- 587 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kendime Konuşmalar (1)
Sımsıcak, sarı sıcak merhaba!
Hasanali Yıldırım’ın "Ne ki Ababeth" adlı eserinden aldığım cümle ile başlamak istiyorum söze; “İsterdim ki gelecek güzel sofraların çeşnisi için kurusun diye kilere asılan bir ayva dalı gibi sallantısız halde sen bul beni”
Sen bul istiyorum. Kaldır başını ve de ki; “ilim bir nokta imiş onu cahiller çoğalttı.” De ki, derdin ne senin? Neden ağıza alınmayacak sözler söylüyorsun? Bak yüzüme de ki söylenecek bütün sözler söylenmiş, gök kubbe altında söylenmemiş ne kalmış? Sen hala neyin derdindesin? Feriddün Attar’ın dediği gibi “iki harften ibaret bir emirle dokuz göğü halk etti”. “O” söyledi! Söz söylemek benim cahilliğimden biliyorum. Ama içimdeki beni, anlatma hevesim dur durak bilmiyor.
Nasıl yazacağım seni? İçimdeki kibirden kurtulup nasıl vazgeçeceğim benden. Ben! Ben! diyen “beni” nasıl susturacağım. Nasıl yazacağım seni? Hiç yazmadın ki beni? Beklentilerim varken ben için içimde tavan yapan egomdan nasıl kurtulacağım. Belki de yazdıklarımdan kendimi atacağım. Beni! Kendime bakan gözlerimi... Yani kendimi anlatan dilimi... Zor olacak biliyorum. Ben diyememek çok zor olacak! Nefsim ensemde, bedenim gövdemde biliyorum, bunlar çok zor olacak. Ölmeden ölmek çok zor olacak! Olmadan olmakta öyle...
Biliyorum ben “olmadan oldum” diyorum. Ne kadar söylesemde “kendimden” kurtulamıyorum. İşte kendi kendime yazıyorum ben. Kendime değil. Yol bilmeden yazıyorum sana! Yolumu yolda bulabilmek ümidiyle. Feriddün Attar’ında dediği gibi; “Her zerreye ayrı bir kapı var; şu halde her zerreden ona başka bir yol var!” Yönümü yoluma çevirdim. Yolumu O’na! Her yolun O’na çıkacağını biliyorum.
Bana bakma öyle! Ben ayva dalı olmak istiyorum. Güzel sofralarında paylaşmaları için kendimi güzellerin çeşnisi olarak sunmak istiyorum! Güzeli yazmak istiyorum! Bana bakma öyle! Sen de iste, güzellerin güzlerini! O güzler ki ayvanın mevsimidir! Bana bakma işte! Sende dilediğini söyle! Kendi sözünü söyle. Bana öykünme!
Kaç defa dedim sana, bana “öykünme!” Hem ne demişti Jean Boudrillard: “Biz bu gün sevgiyi değil, seveni seviyoruz. İmanı tanımıyoruz, inanana inanıyoruz.” Ben sevgiyi arıyorum! Ben imanı arıyorum! Nasıl bulacağım bilmiyorum! Öykünme bana! Sana faydamdan çok zararım olur.Çünkü ben kendimi tanımıyorum! Ama kendimmişim gibi davranıyorum. İnanma bana! Duydum erenlerden! Okudum yazılmışlardan. Ben doğru bildiğin “er kişi” değilim.
Sana bu sözlerimi yüreğimden yazıyorum! Niyazi Mısrî bana çağlar öncesinden sesleniyor: “nefsini sen bilmeden Sübhan’ı arzularsın.” İşte öyküm kendimle başlıyor. Kendi kendimle... Yani nefsimle. Sana kendi nefsim için yazıyorum ey yolcu! Ne kadar kararsız, ne kadar arsız olduğunu bil diye!
Kendimi “sallantısız” bir halde bulmayı istiyorum. Biliyorsun bunu nefsimle istiyorum. Gelecek güzelliklerin çeşnisi olmakta istiyorum. Dünya denen kilerde nefsimi kurutmak istiyorum ey yolcu! Şimdi arama beni! Sen bul sendeki “seni.” Ben ölmeden ölmedim daha!ben olmadım daha. Onun içindir ki bende başkalarına öykünürüm! Sana yazdığım bu mektubumu öykündüğüm birinin sözüyle bitirmek istiyorum. Bak ne diyor Şeyh Galip: “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.