- 847 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MARDİN (2) MİDYAT EVLERİ
MARDİN (2) MİDYAT VE EVLERİ
Mardin’den Midyat’a yol alırken doğanın, yeşilinin bol olduğu güzel toprak damlı köy evlerinin şirinliği oldukça hoş manzaralar veriyordu gözlerimizin kadrajına.
Yarım saat kadar yol gittikten sonra taş işçiliğinin beklide Mezopotamya’da ki en maharetli ustalarının merkezi olan Midyat’a varmıştık.
Şehir bir ana yolla ikiye ayrılmış: yolun sağ tarafı, Yeni Midyat sol tarafı, Eski Midyat’ı oluşturuyordu.
Muhteşem işlemeli eski evleri biri birinden güzel yapıları yeni Midyat’a nispet yaparcasına yükselirken yeni şehir eski şehrin gölgesinde var olmaya çalışıyordu.
Tarihi Midyat tatlı inişli bir tepenin eteklerine kuruluydu işlenmesi kolay kireç taşından yapılan Midyat evleri ölü taşların dirilişine bir delildi âdeta.
İlk bakışta tepenin eteklerine inşa edilmiş Süryanî Kiliseleri dikkati çekiyordu; kimi büyük kimi daha küçüktü mimarî yapılarında küçük farklılıklar olsa da süslemeleri yarışır haldeydi.
Arabayı Devlet konuk evine yakın bir yere park ettikten sonra güneş tepemizde Midyat’ın tarihi sokaklarında yürümeye başladık. O kadar sıcaktı ki kediler bile gölgelik yerlerde uzanmış serinlemeye çalışıyorlardı. Dilim damağıma yapışmış terlemek isteyen tenim çaresizce ısınmaktan başka bir icraat yapamaz olmuştu, nikotin krizleri de işin çabasıydı.
Sokakları dolaşırken karşımıza büyükçe bir kapı çıktı biraz alıcı gözle bakınca bir Süryanî
Kilisesi’nin ana kapısı olduğu anlaşılıyor, kapının mazgallarından bahçesi görünen kilise
Kapalıydı, kimsecikler görünmüyordu ortalıkta.
Yürümeye devam ettik, yüz metre ileride daha küçük bir Kilise gördük ve kapısı açıktı.
Açık kapıdan daldık içeriye: girişte sağ tarafta gölgede otuzlu yaşlarda iskemlede oturan ayak ayaküstüne atmış gözünde gözlük elinde bir kitap okuyan biri vardı.
Kapıdan girişimizle başını kaldırıp hiç üslûbunu bozmadan bize baktıktan sonra emri vaki bir ses tonuyla:
-“İçeri girmek yasak ama avluda gezebilirsiniz” dedi.
İtiraz etmeden cevapta vermeden avluda çevreye bakınmaya başladık. Kilise binası çok eski görünmüyordu bir ara gençten bir adam cümle kapısından içeri girdi ve kapıya yakın oturan bu adama yaklaşarak saygıyla eğilip adamdan tamam gibi bir işareti aldıktan sonra kilise binasına girdiğini gördüm.
Kapının yanında oturan adamın gördüğü saygıdan onun kilise papazı olduğunu anlamıştım.
Askeri; oturan adama
-“sigara içebilir miyiz ?” diye sordu
Adam:
-“İçebilirsininiz “
Dedikten sonra arkadaşlar sigaralarını yaktılar. Avluyu inceleyerek oturan adama yaklaştım.
Selçuk:
-“Bu bina kaç yıllık?”
Oturan adam:
-“Yüz yirmi yıllık”
Başını kitaptan kaldırmadan cevap verdikten sonra kitabı okumaya devam etti, tavırları hiç hoş değildi ama aklıma takılan birkaç sorunun cevabını almak için oturan adamı konuşturmak istiyordum.
Selçuk:
-“Size bir şey sorabilir miyim?”
Oturan adam:
-“Sor”
Selçuk:
-“İlk inen İncilin Süryanîce olduğu konusunda bir bilgi edindim bu doğru mu?”
Bu defa başını kaldırıp bana bakarak cevap verdi
Oturan adam:
-“İncil indirilmedi yazıldı “
Diye ekledi:
-“İncil üç bölümden oluşur, ilk bölümü Süryanîce, ikinci bölümü Yunanca, üçüncü bölüm ise Roma dili (Lâtince) “dedi
Selçuk:
-“Neden üç dil?”
Oturan adam:
-“Neden tek dil benim Rabbim tüm dilleri bilir diye de” ekledi.
İyide Rab olan Allah şüphesiz ki tüm dilleri bilir ama biz kullar bilmiyoruz, Allah neden bir toplumun kullanmadığı ve bilmediği iki dilde kitap yollasın ki? Hem İsa ( as ) zamanında yukarı Mezopotamya’dan, Kenan topraklarına kadar olan bölgelerde hâkim dil Süryanîce idi
Bu papazın verdiği cevaplar ve tavırlar oldukça agresifti bildiğim bu bilgileri söyleyerek
Ortamı da germek istemiyordum.
