- 1067 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KÂHTALI MÜDÜRE TEZGAH
Kâhtalı Müdür, atandığı Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğunda onurunu korumak için çok dikkatli davranıyordu.
Uğruna zulümlere göğüs gerdiği ilkelerinden taviz vermiyordu.
Kâhtalı Müdür’ün önceliği koltuk değil, dürüstlüktü. Adaletti. Haksızlığa karşı dik durmaktı. Haklı olanın yanında durmak, onları çıkarsız savunmaktı. Bu davranış, hayatının temel ilkesiydi.
Kâhtalıyım derken, doğduğu toprakların güzel insanlarının dürüstlüğünü, merhametini, mertliğini lafla değil, tavırlarıyla dosta düşmana göstermekti.
Kendine örnek aldığı Hacı Üzeyir Efendi ve Demirci Mustafa Cantekin gibi alnı ak yaşamak istiyordu. Mala mülke tapmayacaktı. Harama tenezzül etmeyecekti.
İhaleler sorun olmaya başlamıştı.
Daha önce ki ihalelerde tehdit, rüşvet, silah çekmeler yaşandığını duyuyordu.
İhaleler için o günün iktidar partisi ilçe yöneticileri kapısını çalmaya başladılar.
Hepsine aynı sözü söylüyordu:
— Benim müdürlüğümde hak eden ihaleleri alacaktır. Kimseye özel muamele yapmam. Yaptırmam.
Kendisine rüşvet teklif edenleri sert bir şekilde ret etti:
— Bir kuruş haram yersem Hacı Üzeyir Efendi ve Demirci Mustafa Cantekin’e verdiğim söze ihanet etmiş olurum. Kul hakkı yemeyeceğime söz verdim.
Müdürlük koltuğunda oturamazsın diyenlere net cevap veriyordu:
— Benim için önemli olan koltuk değil, şerefimdir. Hemen bu gün görevden aldırın. Öğretmenliğe dönerim. Ben kendimi koltuk için satmam. Hak eden ihaleyi alacaktır.
İhalelerde dik durmanın yollarını düşünmeye başladı. Tek başına kalmak istemiyordu. Zordu. Ortam çok bozuktu. Alıştırılmışların davranışlarına göğüs germek için destek bulsa, işi daha kolay olacaktı.
Kâhtalı Müdür’ün Tabur Komutanı binbaşı arkadaşı vardı. Binbaşı Çerkez’di. Birbirlerinden kitap alıp okuyorlardı.
Binbaşı dürüsttü. Suçsuz halkın koruyucusuydu. O günün koşullarında haksızlıklara karşı korkmadan tavır alıyordu. İlçede halk tarafından sevilen, saygı duyulan bir komutandı.
Kâhtalı Müdür, ihaleler konusunda yaşadıklarını Çerkez Binbaşıya anlattıktan sonra yardım istedi:
— Komutanım, senden iki isteğim var. Bir, ihalelerin şartnamelerini hatasız hazırlayacak elemanım yok. Askeriyenin ihalelerini hazırlayan elemanınız, bizim ihaleleri de hazırlasın. İki, ihale günü silahını al gel, ihalenin yapıldığı odada kahvemizi iç. Sen orada olunca kimse zorbalık yapamaz. Hak eden ihaleyi alsın. Dedikoduların, iftiraların önünü de almış oluruz. Sen hakem ol. Haksızlıkları engellemek istiyorum. “Sen dürüst olduğun müddetçe yanındayım,” demiştin. Ben dürüst kalmak istiyorum. Yardımına ihtiyacım var.
Çerkez Binbaşı Kâhtalı Müdür’ün yüzüne baktı. Güldü:
— İhale kurtlarına bedava lokma yok, diyorsun. Sözümde duruyorum. İhale şartnamelerini bizim elemanlara hazırlatırım. İhale günü kahveni içerim.
Kâhtalı Müdür, iyice rahatladı. Kimseye taviz vermeyecekti.
İki gün sonra Kaymakamın Tarsuslu koruma memuru polis, müdürlüğün kapısını çaldı.
— Müdürüm, hizmetliye söyle, kimseyi içeri almasın. Seninle özel bir konuda görüşeceğim.
Kâhtalı Müdür hizmetliye, kimseyi içeri almamasını söyledi.
Kaymakamın Tarsuslu koruma memuru polis:
— Müdürüm, senden bir ricam var. YİBO’nun et ihalesi yapılacakmış. Bizim kasap söyledi. Paraya çok ihtiyacım var. İhaleyi bizim kasaba verirsen, bana pay verecek.
Kâhtalı Müdür:
— Seni severim. Ama bu teklifini kabul edemem. Bu koltuğa otururken kendi kendime söz verdim: Bu koltukta oturduğum müddetçe ne haram yiyeceğim. Ne de kimseye yedireceğim. Kusura bakma.
