4
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1945
Okunma
Hüzün kelimesi beni alır seksenli yılların bir Ahmet Özhan şarkısına götürür.”Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir, gönlümün kıyısına vurur. ........ Son kum tanesini alana kadar.” Melodisi sözleri gibi ağır bir hüzünü değil kırılgan, naif bir gönlün hüznünü anlatır. Hüzün nasıl olur da ağır , sarsıcı ve yıpratıcı olmadan, naifçe gelir? Gelir efendim, Nafiz Nayır ‘ın şiirlerinde olduğu gibi gelir!
Sevgili dostum, değerli büyüğüm, saygıdeğer edebiyat gönüllüsü, şair Nafiz Nayır nihayet bizi dinledi ve adı hüzne yazılı iki şiir kitabı ile hasretimize son verdi. Teşekkür ediyoruz ona. Meşyadda ara ara bizle paylaştığı ve her seferinde o özel duruşu ile okuduğu şiirleri, biliyorduk ki diğerlerinin öncüsü, buzdağının sadece görünen kısmı idi. İşte o buz dağı ortaya çıktı. Her biri yek diğerinden özel ve güzel iki şiir kitabı hüzün yastığında güzel bir hülyaya davet ediyor bizleri.
” Ey Sevgili Hüzün” küçük cep kitabı boyutunda basılmış, her an açıp kolay okunabilinecek ama bir o kadar dokunaklı kısa şiirleri içine almış. Biliyorum ki Nafiz Nayır’ın ilk şiirinin “Töre” dergisinde yayınlandığından bu güne tam 40 yıl geride kalmış. Peşinen söylemiş sayın Nayır “Ayar” adlı şiirinde:
Başka konu beklemeyin benden
Kalemim hüzne ayarlı.
O hüzünlü dizelerle birlikte düşünmemizi de istiyor, “Teselli” de olduğu gibi:
Falanca hayatını kaybetmiş,
Artık bir şey kaybetmeyecek
Bundan sonra.
“Eksik”te hüzün başka bir kimliğe bürünüyor:
Haris beyaz, Bosnalı
N’Dunga Afrikalı, kara
Vietnamlı Ho, sarı
Soykırımı yapmasaydı vahşi Avrupa,
Kızıl renkli kardeşlerimiz de olacaktı.
Her dizede ince , zarif, içli ama hıçkırmayan vakur bir hüznü hissettiniz benim gibi değil mi?
O güzel dilimizi kullanarak yazdığı şiirlerin arasına ne yapıp eder Türkçe’yi sığdırır.”Büyük Yemin” eder:
Ondan güzeli yok yeryüzünde
Türkçemin üstüne yemin ederim.
Martıların Hüzün çağrıştıran çığlıkları böylesi güzel bir metaforla anlatılır; gelin dalgaların sesi ve martı çığlıklarını dinleyin:
Birisi zamanı öldürüyor
Deniz kıyısında
Martıların çığlıkları ondan...
Küçük kitabı kaç kez okudum bilmiyorum. Bu arada “Küçük Kitap” deyimi “ Ey Sevgili Hüzün” adının yerini alacak gibi. Sonra lirik deyişleri de buluyorsunuz kitapta.“Soru” da şöyle diyor sayın Nayır.
Bu muydu ateşten anladığın
Nice yangınlardan geçip geldim ben.
Lirik söyleyişlere devam eder ve Türkçedir sevdası onun. “Armağan” eder bize şu dizeleri:
Tanrı’nın en değerli armağanı
Hayatsa,
Milletimin en değerli armağanı
Vatandır bana
Ve Türkçedir,
Eşsiz armağanı anamın.
O küçük kitaba tam yüz yirmi iki şiir sığdırmış Nayır. Karacaoğlan, Köroğlu, Dede Korkut, Şeyh Galip, Mehemmed Fuzuli, Sinan, Selimiye, Mersin; daha kimleri, neleri, nereleri görmek istersiniz dizelerin ortasında?
Şairin “ Hüzün Hüzün” adını verdiği diğer kitap, aslında daha çok hüzün çağrıştırıyor. Kapağı bir defa çok özel; değerli şairin ilk çocuğu, sevgili kızı Nihal hanımın harika bir çocukluk resmi yer almış kapakta. Şair bu kitapta Türk coğrafyasında, Anadolu’dan yola çıkmış, Azerbeycan, Karabağ, Türkistan, Kırım, Altaylar, Tanrı Dağı’nı dolanmış; Kırgız, Özbek, Gökoğuz, Tatar, Uygur, Azeri, Türkmenlerin hasretinin bittiği günleri hayal etmiş “Birlik Türküsü”nde:
Yüreğim düğüm düğüm Asya’nın seherinde.
Kardeşim gelir diye , onun yolunu bekler.
Fırtınalar dinecek bir gün şafak yerinde,
Tatlı bir meltem olup Türkmenler gelecekler.
Bu kitapta öyle bir şiir var ki edebiyatımızda örneği var mı bilmiyorum! Okullarda çocuklara dilbilgisi dersinde okutulacak, öğretici, özendirici, akıl dolu bir özel şiir. Geniş ” Zamanlar” da okuyacaksınız ama ben burada bir bölümünü almadan edemeyeceğim,
-di bir Osmanlı şehzadesidir,
Trabzon’dan Tebriz’e gider.
Bazen Manisa Ovası’nda ,
Bazen Amasya’da gezer.
