmamak için şehrin uzağında, başka şehirlerin yakınında acıların içinde durmayasıya adamı kitaplara yazdı…
Onun için tarifler yazdı, onu öven cümlelerle, kitap yazılarında buldu kendini rüzgârın yeşili gözlüm diye diye... Ama bir türlü hayatından yok sayamadı…
En çok okunan öyküler ve yaşanmışlıklar ile adamı hep övdü, sevginin kutsallığını anlattı, sevgideki var kalma şartlarını anlattı, ağaçları oydu ona benzesin diye tarifler yaptı, gözlerinin parlaklığından, bakışlarındaki gizemden hep anlatım yazdı yıllar yıllar boyu ve bu anlatımlar bu günkü zamanlara uzadı durdu…
Bezmediler bir birlerini her türlü şarta rağmen yazdılar, öfkelendiler, zaman zaman kustular birbirlerine ama sevgi hep avuçlarında kaldı…
Bir gün adam onun yazdıklarını buldu, yıllarca bu yazıları okuyup düşledi, ama kararsızlığı da büyüdü…
Bir gün bir yaz günü on yıllar sonra belki de kadın adamın karşısına çıktı…
Uzun yıllar önce birlikte gittikleri bir kumsaldı…
Adam oturduğu yerden kalkıp, aracına doğru yürüdü…
Ve aynı sevgiyi, aynı acıları artık taşıyamazdı, kendi kendine konuşarak uzaklaştı şehrinin kulvarlarına yaşamın bu kısmında var olmamak için gözlerini kapatıp uzaklaştı terk edeceği bu sevgideki yaşamın sonlarına doğru, nefeslerini titreterek…
Hayat sevmelere tutsak günlere hep doğurgandı, tek şartı vardı, unutma duygusuna hakim olmaktı…
Unutmanın dışındaki tüm terimlere uyumlu yaşadılar, günler yıllara, yıllar uzun zamanlara eklendi ama unutulmayan cümlelerini hep tekrar ettiler bir birlerinden habersiz…
Galiba ikisi de bu olgulardaki yaşamlarında kalabilmek için yorucu güçler harcadılar, bir birlerini unutmak için ömürlerini zorladılar…
Ayrı ayrı şarkılarda buldular kendilerini, ama hiç yalvarmadılar hayata…
Yaşamdan düşenlerin senaryosu…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.