- 647 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KOMŞULUK
Âlim komşu, câhil babadan yeğdir. Türk Atasözü
Birbirine yakın oturan insanlar için kullanılan “komşu” kelimesi, kültürümüzde önemli bir yere sahiptir. Yakınlık göreceli bir ifadedir; yan yana, bitişik, altlı üstlü olabildiği gibi, arada bayağı mesafe de olabilir. Aynı sokakta, aynı mahallede olabilir komşularımız. Komşular arasında geleneksel bir ilişki bağı söz konusudur. Sosyal dayanışmayı amaçlar, huzur ve güven içinde birlikte yaşamanın ifadesidir. “Ev alma, komşu al “; deyişi hepimizce bilinir. Bu deyiş komşuluğun hayatımızda ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Neden komşu bu kadar önemlidir? Komşuluğun faydalı ve zararlı yönleri nelerdir? Komşularımızla ilişki kurmak zorunda mıyız? Gerçekten komşuya ihtiyacımız var mı? Konuya açıklık getirmek açısından bu tür soruları irdelemek gerekir sanırım.
Küçük yerleşim yerlerinde komşuluk bir dayanışmadır: Hem mutluluğun, hem de üzüntünün paylaşılması demektir. Buralarda akrabalar da birbirlerine yakın otururlar. Aileler bu çerçevede huzur ve güven içinde yaşarlar. “Âlim komşu, câhil babadan yeğdir.”: Atasözümüz de iyi bir komşunun değerini bize anlatmıyor mu? İyi komşuluk ilişkilerinin bu güzel yanlarının yanında, kötü komşuluk ilişkileri ise insanlara hayatı zehir eder. Güvensizlik, huzursuzluk yerini, birbirlerini rahatsız etmelere, kavgalara, hatta cinayetlere kadar götürebilir. Küçük yerleşim yerlerinde ev değiştirme olanağı daha azdır. Bu nedenle olumsuz komşuluk ilişkileri biraz önce değindiğimiz gibi, kavgalar hatta cinayetlerle sonuçlanabilir. Büyük yerleşim yerlerinde de komşuluk ilişkileri sürdürülür: Ancak ilişkiler çok daha yüzeysel, resmi bir hâl alır. Ne yazık ki, aynı apartımanda oturduğu halde, komşuya selâmın bile esirgenmesi oldukça sık rastlanır duruma gelinmiştir.
İnsanların konuşma ihtiyacı olduğu tartışılmaz. Önemli veya gereksiz, şu veya bu konuda olması şart değildir konuşmanın içeriğinin. Bir bakıma konuşmadan duramayız : “ Ağzı olan konuşuyor “, deyişine uygun olarak. Komşularımız bu ihtiyacımızın giderilmesinde oldukça önemli bir role sahiptirler. Hemen yanıbaşımızdaki komşularımıza gidip gelme, sabah veya akşam kahvesine veya çayına davet edilme, özellilkle bayanlar arasında oldukça yaygındır. Komşularımızı akraba veya dostlarımızdan daha fazla görme olanağına sahibi olmamızın bunda önemli bir rolü vardır.
Komşular, zor durumda, hemen, ilk etapta ulaşabileceğimiz insanlardır. Zorda kalınan durumlar neler olabilir? Güvenlik: Komşularımızın varlığı bir çeşit emniyettir. Çevremizde iyi komşularımızın varlığı bizde güven duygusu uyandırır. Kendimizi daha rahat hissederiz. Günümüzde büyük kentlerde, güvenliği üst düzeydeki sitelerde oturanlar için, komşuluğun güvenlik boyutu önemini yitirmeye başlamıştır.
Hastalık, her an başımıza gelebilecek olumsuz bir olaydır; elimiz ayağımıza dolaşır, ne yapacağımızı bilemeyiz o anda. Böyle durumlarda sakin düşünebilen insanların varlığı, oldukça önemlidir. Komşularımız böyle zamanlarda bize destek olabilirler ( Gerçi ilkyardım gibi hayâti öneme sahip konularda bile, neredeyse tamamızın, cahil durumda olduğumuzu belitmeden de geçemeyeceğim.. ). “ 112 Acil Servis”in oldukça yaygınlaşmış ve gelişmiş olması, komşularımızın bu konudaki yardımının azalmasını doğuracaktır. Ama, gene de yanımızda bulunmaları bile, bize büyük destek sağlar. Her canlı ölümü tadacaktır. Bir yakınımızı kaybettiğimiz zaman, aynı evi paylaşanlar olarak ne yapacağımızı bilemeyiz, şaşırmış hâldeyizdir. Akrabalara, dostlara haber verilir. Eğer çok yakında oturuyorlarsa, hemen gelirler, ancak uzaklarda iseler, o anda yanımızda birilerinin varlığını ararız. Komşularımız bu gibi durumlarda imdadımıza yetişirler. Hem bizi sakinleştirirler, hem de bize bu durumda nasıl bir yol izlememiz, neler yapmamız gerektiği konusunda yardımcı olurlar.
