- 490 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tedirginlik yaratan düşünceler bunlar…
Hastalıklı bir sevgi içinde dolanıp duruyorduk…
Oysa benim gece boyu dalaşacağım düşüncelerim vardı devam edecek…
Yalnızımsı yaşamak hisleri, uzun zamandır ilk defa boğazıma basacak şekilde gırtlağımı eziyordu sanki…
Belki çok uzun zaman oldu bu yalnızlık hisleri ile dalaşmadığım…
O kadar çok içime sindirmiştim ki yalnızımsı hislerle nefes almaları veya gülümsemeye çalışmalarım, ama bu sefer belki de çaresizlik hisleri ağır basıyordu…
Yılladır bu çaresizlik hisleri ile kolaylıkla baş ederdim ama bu sefer kendimi sanki kendime aitmiş gibi hissettiğim yerlere ve zamana sığdırmıştım…
Aklımdan yüzlerce cevapsız sorular geçiyordu. Özlemin dışında kalan bu hislerin çoğu öfke ile bağdaşmış anıların içinden sıyrılma çabası ile uğraş veriyordum…
Yalnızlığı sevdiğim kadar çok az şeyi sever olmuştum. Bu anlarda düşüncelerin hür akışı dönüp duruyordu beynimde. Ve ben büyük bir güçlülük hırsı ile alaşağı ediyordum tüm karamsarlıkları…
İnanılmaz bir güç denemesiydi kendimin kendimle…
Sanki zinciri kopmuş iki tarafın bir birine saldırışı gibiydi beynimin içinde allak bullak düşler…
Şüphesiz yalnızımsı hislerle hüzünlenmek, birbirini tetikleyen bir bütünlük hissinin iki etken şekliydi. Yalnızlık hüzün doğururken, hüzün yalnızımsı hisleri kara bir lekeli bulutla örtüyordu…
Aslında yarınlara karşı özgürleşmiş ruhlarla kendimizi alıştırırken, çoğunda hüzünlenerek, tekrar yalnızlık duygularıyla boğuşuyorduk…
Ne gariptir bir düşünce davranışı…
İçimizde huzuru ve sükûneti ararken, hüznün bulutları kaplıyordu içimizi…
Ve biz yağmurun sesi ve de şiddetiyle daha çok karamsar oluyorduk…
Yalnızımsı duruşumuzla hüzün, yüreğimize damgaladığımız bir kolye gibi edası ile salınım halindeydik…
Gülmeleri unuttuğumuz zamanlara hüzünleri yapıştırıyor ve yalnızımsı adımlar atıyorduk yaşanmışlığın tek nefesleri ile…
Aslında cevabını bilmediğimiz sorularımız birikiyordu içimde. Çoğunu mantık ile çözemiyor, çaresizliklerle uğraştıkça, içimiz kararıyordu…
Tedirginlik yaratan düşünceler bunlar…
Sadece huzursuzlukla gelen merak ve arkasını düşünmeden düşüncede ilave edilmiş varsayımlarla genişleyen düşünce bileşkesi bu davranışlar…
Belki de endişelere karışmış özlem açılımları bunlar…
Korkuların art arda sıralanışı ile genişleyen endişelerin içyapımızda bıraktığı belki de bunlar titreyişlerdi…
Kendimizden bile kendimiz için sakladığımız bir kelimenin oluşumlarının iç ürperten sonucuydu farkındasızlıkla içimize gömdüğümüz özledim kelimesi ile oluşacak birçok var sayımlı cümleler üretiyorduk belki de…
O kadar çok fiillerle oluşmuş düşünce cümlesi ile savaşıyorduk ki en çok hasta kelimesi ile oluşacak davranışlarımız bizi ürkütüp tedirgin ediyordu…
Biz dünlerin hasta ruhları ile uğraşırken, kendi kendimizi hastalıklı olgularla dolaşır buluyor…
En çok merak düşüncesinin etrafında yoğunlaştırdığımız üzüntü zincirleri ile ruhumuzla savaş halinde yaşıyorduk çoğu zaman…
Ruhumuzla savaş hali, çoğunlukla bedeni yıpratan uykusuzluk yaratan bir yaşama sokuyordu bizi…
Hasta zamanların içinde hastalık farazileri yaratarak, kendimizi en çok yorgunluğa atarken, var oluşumuzun asıl amacından gün gün uzaklaşıyorduk…
Belki de hastalıklı bir sevgi içinde dolanıp duruyorduk…
Kötü varsayımlarla savaş halinde yaşam umulmaz çöküntüler yaratıyordu…
En çok yorulduğumuz düşünce ise, onun, yani sevdim dediğimin, hasta hâli idi…
Yarınları sayılı bir insanın dününü bilip yarında endişeli olmak kahredici bir sıcaklıklıktı içimizde…
