- 2578 Okunma
- 7 Yorum
- 4 Beğeni
Kor
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
’Tatlı olan her şey zararlı, acı olanlarsa faydalıdır.’ Düşün! dedi. Şeker ne de tatlı ama bedene zarar veriyor. Bildiğim şeyleri ilk defa duyuyor gibi ağlıyorum. Acının insana iyi geldiğini söylüyor. Acı insanı büyütüyor. Daha fazla büyümek istemediğim ve çocukluğuma dönmeyi arzuladığım zamanların çokluğunu düşünüyorum.
Geçmişi unutmak için iyi şeyleri düşünmeyi kes artık! Tatlı anları düşünerek geçmişten kurtulamazsın. Bu sadece acı verir ve pişmanlıklarını derinleştirir. Bir şey düşünmek istiyorsan sana yapılan haksızlıkları düşün. Seninle nasıl oynandığını, dalga geçildiğini, alay konusu edildiğini düşün. İşte kendinle olan savaşın asıl şimdi başlıyor. Eğer kendini alt etmeyi başarabilirsen en güçlü insan sen olursun. Kendine yenik düştüğün her seferde doğrularından fersah fersah uzaklaşıyor olacaksın. Bunu kalbine neden yapıyorsun? Sen hergün ölüyorsun. Oysa kalbine bıçak saplayan herkes hayatına devam ediyor. Birlikte kurduğunuz hayalleri kendileri gerçekleştiriyor. Bırak ölüyorum demeyi, sesini dahi çıkaramadan onların mutlu anlarını seyrediyorsun. Öylece oturmuş geçmişin yasını tutuyorsun. Böyle devam edemezsin. Hayat senin düşündüğün kadar kısa değil. Hiçbir şey için geç değildir. Bunu kendine sen göstermemiş miydin? Bir şey olmasını bekleme, bir şey yapmak için de zorlama kendini. Hayat olduğu gibidir, olması gerektiği gibi. Çünkü hayat olduğu kadardır. Senin gördüğün kadar, senin anlayabildiğin kadar. Daha fazlasını istiyorsan ufkunu genişlet. Daralan içini, ufalan kalbini, takılan aklını ferahlat. ’Zor(luk)’ dediğin tüm engelleri kafanın içinde uydurduğunu gör. Biliyorum sevmiyorsun sınavları. Hangimiz seviyoruz ki? Hangimiz labirentlerin içinde bir lokma peynir için dönüp duran kobaylardan değiliz? İnsan, evlatlarına "bu hayatta vazgeçmeyeceğim tek şey sizsiniz" derken düşünmeli bilhassa. Ne zamana kadar? Hangi zaman bunu tartar? Peki ne kadar zaman var? Öyle ya zaman ne kadar dar! Ölüm sizi ayırana kadar? Sahi ölüm ayırır mı insanları? Bunu söylerken zaten vazgeçmiş sayılmaz mı insan? Düşün bunları..
Rodin’in "ACI" heykeli acıyı betimleyebiliyor mu? Acıyı veren mi daha iyi tanır acıyı, yoksa acıyı yaşayan mı? Anlatabilmek veya anlayabilmek için biz de kafamızı taşa gömsek hissedebilir miyiz gerçek acıyı?
Neyin var sorusuna verecek bir cevabım yok. Garip rüyalar görüyorum. Bir otobüs hızla gelip çocukları çiğniyor. Otobüsü süren adam kendi çocuklarını katlediyor. Çocuklar ölüyor. Öldüklerini görmüyorum, sonradan duyuyorum. Çünkü oradan hızla kaçıyorum. Çocukları uyarmıyorum, sadece kendi canımı kurtarma derdindeyim. Berbat bir sabah ve akabinde berbat günler geçiriyorum. Etki dediğimiz şey aslında düşünülenden uzun sürüyor. Bazen çocuklar annelerinden bile saklıyor ağladığını. Ama bazı anneler sadece çocuklarına gösteriyor gözyaşlarını. Sadece onların yanında kendileri oluyor. Kalbinin en kırılgan odalarını yalnızca çocuklarına açıyor. Anneler çocuk, çocuklar anne oluyor.