Komşularımızla eğer samimi isek, onları “ emanetçi “ olarak kullanabiliriz. Bir yere giderken, çiçeklerimizi, ev hayvanlarımızı, hatta çocuğumuzu emanet edebiliriz. Evimizin anahtarını verip, çiçeklerimizi sulamasını, hayvanlarımızın su ve yiyeceklerini vermelerini isteyebiliriz. “Emanetçi” kelimesi sizi rahatsız etti ise eğer, isterseniz, başka bir kelime ile yer değiştirebilirsiniz okurken. Son yıllarda bu konularda çeşitli kuruluşlar, belli ücret karşılığında bu ihtiyacımızı giderebiliyorlar. Komşuluğun rolü, yavaş yavaş bu konuda da azalma eğilimine giriyor gibi görünüyorsa da, hâlâ komşularımızla bu konuda bir dayanışma içerisindeyizdir.
Özellikle bayanlarımız, mutfakta yemek yaparken, bazı malzemelerin eksik olduğunu görünce aklına hemen komşusu gelir. Bir bardak un, yağ, şeker, limon, yumurta… gibi malzemeler komşudan ödünç alınabilir. Yani komşu bir anlamda “ nöbetçi malzemecidir. “ Günümüzde, özellikle büyük kentelerde, telefonla bakkaldan, marketten ihtiyacımızı siparişle getirtme olanağına sahipsek de, acil durumlarda gene komşularımıza baş vurabiliyoruz: “ Komşu komşunun külüne muhtaçtır “ atasözüne uygun olarak .
Ne yazık ki komşularımızı seçme şansımız yok. Özellikle büyük kentlerde apartıman dairelerinin sık sık el değiştirmesi ( ev sahibi veya kiracı olarak ) işimizin şansa kalmasına yol açar. Çünkü, ülkemizde maalesef, yasalar ve polisiye tedbirler, kötü, etrafı rahatsız eden kişiler için acil bir yaptırımdan yoksundur. Bir kötü komşu tüm binadakileri hayatından bezdirebilir. Hatta kötü komşu yüzünden evini satıp gidenlerin sayısı da az değildir. Kötü komşunun ne kadar önemli ve yaygın olduğu atasözlerimize bile yansımıştır:” Ev alma, komşu al” atasözümüz gibi.
Normal şartlarda, komşularımızın yaş ve cinsiyetlerinin fazla önem taşımaması gerekir. Genellikle evli insanların komşu olması tercih edilir. Bekâr genç kız ve erkeklerin komşuluğu pek arzu edilmez: Gerekçesi de gençlerin etrafı rahatsız etme olasılığının yüksek oluşudur.
“Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür “ atasözü, bize komşular arasında bir çeke-memezliğin, kıskanmanın her zaman var olduğunu çok hoş bir şekilde anlatmaktadır. Kırk yıllık komşular arasında bile, böyle bir durum yaşanması, insanoğlunun doymak bilmez hırsının ifadesinden başka bir şey değildir. Misafirliğe gitmenin yüzde ellisi karşı taraf hakkında bilgi almak, yüzde kırkı dedikodu yapmak, yüzde on’u ise geyik muhabbetinden ibarettir bence. Komşuluk ziyaretlerinde de bu kural geçerli olup, ziyaretlerde edinilen bilgiler ışığında, komşumuzun edindiği bir mal bizi içten içe rahatsız eder. Kıskançlık devreye girer, o mal bize olduğundan daha değerli gelmeye, yani kaz gibi görünmeye başlar. Bu nedenle, komşuluk dahil her türlü ilişkiyi, vıcık vıcık bir duruma getirmemek gerekir kanaatindeyim.
“ Kötü komşu insanı mal (hacet ) sahibi yapar “ atasözümüzde komşuluk ilişkilerinde bile, bir sınırın olması gerektiğini anlatır bize. Komşumuzdan veya birisinden sürekli bir şeyler ister durursak, karşımızdakini bıktırırız. “Yaptığınız şey iyilik olsa bile, bir süre sonra göreve dönüşür”; der bir düşünür. İşte tam buraya uygun bir söz. Bir an gelir, komşumuz istediğimiz şeyi bize vermez. İşte o zaman hemen bozuluruz, kırılırız. Ona inat, hemen o istediğimiz şeyi satın alırız, yani mal sahibi oluruz. Bu nedenle, ilişkilerde sınır, çok, ama çok önemlidir; ister komşu, ister başkaları olsun, bu sınırı aşmamak gerektiği hususunda hemfikirizdir umarım. İlişkilerdeki sınırın ne kadar önemli olduğunu Benjamin Franklin’in şu deyişi ne güzel anlatıyor: “Komşunu sev, ama aradaki bahçe duvarını asla kaldırma.”
Komşuluk ilişkilerinin iyi ve kötü yanlarını irdelediğimiz bu yazımızda, her türlü ilişkide olduğu gibi, komşuluk ilişkilerinde de birbirimize saygı göstermek tek çozüm yolu sanırım: Saygı, saygı, saygı.
Yukarıdaki paragraflarda değindiğimiz hususların büyük bir kısmı, medeni bir toplumda, çeşitli kurumlar ve kuruluşlar tarafından karşılanması durumunda, komşuluk ilişkileri nasıl bir görünüme bürünür dersiniz? Özellikle büyük kentlerde yaşayanlar için, gerçekten komşuya ihtiyacımız var mı? Siz ne dersiniz?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.