-yor’u sevmiyorum
...........
-ecek bir kapalı kutu
İçinde ümit var, derler
Açılır engine gemi yavaşça
Başlar bilinmeyen sefer.
-yor’u sevmiyorum.
..........
Sevgili Nayır’ın teknik endişesi yok, zira edebiyat öğretmeni kendisi. Göreceksiniz, heceyi, rubailerinde aruzu cesaretle kullandığı kadar serbest tarzda da çok ustaca, iddialı yazmış. Onu tanıyan bilir dağarcığında o kadar çok edebi kişilik vardır ki; karşısında oturup saatlerce dünya ve Türk edebiyatını dinleyebilirsiniz. Azeri Türkçesi ile de yazdığını biliyordum, ama bakın bu dizeler destan gibi. Kırk yıl önce yayınlanan ilk şiiri olan “Azerbaycanlı Anaların Laylası”nda tüm dünyaya bir kutlu davayı haykırır.
Mirza balam, umutlarım uzahda,
Yoh olarık Moskof denen duzahda
Galmışık bir cehennemi berzahda,
Öz yurdunda rahat köşe bulunmir.
Layla balam, tez zamanda uyusan,
Oğuz Han’ın , Şeyh Şamil’in soyusan.
Tamamını bir ağıt, bir destan gibi okumalısınız. Okudukça, silkelenip topraktaki köklerinin kütürdediğini , böylece heybetini hisseden ağaç gibi kendi tarihsel gerçeğinizi hissediyorsunuz, sonra bakıyorsunuz altınızda atınız, sırtınızda sadağınız, okunuz, uçsuz bucaksız Asya bozkırları ve Kafkasların ötesi Avrupa... Şair işte böyle sarsmalı okuyanı, sayın Nayır bunu ustaca yapmış.
Aristoteles’in poetikası ile beraber günümüz edebiyatçıları da dahil pek çok ozandan poetika okudum. Nafiz Nayır poetikasını daha kitabının başında anlatmış. Ondan öğrenilecek çok şey var.
“Şiirde ölçüyü ambalaj meselesi olarak görmüşümdür...Zaten şiiri şiir yapan ölçüsü değil,özüdür, anlatımıdır...Serbest biçimin dağı taşı tuttuğu bu zamanda hece neymiş, aruz neymiş, diyenlere diyeceğim ki: Atalarımızın güzel besteler yaptığı bu iki sazla birkaç güzel melodi de ben meydana getirsem bunun kime ne zararı olur?” diyerek şiir çizgisini belirliyor. O kadar liberal, o kadar yüzü bu güne dönük ve bir o kadar geçmişin değerini bilip takdir eden, geleneğe saygılı bir poetik anlayış bu. Serbest tarzda öyle güzel örnekler vermiş ki şair, bu, günümüz, yenilikçi, çağdaş şiir anlayışına bağlılığını da göz önüne seriyor.
Erzincan’ı , memleketini anlatır, hem de türkülerle; “Türkü Şehir”de
Erzincan Ovası’nda
“Bir seher vakti”
“Taşa verip yanını”
“Şu yüce dağları” seyret.
“Duman mı kaplamış?”
Öyleyse
“Yine kara haber var gurbetten.”
Yaratıcılığı şiirde ustaca kullanan bir şair mi arıyorsunuz? İşte Nafiz Nayır! Dikenleri böyle güzel anlatan başka kalem gördünüz mü? “Yurdumun Dikenleri” ellerinizi kanatmıyor! Güzel bir hece şiiri:
Dikenler tanıdım yurt toprağında
Yaban ellerinde gül öyle değil
Ovasında tarlasında dağında
Göklere uzanan dal öyle değil
........
Buna, geven, derler emsalsiz güzel
Yüzünü okşuyor poyraz, karayel
Şu hoş biçimine hayret etme gel
Bir dilber başında tel öyle değil
Bu arada unutmamış şair hiciv de yazmış, işte “Ne Haber”, işte hiciv!
Bu ,bunun adamı; bu berikinin
Böyle ekiliyor tohumu kinin
Unutuldu emri mübarek dinin
Taraftan ne haber, yandan ne haber?
Bu kitapta da yüze yakın şiiri var sayın Nayır’ın. Kitabın kapanışı rubailerle yapılıyor.
Siz şairi şiirleri ile tanıyacaksınız ama ben başka bir Nafiz Nayır’ ı anlatarak yazımı noktalayacağım. Bir fazla kelime kullanmadan konuşan, aşkınbilginin üstündeki ağırlığı her halinden hissedilen bir insan; edebiyatı iliklerine kadar yaşamış, öğretmiş, öğrenmiş ve uygulamış bir teorisyen, yüzü bugüne ve geleceğe dönük ancak eskiyi çok iyi bilen, özümseyen bir usta edebiyat emekçisi, şair. İsteyene bonkörce, kibirden uzak, mütevazı, alabildiğince vermeye hazır bir öğretmen. Dostum, büyüğüm, anlayan,danıştığım, hocam! O ise kendisini şöyle tarif ediyor:
“ Gözlük ve bıyık sandılar seni
Halbuki inciler çıkarıp Türkçeden
Diziyordun ibrişimlere.”
Sayın Nafiz Nayır’ı gün yüzüne çıkardığı şiirleri ve kitapları dolayısıyla tebrik ediyor, bizi de onlarla buluşturduğu için teşekkür ediyoruz.
hrnozmn