Kimseye inanmıyorum artık. İnandıklarım kalbimin idam sehpasında kayıtsızca sallanıyor. Bir şeyleri ters yaptığıma eminim. Yoksa bu kadar sahte yüzle burun buruna gelmezdim. Aynaya baktığında kendisiyle gurur duyan, her sabah kendine yeniden aşık olan bir kadın olmayı arzuluyorum. Binlerce, onbinlerce karar alıp yine umutsuz bakışlarla nasıl harekete geçemediğimi izliyorum. Günler önce beynimi kaynar suyla yıkadım. Sesim kesildi, perdeler çekildi ve yaşımın boyumu aştığını gördüm. İnsanların ne kadar hadsiz, ne kadar pervasız olduğunu resmettim istemeyerek. Bendeki bu sanat aşkı muazzam bir acı vermeye başladı. "Gerçek olanın ortasında gerçek olmayan bir dünya" kurmak.. Böyle bir şey mümkün olmamalı. Bir kurt yeniği gibi paramparça olmuş içimi bir ölümlüye açmak istemediğimi, belki bu kadar kayıtsızca harcadığım için kendimden utandığımı, bunun açığa çıktığında çırılçıplak kalacağımı düşündüğüm için saklanmak istiyorum. Saklanmak öyle zor ki! Bütün şartlar imkansızken alenen ortada oluşum ve şimdi kusursuz sayılabilecek kadar mümkün olan şartlara rağmen gizlenme ve kabuğuma çekilme çabam tamamiyle çelişki. Aslında kendi içinde sessiz bir kaos. Tüm kaoslar gibi bende kaosuma hakkını vererek usulünce sessiz ve derinden yaşıyorum onu.
Birkaç ay zaman biçiyor akıl hocam iyileşmeme. O kadar basit olmadığını bildiğim halde hak vermiş gibi kafa sallıyorum. Zaten o zamanı doldurdum ve hiçbir şey değişmedi diyemiyorum. Çabaladığımı söylüyorum kendisine. Çabalamaktan daha kolay yollar olduğunu söylüyor. Hiçbir şey yapmamak..
Ağzımı bıçak açmıyor. Son derece güçsüz bir kadın gibi sadece ağlıyorum. Kağıt havlu uzatıyor. Burnumu çeke çeke ağlamaya devam ediyorum. Seni ağlattığım için senden özür dilemeyeceğim diyor. Birinin bunu yapması, seni kendine getirmesi gerekiyordu diyor. Hangisi gerçek benim? Gelmesi gereken kadın kim? Belki gerçek olan budur diye geçiyor içimden. Eğer bir insan sürekli dibe vurup vurup tekrar yüze çıkarsa ve sonra yeniden dibe vurursa hayatında hiçbir şey değişmemiş demektir. Tecrübe sahibi olmamın bazı yenilgilerim için bir kazanç olması gerekiyor muhtemelen. Gerçekte ne istediğimi bilmiyorum. Acının müptelası olmuş olabilirim. Acı bağımlılık yapar. O acı olmasaydı hayata bu denli tutunabilir miydim? Acının olgunlaştırıcı etkisini seviyorum. Acıyı verene duyduğum öfkeyle nasıl baş edeceğimi kestiremiyorum yalnızca. Beyan ettiklerim yanılmışlık ihtimallerime bir delalet. Çünkü anlıyorum hikayem karmaşadan mütevellit ve ödediğim bedeller kazandıklarımdan katmerli. Basit bir parmak hesabı ortaya döküyor kaybettiklerimi. İçimden geleni ağlıyorum anlamaya çalışırken. Belki de hiç bu kadar yakından tanımamıştım kendimi. Hayretim bundan..
Morfinleri sevmiyorum işe yaramaz olduklarından. Ama işe yarayan şeyleri seviyorum. Ellerimi bile seviyorum artık. Nasırlaşmış ellerimi, emektar çizgilerini parmaklarımın. Ait olduğum yerleri bir bir onarmaya çalışıyorum. Bazen hayatın acımasız kesimlerini yakıştırıyorum üzerime. Biçilmiş bütün noksanlar tamama varmak içindir. Ne kadar eksilirse ömür o kadar büyüyor her nefes. Alnımda kırk ateş..
