- 828 Okunma
- 7 Yorum
- 3 Beğeni
Son Yaz
Son yaz
Yer Giresun ili Bulancak ilçesi sınırlarında bulunan Derecikalan köyünün yaylası olan Hacımustafa obasının ağruk kayası ve kaltakbel tepesi arasında bir yerler tahmini rakım iki bin ve üzeri.
Her yaz olduğu gibi o yazda babamın oğlum kültürünü unutmasın iç içe büyüsün mantığı nedeniyle köye dedelerimin ve nenelerimin yanına gönderiliyorum. 8 yaşında bir velet olarak bu durum hiç hoşuma gitmesede na mümkün babaya karşı gelmek.
Aslında koyun kuzu kedi köpek buzağı ve palaklarla iç içe olmayı çok seviyorum. Lakin okul arkadaşlarımıda özlüyorum.
O yazın ikinci yarısı bana Hamide ana dediğim annemin nenesi bakıyor. Yazın yarısı baba tarafında yarısı anne tarafında kalıyorum.
Hamide ananın yüz yaşında olduğunu düşünüyorum . Buruşmuş ellerinden dişsiz ağzından korksamda geceleri genelde ona sarılıp uyuyorum.
Teyzemin iki kızı biri benden dört yaş diğeri iki yaş büyük ve benden küçük olan diğer teyzemin oğlu dört çocuk Hamide ananın başına bırakılıyoruz anlayacağınız. Kız kuzenlerimden nefret ediyorum benden büyük oldukları için erkek kuzenimleyse çok iyi anlaşıyoruz.
Bide Yeşim abla var tabiki 19 yaşında İstanbulda tıp okuyor doktor olacak. yazları oda köyde oluyor anne ve babasına yardım ediyor. Genelde Hamide ana inek otlatmaya bizide götürüyor biz hem ona yardım ediyor hemde dağ tepe geziyoruz . Genellikle Yeşim ablada kendi hayvanları ile bizim yanımızda oluyor. Beni çok seviyor yanaklarımı öpüp sıkıp duruyor ben büyüyence beni alacak öyle diyor. Almanın ne olduğunu bilmesemde onunla olmak mutlu ediyor beni. Mutlu olmanın ne olduğunu bilmediğimiz zamanlarda gerçekten mutluyduk.
Yine birgün sabahtan kalkıp Hamide ana önde bizler tavuk cücü gibi onun peşinde kaltakbele çıkıyoruz. İnekleri sevsemde büyük kız kuzenlerimden nefret etmemin sebebide bu inekler çünkü inekleri çevirme göre her zaman küçük erkek kuzenimle bana düşüyor. Fiziksel güç kullanıyorlar ufak ufak.
Neyseki yarım saat sonra Yeşim ablada köpeğiyle ve inekleriyle çıkıp geliyor. Hayal edilmiş tüm güzellikleri kendinde toplamış bir halde o istediğinde inekleri cevirmek bir başarı hikayesine düşüyor. Köpeğinin adı çoban yıldızı büyükçe bir köpek hayatımda gördüğüm en büyük köpek. Bir köpeği at gibi kullanmayı o yaz öğreniyorum. Tek ısırık darbesiyle boynumu
parçalayabilecek köpek üzerine binmeme hiçbirşey demiyor üstüne üstlük yavaş ve ağır bir yürüyüşle beni sırtında taşıyor. Büyük kuzen Yeşim ablaya sorular soruyor küçüğü ufak erkek kuzenle ilgileniyor. Köpek ve ben ağır ağır ağruk kayasının dibine kadar gidiyoruz.
Muhtemelen yüzyıllar önce belkide bin yıllar önce volkanik bir faaliyet sonrası oluşmuş bu yükselti gördüğüm en yüksek ve büyük şey.
16 sına giren köy erkekleri genelde yazları erkekliklerini ispat etmek için kayanın orta noktasında bulunan düz bölüme kadar çıkıp inerlermiş son zamanlara kadar. En son bir gencin ölmesiyle bu gelenek bırakılmış.
Aslında bu kayanın ve kaltakbelin hikayesi efsaneye göre şöyle başlıyor
Rum kızına aşık olur Hacı Mustafanın oğlu git gel tüm obanın diline düşer bu sevda elbette iki ailede bu işe karşı
Bilmedikleri ise Hacı Mustafanın kızınında bir Rum erkeğine aşık olmasıdır kader buya iki tarafta aşık olunanlar kardeşmiş yani Eftalyanın erkek kardeşiylede Mehmetin kız kardeşi birbirine aşık olmuştur. Bir gece plan yapıp bu dördü o zaman ki adı in kayası olan kayanın mağaralarına kaçarlar. Yöredeki rumlar ve müslümanlar bunu affetmez ararlar tararlar bunları bulurlar kızları alır kaltakbele getirip oğlanların gözleri önünde öldürürler oğullarına kıyamazlar ama. İki genç sevgililerinin ölüsüne baka baka delirirler ağruk kayasının zirvesine çıkıp kendilerini boşluğa bırakırlar. O gün bugündür in kayası yerine ağrı kayası zamanlada ağruk kayası olur kayanın adı.