Konuşmalarımıza kulak kabartan Askeri dış kapıya yürüyerek dönüp bana sordu
-“Selçuk bu sigarayı dışarıda içebilir miyim?”
Daha cevabını veremeden; oturan adam anîden yerinden kalkarak
-“olmaz”
Diye yüksek sesle bağırdı devam etti konuşmaya,
—“Müslüman izin vermez” dedi.
Selçuk:
-“Olmaz tabi hani edep” dedim.
Askeri her zamanki gibi yine karıştırmıştı ortalığı. Oturan adamın tavırlarından anlamıştım gergin ve tepkili olduğunu, arkadaşlar oturan adamı provoke ederek kendilerine gülecek bir olay bulmuşlardı.
Fazla uzatmadan kiliseden çıkalım dedim arkadaşlara, gülerek kapıya yönelen arkadaşlar
Benimde kızgınlığımın farkındaydılar, bu durum onların daha çok gülmelerine neden oluyordu.
Devlet konuk evine doğru yürürken
Askeri:
-“Selçuk sen çok gerginsin oruç başına vurdu” diye tebessüm ediyordu.
Biraz yürümüş sakinleşmiştim. Devlet konuk evinin önüne gelmiştik. Çok büyük ve dört kattan oluşan her yerinde muhteşem işlemeleri olan bu bina Midyat’ın en güzel eviydi.
Turizm için hazırlanmış restore edilen bina her bakımdan bir şaheserdi. Binada hatıra olsun diye fotoğraf çektikten sonra benim fazla gezecek mecalim kalmamıştı.
Arkadaşlar da gün boyu sıcağın altında gezmekle bunalmışlardı, fazla oyalanmadan arabaya binerek Mardin’e doğru yola çıktık.
Mardin’e vardığımızda iftar saatine az kalmıştı. Güzel bir kasap tarzı kebapçıya giderek oturduk. Müşteri camekânda dizili olan etlerden seçiyor yapılan seçime göre etler mangalda hazırlanıp servis ediliyordu.
İftar vakti olması vesilesiyle çok kalabalık olan kebapçı insanüstü bir gayret göstererek siparişlerimizi akşam ezanıyla masamıza servis etmişti.
Açılan orucun ardından yakılan sigara ciğerlerimi hoş ederken tansiyonum da dibe vurdu. Baktım olmuyor kebapçının yan tarafında bir boşluk vardı o boşlukta yere uzandım ve ayaklarımı bir iskemleye dayadım.
Biraz toparlandıktan sonra kalkıp arkadaşların yanına gittim; yemekler yenildikten sonra, bizi misafir eden arkadaşımız Askerî’den hatır isteyerek Diyarbakır’a döndük.
Selçuk KORKMAZ /20.04.2016
YORUMLAR
“İncil indirilmedi yazıldı “
Diye ekledi:
-“İncil üç bölümden oluşur, ilk bölümü Süryanîce, ikinci bölümü Yunanca, üçüncü bölüm ise Roma dili (Lâtince) “dedi
Selçuk:
-“Neden üç dil?”
Oturan adam:
-“Neden tek dil benim Rabbim tüm dilleri bilir diye de” ekledi.(
Evet Allah tüm dillerimizi bilen tüm dertlerimize derman olan tek Yüce varlığımız. Ne güzel bir anlatım sizlerle birlikte gezer gibiydim .Oğlum Van ilimizde askerdi, uçak fobim olduğundan trenle 58 saatte geldik Van ilimize, doğuya hayran kaldım ,mevsim kara kıştı, o kar manzaraları seyrinde kaldığım. Mardin ilimize gitmeyi çok istesem de kış nedeniyle iptal ettik ,aklım halen Mardin ilimizdedir. Trende turistler çok ilgimi çekmişti Mardin ilimize gidiyorlardı, utandım inanın haritamızı biz tanımıyoruz Dünya 'nın bir ucundan gelip görüyorlar, görmemek doğuyu kayıp diyorum...Mardin ilimize sizin aracılığınız ile sevgilerimi demetledim...
Kaleminiz hiç bitmesin...
Sevgiler...
Oya gedik tarafından 6/3/2016 11:20:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
MEDAMED Selçuk KORKMAZ
Kadim medeniyetleri içinde barındıran ve İnsanlık tarihinin başlangıç noktası olarak bilinen mezopotamya coğrafyasındaki yerleşim yerlerinin tamamı çok güzelldir.
Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunan bu bereketli topraklar tarih boynuca bir çok uyğarlık tarafından hakimiyet altına alınmaya çalışılmış ve bölgenin zenğinlikleri hakim medeniyetleri diğer uyğarlıkların ötesine taşımıştır.
Diyarbakır milattan önce on bin yıllarına dayanan bir tarihe sahiptir Mardin ha keza öyledir Urfada yeni bulunan göbekli tepe millattan önce on ikbinli yılları işaret etmektedir.
Yani sizin anlayacağınız bu tarihler Mısır piramitlerinden beş bin yıl daha eskidir.
Umarım sizlerde bu güzellikleri görür ve nasıl bir zenginlik üzerinde yaşadığımızı daha iyi anlarsınız.
Saygılar