Daha sıvazlayamadan çocukluğumu aklıma gençliğim geliyor gecenin köründe. Onmaz hoyratlığım kucaklıyor başaramadıklarımı. Tozlu bakkal raflarında unuttuğum dalgınlığımla birlikte yetmiyor ne kadar uğraşsam da, umduğum geleceği cehennemin dibine atmışlar gibi delice bir panik! Vazgeçemediğim bir huyum var mı bunu dahi bilmiyorum. İnsanın vazgeçemeyeceği bir şeyler olmalı. Mesela bahar, mesela dut ağacı, mesela serçeler, mesela delikanlı bir dünya ve o dünyaya aşık insanlar olmalı.. Vazgeçemeyecek nedenleri olmalı insanın hayattan. Bilmem ki benden neden aniden geçiyor herkes. Neyi nerede ne sebeple yanlış yaptımsa şayet, bu kadar yılgın etmek istemezdim kimseyi, sorsalardı..
En çok kendimi böyle lânetli gibi yalnız bırakmayı istemezdim. Çözüm yolları arardım belki dilimi biraz törpüleyebilmek için.
Ama kalbim bu! Kalbim bu, parçalara bölünüp yok olan eminim.
’Belki de her şey olması gerektiği gibidir’
İçimdeki kor aklımla kardeş..
fulya/mayıs2016
YORUMLAR
" Kimseye inanmıyorum artık. İnandıklarım kalbimin idam sehpasında kayıtsızca sallanıyor.
Sen hergün ölüyorsun. Oysa kalbine bıçak saplayan herkes hayatına devam ediyor. "
Şu hayata gülümsemem için odaklanmam gereken yer kalbim
Şu hayata gülümsememem için odaklanmam gereken yer yine kalbim
Ben gülümsemeye çalışıyorum ve sevmeye...
Bu benim umutluluk halim.
insan en çok kendisini ihmal eder, insan en çok kendine zulmeder. zulmün bu tarafını birçok öğreti önemsiz görmüştür. oysa insan en çok yaşamından, mutluluğundan sorumludur. yüzünü taşa gömen kadın gerçek bir acının tarifidir. acı tarafı bunca mağduriyetlerin üstüne bir de insanın kendisinden vazgeçmesidir.
Çok tebrik ederim
Tebrikler, geçmişin fluluğu içinde kaybolur sanki acılar. Ama hepsi de iz bırakır insanın ruhunda. Galiba bunu olgunluk diye adlandırıyorlar. Hiç sıkıntı ve acı çekmeyen bir insan diğerkam olamaz. Kendisini başka bir insanın yerine koyup onun adına üzülemez. Modern bilimde "empati" denilen şey. Galiba acı çeken insan daha vefalı,daha nahif,daha anlayışlı oluyor. Bencil olmuyor. Doğrusu sevinmek de üzülmek de insan için. Önemli olana paylaşımcı olmak. Çünkü insan sevincini paylaştığında daha mutlu olur. Üzüntüsünü paylaşacak dostları varsa da üzüntüsü azalır. Eskilerin mazi olarak adlandırdığı geçmiş insandan ayıramazsınız. Geçmişle gelecek bir bütündür. Ama insan halihazırda yaşar....
Geçmişle yüzleşirken geleceği emanet edecek yeni kimlikler arayışına girer beyin ' İnsan acıyla tanıştıkça ve tattıkça şekerin acı geldiğini anlıyor ruh' ve beden de acıyla beslenmeye başlıyorsa işte o zaman tehlikeli ...fakat seviyoruz bu tadı galiba..
Öldürmeyen her acı yaşatır gibi ..
Sevgiler..
Geçmişi unutmak için iyi şeyleri düşünmeyi kes artık! Tatlı anları düşünerek geçmişten kurtulamazsın. Bu sadece acı verir ve pişmanlıklarını derinleştirir. Bir şey düşünmek istiyorsan sana yapılan haksızlıkları mekdüşün...
okuduğum yazınıza tek cümle ilave etmek istemedim, çünkü acının belki de tek tarifi vardı isminin herkes tarafından hecesine kadar aynı yazılmış olduğudur...
Bunun anlamı da zaten çekilen çilede aynı hislerin var olması olsa gerek...
Saygılar sunarak eklendim yazınızın altına...Mustafa yılmaz
Mustafa YILMAZ tarafından 5/2/2016 6:15:20 PM zamanında düzenlenmiştir.