Koruma memuru Kâhtalı Müdür’e çok dil döktü. İkna edemedi.
Odadan çıkmadan son sözünü söyledi:
— Beni kırdın. Unutma. Seni o koltuktan kovdururum…
Aradan birkaç gün geçmişti.
İlçe Milli Eğitim Müdürlerinin Diyarbakır’da yapılacak toplantıya katılmaları için resmi yazı geldi.
Kâhtalı Müdür, toplantıdan bir gün önce izin için kaymakamlığa resmi yazı yazdı. Yazıyı kendi kaymakama götürdü. Toplantıya gideceğini söyledi. Yazıyı imzalattı.
Şube müdürüne, memurlara ve hizmetlilere sabah erkenden Diyarbakır’a gideceğini, görevlerini aksatmamalarını söyledi.
Kâhtalı Müdür, Şube müdürü yaptığı Adıyamanlı hemşerisini özel olarak uyardı.
Hizmetlilerden Hamit Bey, yarın işi olduğunu, saat on bire kadar izin istedi.
Kâhtalı Müdür, Hamit Beye izin verdi.
Kâhtalı Müdür, sabah erkenden Diyarbakır’a doğru yola çıktı. Diyarbakır’a vardı. Toplantıya katıldı.
Toplantı sonrası Lice’ye döndü. Saat on dört olmuştu.
Kâhtalı Müdür, Hükümet Konağında bulunan Milli Eğitime gitmeden önce aynı binada olan Kaymakama toplantı hakkında bilgi vermek için odasına gitti.
Kaymakamın odasına girince, Kaymakam Beyin suratının rengi değişti. Her zaman kendisini güler yüzle karşılayan kaymakam bey, kırgın bir sesle kendisini karşıladı:
— Gel Müdür Bey. Otur.
Kâhtalı Müdür oturur oturmaz Kaymakam Bey:
— Müdür Bey Milli Eğitim kitli olur mu? Saat on bire kadar kapılar kitliydi. Personele niye anahtar vermiyorsun?
Kâhtalı Müdür şaşırdı:
— Milli Eğitimi on bire kadar açmamışlar mı? Nasıl olur? Bizim beş anahtarımız var. Bende, şube müdüründe, memurda, hizmetlide anahtar var. Bir anahtar da yedek olarak masamın üstünde duruyor.
Kaymakam:
— Hizmetli gelene kadar Milli Eğitim kapalıydı. Şube müdürüne, memura güvenmediğin için anahtar vermediğini söylediler.
Kâhtalı Müdür:
— Kaymakam bey herhalde şaka yapıyorsun. Bu iş ciddi ise telefon edin şube müdürü, memur gelsin. Anahtarları var mı yok mu sorun. Çok kötü bir oyun var bu işte.
Kaymakam bey şube müdürünü çağırdı:
— Sende Milli Eğitimin anahtarı var mı?
— Var efendim.
— Neden Milli Eğitimi açmadın?
— Anahtarı içerde unutmuştum.
— Nasıl içerde unutursun? Çık dışarı. Memurunuzu bana gönder.
Memur içeri girdi.
Kaymakam:
— Sende Milli Eğitimin anahtarı var mı?
— Var efendim.
— Neden Milli Eğitimi açmadın?
— İçerde unutmuştum.
— Nasıl içerde unutursun? Çık dışarı.
Kâhtalı Müdür kaymakama:
— Hizmetliye saat on bire kadar ben izin verdim. Gelmiş. Kapıyı açmış. Bu ikisi anahtarını birden nasıl unuturlar. Milli Eğitimi açmazlar. Bu işte bir oyun var. Ben çözerim.
Kâhtalı Müdür, Kaymakam Beyden izin istedi. Kalktı. Odasına indi.
Sınıf öğretmeni olarak Lice’ye atanan, Kâhtalı Müdür’ün geçici görevle şube müdürlüğüne atadığı Adıyamanlı eski alışkanlıkla odaya girdi.
Kâhtalı Müdür kızgınlıkla bağırdı:
— Çık dışarı! Düğmeni ilikle! Kapıyı çal! Öyle gel!
Şube müdürü dışarı çıktı. Ceketinin düğmesini ilikledi. Kapıyı çaldı. “Gel” sesini duyunca odaya girdi.
Kâhtalı Müdür:
— Milli eğitimi niye açmadınız?
Şube Müdürü:
— Anahtarı içerde unuttum.
Kâhtalı Müdür:
— Bana gerçeği söyle!
Şube Müdürü:
— Vallahi anahtarı içerde unuttum.
Kâhtalı Müdür:
— Odana git! Eşyalarını topla! Yarın sınıf öğretmeni olarak atandığın okula gidersin! Yüzünü görmek istemiyorum! Tek kelime konuşma!
Şube müdürü dışarı çıktı.
Kâhtalı Müdür, mesai bitimine kadar “bu işin arkasında kim var” diye ihtimalleri arka arkaya sıraladı.