İşte ben o kayanın tepe noktasına olmasada orta noktasına çıkmayı kafaya koymuştum. Köpekle beraber kayanın dibine vardıktan sonra ne yapıp edip yavaş yavaş kayanın orta noktasına çıktım olayın yukarı çıkmakta değilde aşşağı inmekte olduğunu anladığımda ise.
Hamide ana Yeşim abla diye ağlayarak bağırmaya başlamıştım sesimi zar zor duyurduğumda ikiside telaşla kayanın dibine geldiler. Hamide ana ne yapacağı korkusu ile oğlum yavrum diyerek dövünüyordu. Yeşim abla ise ben Serkanı çağırıp geliyorum diyerek koşup gözden kaybolmuştu.
Serkan ise köyün bir diğer üniversitelisiydi O Ankarada okuyordu felsefeci mi ne olacaktı onu sevmiyordum benim onu sevmememin sebebi Yeşim abla ile yakın olmalarıydı. Köydeki diğer gençlerin onu sevmeme sebebi ise komünist mi fomunistmi ne bişey olmalarıydı ailecek. Babası bu köylü idi yıllarca ankarada kalmış hapse girmiş en son köyüne dönüp yaşamaya başlamıştı. Köyde amcalarım dışında kimse onla pek içli dışlı değildi.
Benim derdim zaten belliydi. Ağlayarak karizmayıda çizdirmiştim.
Bir saate yakın kayada bekledikten sonra Yeşim abla serkanla beraber çıkıp geldi.
Yanına aldığı kalınca bir kolanla yanıma çıkan Serkan beni sırtına bağlayıp insan üstü bir çaba ile aşşağı indirdi önce azar sonrada sevgi gösterisi ile karşıladı beni Hamide ana. Serkanı artık seviyordum babamdan ve amcalarımdan sonra bir erkeğe hayralık içerisinde saygı duyuyordum. Karar vermiştim Serkan gibi olucaktım büyüyünce.
Kız kuzenlerim sayesinde olay önce teyzelerimin sonrada anne ve babamın kulağına gitti. Üç ay yaylaya yaylanmaya bırakılan benin. Özgürlüğü bitmişti artık tek başına yayla yoktu anne ve babayla beraber 2 hafta ancak bulunuyordum yaylada.
Yeşim abla doktor çıktı
Serkan felsefeci oldu ancak esnaflık yapıyor küçük bir kitapevi var
Yeşimle evlenmeyi birer evlilik ve boşanmadan sonrada olsa başardılar…
YORUMLAR
Anlatımda bir nokta dikkatimi çekti:
Köydeki diğer gençlerin onu sevmeme sebebi ise komünist mi fomunistmi ne bişey olmalarıydı ailecek.
diye konuşan bir karakterin
Ağlayarak karizmayıda çizdirmiştim.
demesi çok doğal durmamış. Saygılarımla.
beren yılmaz
Aslında köy ağzını, konuşma şeklini bilseydiniz bu cümlenin oturup oturmadığını anlayabilirdiniz....
Tıpkı güzel mi müzel mi kelimesinin konuşma esnasında vurgulanmak için telaffuz edilmesi gibi.
İlhan Kemal
Dünyadan bir haber yaşadığımız zamanlarda mutluyuz, çocukken mutluyuzdur bu yüzden...
Dönüp düne baktığımızda en çok çocukluğumuzu özleriz.
Dedelerin, Ninelerin olmasını kıskandım, ben hiç tanımadım onları, nasıl severler torunlarını hiç bilmem...
Kimbilir neler kaçırdın, yayla yasağı konunca. Daha kayanının zirvesine çıkmak vardı olmadı bu :)
Hoş, sıcak, masumiyet, yemyeşil bir doğa ve var olmak o doğanın içinde başlıbaşına mutluluk zaten.
Efsane aşkların yaşandığı... Hikayesini ardından bırakıp gidenler...
sevgiler...
Sude Nur Haylazca tarafından 4/22/2016 9:43:38 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ortaokul yıllarından hatırlarım, Anadoludan gelen arkadaşların birbirlerine en çok sordukları soru; köyünüz neresi, olurdu. Cevap olarak, gelinen ilin adı verilirdi. Biz yerlilere, köye karşılık il adı verilmesi çok matrak gelirdi. İhtimaldir ki, çoğu geldiği köyün bağlı olduğu ili bile hiç görmemişti.
Enteresandır, son elli içinde nasıl inanılmaz bir kentleşme yaşandı memlekette.
İnsanın köyüyle alakalı anılarının olması güzel olmalı.
Mekansız! Allah aşkına, şu noktalama işaretlerini kullanmaya başla artık. Okurken anamız ağlıyor, çok zorlanıyoruz.