- 705 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
HAYAT MI KÖTÜ EDEBİYAT MI?
Kıyısından seslensem de gönlün, hele ki o gönülsüz tezahüratı, imlerin tehdit ettiği ve insanlardan yana iken ibre asılsız bir yok oluşun ilk durağından ibaret, günbegün sürgün edildiğim ve fazlasıyla hazan makamında yüklendiğim. Sanrıların koşullandırdığı ve kayıtsız kalmakla gitmek arasında ne çok gel-git.
Bir ucunda, tevafuktan ibaret asil bir simge ve sonsuzluğun tınısında raks eden imler kadar da görünenden çok öte.
Varsıl ikamet yine de olumsuzlukların perde çektiği.
Aslına eremediğim kaçkın bir rüya belli ki çarpıtılmış bir gerçeğin en münafık tezahürü, karanlık yüzlerden ruhuma akan…
Asılsız kahramanları var gerçek hayat hikâyelerinin ve sönmeyen bir ateş.
Ateşe benzin döken kelamlardan ve edimlerden ibaret tehdit yüklü imleri ile karalamaya çalıştıkları nizam.
Sözsüz fısıltılar ve yoldan çıkmış iken beşeri zaafların en karanlığı yine indinde resmediyorlar tükettikleri varlıksız sanrıları yığmışken boydan boya.
Ayyuka çıkan gayri resmi ve serkeş bir tını adeta o çığırtkan baykuşlar rencide ederken beyaz gülü. Akça pakça ve mahrem bir sezi olsa olsa velhasıl karaya çalınan anbean.
Gürültülü şarkıların nakaratsız mısraları kıyama durmaktan çok uzak.
Sevginin mahremiyeti iken tedarik etmekle yükümlü olduğum, serzeniş erbabı o rahvan ve soyut cümleler kadar da kazanım yüklü.
İştelerden muzdarip olmanın bedeli mi yoksa sığınmaktan alıkoyamazken?
Alıntı bir yükümlülük olmasını o kadar çok isterdim gelin görün ki zaruri ve pek de teskin edici olduğunu söyleyemeyeceğim.
Dün bir, bu gün iki, dememe kalmıyor ki, rendeliyorum tek haneli rakamları ve derken hane sayısındaki artışa aldırmadan, sonsuzluğun tekelinde sürüncemede ne varsa tek tek ıslık çalıyor.
Sağdıcım olan kelimelerle başım dertte, demeyi isterdim her ne kadar zaman zaman yorgun düşsem de heceler devinirken ve en sırdaşım iken yoksunluk addedilen bir muafiyetle çalakalem yaşarken.
Ömrü mademki heba ettim, odaklandığım yarınlarla tüm derdim. Ne gam… Yine çıktım menzilden. Sözcük sağanağında ne ola ki hezeyan yükleyeceğim? Yine de söylemeden duramayacağım. İkilem yüklü mizaçları ile ve doğurgan kaygılarını omzuma yükleme telaşında olan kim varsa ve her nasılsa sıra dışı bir gündeme talip olup, ses olmaktan da öte, söz konusu tüm sakıncaları da bertaraf edip, yükleniyorum imlere. Bingo! Nedensiz bir tahakküme denk düşüp, ıskalandığım ölçüde maruz kaldığım sağanaktan fazlasıyla nasipleniyorum.
Depreşen korkular ya da çekinceleri ama tek gerçek; sakıncalarını görmezden gelemediğim ne çok edim üstelik durduk yerde.
Bir koşu atıymışçasına yaşadığımız ve yaşatıldığımız…
Günlerde denk düşüp, yıllara ayrıştırdığımız o kerrat cetveli.
Bölünmelerden ibaret olduğumuz ise gündemden düşmeyen vasıflarımız. Ve derken birbirimizi yaftalamakla teselli bulduğumuz ve rencide ettiğimiz kim ise, bir muzaffer edasıyla salınırken ortalıkta.
Kaybolan yıllarımı istediğimi kim söyledi? Tek dileğim; kaybolmaktan muzdarip olmayacağım önümde uzanan yıllar ve her nasılsa günlerin gündelik telaşıyla güdümlendiğim sabit izlekler. Hak sahibi olamadığım ne çok söylence ya da diğer bir deyişle, laf yetiştirmekten uzak durduğum asılsız söylenceler iken tüm tezahürü idlerin sadece benlik kaygıları ile dolu.
Devşirme aşklar mı yoksa rağbet görmekte ve yalanlara boyanmış söz öbekleri…
Sevmelerden ibaret olmamız gerekirken nefret odaklı ömürler ve birbirimizden çaldıklarımız. Değer addedilen ne çok değersizlik. Kıyama durmak gerekirken kıyıma uğrayan hayatlar.
Sözü özü bir, gibi deyimlerden arıtıldığımızdan bu yana ayan beyan iklimler bile şaşırmakta yaşadığımız ve yaşattığımız ikilemlerden mağdur kılıp kıvanç yüklüyken.
Dengi dengine olmayan mağlup düşler ve nasıl bir çelişki ise artık ya da bitimsiz bir hengâme fazlasıyla kanatıcı ve kandırıkçı.
Belki de yazarın dediğinde gizlidir mevzunun karmaşa ve kargaşası:
‘’Hayat mı kötü, edebiyat mı?’’(S. Gümüş)
Yazılan ve yaratının gizemi mağdur kılınmaktan öte bir mazlum iken, elindekilerini çaldırmanın da ötesinde hayallerini ıskalayan onca rötuş…
Yazılardan soyutlanan bir yaşam mı tekeri kırık olan, yoksa yaşamaktan daha mı kolay bir süreç, doğurgan bir edimle teneffüs edilesi bir suret kadar da görmekten hicap duyduğum tüm münafık söylencelere rest çekmişken, hayatın bir köşesine yığdığım imgelerden ibaret bir mabedin korunaklı ihtişamıyla yâd ettiğim her ölgün günün güncesini…
YORUMLAR
Kıymetli Gülüm Hanım.
Yazınızı ilgiyle okudum. Hayat mı kötü edebiyat mı? Sorusuna nasıl bir açıklama veya tanımlama yapmak gerekir bilemedim ama herhalde bunun kesin tanımı da yoktur. Öyle ya hayatın öğretileri değilimdir edebiyatın derinliğini ve niceliğini belirleyen, acılarla yoğrulmuş bir toplumun insanları da hüznün ve kederin kalıplarında edebiyata katkı sunduklarına göre zaman içerisinde edebiyatta insanların hayatı iyisiyle kötüsüyle yeniden değerlendirmesine acılardan ilacını bulmasına katkı sağlar yani hayatla edebiyat arasında bir tür karşılıklı etkileşim söz konusudur diye düşünüyorum.
Kaleminize emeğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
Ne çok pencere açıyoruz uzanırken bir kıyıdan diğerine ve duyumsadıklarımızla edebiyat ışık tutuyor varlığımızı tamamlıyor da kanımca.
Bizler olmasaydık edebiyatta bir o kadar silik ve gölgede kalacaktı.
Sahip olduklarımız ya da sahiplenme arzusuyla talep ettiklerimiz ve hayallerimizle mademki çıktık yola zaten gerisi çorap söküğü gibi gelmekte.
Acıların ilacı olsaydı belki de edebiyata ihtiyaç duymayacaktık.
Müzik ya da resim ve okuyup yazdıklarımız; işte tümü hayatı güzelleştiren eşsiz ayrıntılar.
Tüm yüreğimle teşekkür ediyorum.
Paylaşmak ne güzel...
En derin saygı ve selamlarımla efendim...
Yüreğiniz dert görmesin.