Oysa dünlerin mutluluklarını küçümserken, yarınların baş edilmez endişeleri ile yaşama güçleniyorduk…
Ve biz buna umut ve umul ile utkuya ulaşma isteği diyorduk…
Ve hayat dünlerin verdiği umutlarla yaşamı öğrenmişken, yarınların endişeleri artık çok ufak kalırdı bu savaşmaya alışmış bedende ki buna biz güçlü olmak kendimizle kendimize diyorduk…
Biz savaşlarla güç kazanmaya alışmışken, gülmeler artık bize bir ödüldü…
O kadar çok ödün verdiğimiz hayattan artık alacağımız olan ödülleri alarak haz kazanıyorduk…
Dünlerin hazlarına alışmış bedenlerimize, artık yaşamın her anı bir ödüldü…
Artık yaşamın çoğunda özgüvenimiz vardı bize can suyu veren…
Artık akşamın erken saatlerindeki lekeli bir gök mavisindeki bulutlar ağır aksak kuzey doğudan, güney batıya doğru ahenkli bir gidişle günü tamamlıyorlardı…
Oysa benim gece boyu dalaşacağım düşüncelerim vardı devam edecek…
Her an bedenimi sarsan bu düşünceler, sevginin arkasında kalan karma düşünce zamanlarını yaşatıyordu…
Sadece keşke sevmeseydim veya keşke sevgiye bu kadar bağımlı olmasaydık birbirimizde…
Derler ya, bedeli ödenmemiş sevgiler sığ suda balık avlamak kadar sevgide küçümsetir ve çaresiz bırakır insanı…
Ve bekleriz kanımızın donukluğunu atacağımız bahar aylarını.
İçimizdeki yangınlara aldırmadan, umut ettiklerimizin de hayâllerde bile tutulamayan tüm düşlerin peşine düşmektense sadece gömülürüz haklılığımızı sanarak içimize saklanmalara…
Oysa bahar taze kuzuların çıktığı ay günleridir. Oysa bahar yaşam umududur. Oysa bahar yaşamın içinde beklediğimiz saklılarımızı tutma aylarıdır. Gerçek sevmek sevilmekle arada kalan tampon bakışlardaki umuttur yarın hep yarın daha güzel olacak günler var deriz ve suskunluklarımızı gömeriz beklentilerimizin arasına...
Sen sevgili, hayâllerimin arasında parıldayan ışıktın bilirsin, o ışıkla ben acılarla nefesler alsam da umut saklıdır girdabında...
Gece güne uyanıyor, gün zamana gömülüyor, ardından şüphesiz güneş günleri daha sonra da karlanma zamanları başlayacak.
Oysa umut hiç çökmeyecek, oysa beklenti hiç bitmeyecek. Zaman çoğu zaman dar gelecek düşüncelere. Günler yetmeyecek sevmelere, yılları bitiremeyecek acılar. Oysa hep beklenecek, kiraz zamanları, kanımızın akışkanlığının arttığı zamanları ve öyle bir dalışla dolacak ki hasret, yıllar omuzlanacak gurbet kokusu ile…
Bir koku sinecek rüzgâra, adına hasret denecek, çarpacak duvardan duvara… Beden sızlayacak, adına sevda denilecek ve bir yanış başlayacak olabildiğine uzayacak yıllara, adına sevda denecek ve ahdettirecek düşüncelerle düşler zamana…
Ve bir çöküş başlayacak arkası gelen yarınlara dünlerden sarkarak. Adına yokluğun denecek…
İşte var güçle inlemeler başlayacak, adına arayış denecek ömür sonuna sarkan…
Ve kahreden bir düşsel görüntü yapışacak göz diplerine perişanlığa uzatacak yaşamı…
Ve sen sevgili, unutulamazların arasında yaşamına devam ettikçe işte o anlarda günleri sayarken ben, tek cümle yapışacak dilime, eğer gidiyorsan sen ki artık dönüşü yok bu sevdanın yorgunluklarından…
Yarın sevgili, yarınlar bitmezlerde dolaşırken, beklentiler yarınların peşine takılmışken, dünleri özlemi yapışmışken bedene, sen artık dönüşü olamayan yolculukla baş etmeye çalışırken, kimler kalmış, kimler telef olmuş bilinmezken, bir beklentisizlikle düşmüşken beden, umut denen olgu düşmüşken yangın yerine, ben sevdada kalsam ki ne yaşanır artık olmazlarla nefes almaya alışmışken…
Her olgunun güzelliği yaşanırken hazmedilemez bir güzellikle doluşurken çevremizde şimdilerdeki bu yokluklar zinciri ile prangalaşmışlıktır artık umutsuzluklarımız…