Mesai bitiminde morali bozuk olarak evine gitti.
Kâhtalı Müdür evine gittikten yarım saat sonra kapısı çalındı.
Eşi kapıyı açtı.
Gelenler şube müdürü ile eşiydi. Kâhtalı Müdür o tarafa bile bakmadı. Elini öpmek istediler, elini vermedi.
Bir kenara oturdular.
Uzun bir sessizlikten sonra şube müdürünün eşi ağlayarak konuşmaya başladı:
— Mahmut Ağabey, Lice’ye geldiğimiz günden beri bize babalık annelik ettiniz. Benim hatırım için eşimi af et.
Kâhtalı Müdür, kırgın bir sesle cevap verdi:
— Lice’ye geldiğiniz günden başlayarak yaptığımızı eşin anlatsın.
Şube Müdürü söze başladı:
— Odana geldiğimde evraklarımı verdim. Adıyamanlı olduğumu evraklarımdan öğrenince özel ilgi gösterdin. Kâhtalı olduğunu söyledin. Bana okul müdürlüğü, şube müdürlüğü teklif ettin. Ben, şube müdürlüğünü seçtim. Evinin yanında bana ev tuttun. Evimi getirmem için bana araba tuttun. Benimle Adıyaman’a kadar geldin. Eşimin zorlu hamilelik süresince eşin, çocukların yemeğimizi yaptılar. Evimizi temizlediler. Akşam yemeklerinin çoğunu sizin evde yedik. Siz yatılının lojmanlarına taşınınca biz sizsiz yapamayız, dedik. Bize de yan lojmanı ayarladın. Buraya taşındık. Ailemin bana göstermediği yakınlığı, iyiliği, insanlığı sende ve ailenden gördük.
Kâhtalı Müdür:
— Sen ne yaptın? Beni Kaymakamla karşı karşıya getirdin. Sebebini soruyorum. Yalan söylüyorsun. “Anahtarı unuttum” sözüne inanacağımı sandın. Bana gerçeği söylemedikçe seni af etmem. Bir daha bu eve ayak basmayın. Güle güle. Sınıf öğretmenliğine git. Orada da takibimde olacaksın.
Şube müdürü, Kâhtalı Müdür’ün kesin tavrını görünce derin derin düşünmeye başladı. Yerinde kıvrandı durdu. Sonra söze başladı:
— Ben hata yaptım. Sana ihanet ettim. Sabah Milli Eğitimi açtım. Kaymakamın korumalarından Tarsuslu Polis geldi. Çay içtik. Kaymakam gelmeden Milli Eğitimi kapat. Kâhtalı Müdür personele anahtar vermemiş. Milli Eğitim kapalı diye kaymakama şikâyet ederim. Onu görevden alır, seni müdür yaparım” dedi. Ben de Milli Eğitimi geri kitleyerek salonda bekledim. Memur, bana yanlış yapıyorsun, dedi. Memura sen bu işe karışma, dedim. Hizmetli on birde geldi. Kapıyı açtı.
Kâhtalı Müdür gerçeği öğrenmiş oldu. Bu gerçeği Kaymakam Bey de öğrensin diye ayağa kalktı. Ev telefonunda Kaymakam Beyin evini ararken şube müdürüne emir verdi:
— Sana ve ailene yaptıklarımızı bana anlattığın gibi Kaymakam Beye de anlatacaksın. Koruması polisle bana kurduğunuz tezgâhı da anlatacaksın.
Kâhtalı Müdür, karşı tarafın zili çalınca avizeyi şube müdürüne verdi.
Şube Müdürü Kâhtalı Müdürün kendisine ve ailesine yaptığı iyilikleri anlatıyor, Koruması polise kanarak bu tezgâhın içinde yer aldığını tekrarlıyordu.
Kaymakam Bey “tamam, tamam” demesine rağmen şube müdürü anlatmaya devam ediyordu.
Kâhtalı Müdür’ün daha sonra yazdığı KAYMAKAM BEY” şiiri şöyle biter:
Kapındaki “koruman,”
Haklı ve kahraman…
İhale için isim verdiği zaman,
Direnmiştim: Hak, adalet, onurum,
Tehdit etmişti: Seni koltuktan kovdururum…
YORUMLAR
kahtalı müdürümüzün yüreği kadar kendisi de kalbi de temizmiş saygılar diliyorum Kahtalı müdürümüz
Mahmut Cantekin
Vicdanım rahat.
Teşekkür ederim.
Selamlar, sevgiler.
Mahmut Cantekin
Selamınızı illetim.
Onun da size çok selamı var. Sizi çok sevdiğini söyledi.
Kahtalı Müdür Donkişotluk yapıyordu. Yerleşmiş bir çarkı kırmaya çalışırken yara bere içinde kalıyordu. Ölümden kaç sefer döndü, bir bilseniz...
Teşekkürler...