Ve uzaklar yapıştı tüm düşlerimize, tüm isteklerle. Her şey gömütünde güzeldi galiba. Her şey gömüldüğü yerde güzel kalacak galiba ve sen benim düşlediklerimi asla bilemeyeceksin çünkü sen dönüşü olmayan yolculukların, tüm hatırladıklarım bana aitlik duygusu yaşatmışken ben onları senle paylaşmak istesem de artık bunları düşlemek bile bize doyumsuz kalır…
Oysa beklentisiz geçen zamandı, her şeyi elimizden alıp yoklukları sarmalarken bize, tüm düşlerin özlemini bırakırken yarı yolda, sadece şaşkınlıklarımız yol alırken bizle, tüm pişmanlıkların ardı ardına sıralandığı aç düşlerle yaşam savaşı verirken, tek isteğimiz vardı belki de, en azından çok hoşnut olduğumuz bazı yaşanmışlıkların özlemini çekmemek için, bu yalnızımsı yolculukta bizle beraber yol alsalardı da hiç olmazsa onların özlemini ölesiye yaşamazdık…
Nasıl bir kahır yolculuk isteği bunlar, hiç olmazsa bizimle beraber biraz daha kalsalardı yaşamımızda…
Artık o muhteşem hazların özlemi asla tükenmeyecek bizde ve arkaya dönüp dönüp bakarak bunları çaresizlikle düşünmekti asıl sırtımıza bir kambur, gözlerimize bir istek buğusu bırakan…
Biz bu günlerde eminim ki karşılıklı aynı düşleri aynı isteklerin yaşamak isteme düşünceleri ile boğuluyoruz…
Aslında bunların tümü parçalanmış düşüncelerle geri dönüşüm yaparak arka arkaya isteklere dönüşen… Aslında tümünün içinde tek düşünce çıkıyordu, boş verilmiş zamanlarımız olsa da arkasına gizlenen sadece özlem veya özlemekti.
Yanılgısız tek istek buydu sanki özlemek, geçmişin yaşanmışlıklarının hatırına bir kısım düşünceleri özlemek, aslında o eskiye dönüş düşüncelerle ne kadar da hatırlamak istemesek de gizliden fışkıran düşüncelerdi asıl düşüncelerimize acı veren…
Ve imkânsızlığımızın tek sebebi vardı geçmişi, tekrar kare kare yaşamak…
Ve bu istekle kendimizi mutlu olacağımıza inandırmış olmamızın asılsız olduğunu görmekti belki de gizlimize sinen amaçlar…
Yaşam dedik oysa adına, daralmış sokaklarda dolaştıkça vurduk belimize belimize acılı düşünceleri.
kaybolmuş zamanların hesabını veremezken kendimize, aldığımız nefeslerle acılandık durmayasıya.
Biz kaç acı zamanının çocuklarıydık, içimize gömdüğümüz tüm feryatları ardı arkasına saklamaya çalışırken ar damarımızdan vurduk kendi kendimizi. Artık hasretini çektiğimiz haz zamanlarının acıya dönüşmesi de harcadığımız ömrümüzün günlere bölünmesiydi... Artık yarınımız dünlere bağlı yaşatırken bizi, sadece yeni doğan bir umuttu göz açabildiğimiz sabahlara uzayan...
Ama acı bir gerçek vardı sanki kendi kendimizle çıkardığımız boğuk seslerle…
Belki de bu bir hesaplaşmaydı yıllarla kendi kendimizle… Hesabını kendimize bile veremediğimiz bir yaşamın eksilen kısmıydı belkisiz bu...
Şimdilerde bir acıma duygusu ile yaşarken kendimle, sadece kendime acılanıyordum nefes almalarımla...
Belki de bu acılanmalar, tüm bu nefes almalara eşit olmuş bir yaşam kesiti idi…
Zordu bu kadar gri ve karmaşık düşüncelerle yaşamın pervazına tutunmak, zordu, bu düşlerin içinde pervasız yaşamak, çok zordu, bu kadar acılanmanın içinde temiz nefesler almak ve yarınlara umutlarla bekleyişlere atılmak…
Belki de en zoru bu acılanmalarla yaşamak ama inat edilmiş tüm yaşamın kuralsızlıklarından çıkıp, hayatın vaz geçilemeyen isteklerine sırt çevirmek ve biz yarınsız yaşamlarda umutsuz var olamazdık…
Ama gene de bu gün sana son bir defa daha sevgilim demek ister miydim diye düşündüm…
Bize emanet edilmiş bir yaşam vardı. Bizde emanetçi olmuş bir sevgi vardı. Ve biz mecburduk bu sevginin çemberinde her şeye rağmen yaşamaya…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.