- 801 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİMDİ!!!
‘’Mühim işlerimizi tehir etmeyi severiz.Bazılarımızda bu,tembellikten ve ihmalden ziyade mükemmeliyet aşkıdır.O işi ehemmiyeti nispetinde muhtaç olduğu geniş zamana,huzura bırakırız.Benim de böyle yıllardan beri gününü beklediğim projeler var.O gün nasıl gündür?Evvela çok uzundur,yirmi dört saat değil;yirmi dört yıl kadar sürecek gibi gelir;sonra alelade günlerin bütün alakalarından uzaktır;o gün hiçbir işim olmayacaktır,telefon çalmayacaktır,kapı vurulmayacaktır,otomobil kornası ve ayak sesleri duyulmayacaktır;o gün hafızamı bir diksiyoner gibi kullanabileceğim,istediğim sayfayı açacağım,dilediğim hatırayı dümdüz,tertemiz bulacağım ve durdurabileceğim,muayene edebileceğim,geri gönderebileceğim,tekrar çağırabileceğim.Bir siyah tahta önünde tebeşire hakim olan sağ elin ve silgiye hakim olan sol elin rahatlığı ile fikirlerimi çizeceğim,sileceğim,yeniden yazıp boğacağım ve aradığım mükemmeliyete doğru,gayeme müdahale edebilecek harici ve deruni hiçbir yabancı ilişiğe rastlamadan ilerleyeceğim,işimi yapacağım.
Bu masum iştiyakla en güzel tasavvurlarının icrasını tehir ettiğim çok olmuştur.Yarını bu günden daima daha müsait farz etmekten doğan bu masumiyetin cezası,o işin asla yapılamamasıdır.
Yaşadıkça anlarız ki o gün gelmez.Her gün muhtevası ile itibariyle değil,mücadelesinin şartı itibari ile başka herhangi bir günden farksızdır;kısadır,maddi alakalarla doludur,beş duygumuzdan şuurumuzun ta dibine kadar başımız,düşünmek istediği mevzuun dışında sayısız tesirlerle karşılaşır,dışarıdan ve içeriden hiç ummadığı intibaların ve hatıraların kasdine,baskınına ve taarruzuna hedeftir,çünkü hayat bütün bu tesirlerin manzumesidir.Aradığımız huzur ve sükun,ancak bizim olmadığımız yerde,yoklukta vardır.
Yaşadıkça anlarız ki ne yapmak istiyorsak,ne yapabileceksek şimdiden başlamalıyız.Ancak şimdiye hakimiz.Hayat birbirinin peşi sıra geçen şimdilerin yekunudur.Her kaybolan şimdi bir daha gelmemek üzere geçip gitmiştir ve şimdiyi anlamayan hayatı anlamaz.<<Şimdilik Durmak>>değil,<<Şimdiden Başlamak>>.Şimdiye hürmet edelim.Şimdi ne yapıyorsunuz,ne ile meşgulsünüz?Bütün imkanlar buradadır.Muhakkak olan şey yalnız bu şimdiden ibaret.Projelerimizi geciktirmeyelim,şu an bizim midir?Boş muyuz?Şimdi başlayalım.Yarının şimdileri bu anın şimdisi kadar muhakkak değildir.Kendi kendine:<<Bu dünyada yapılacak çok şey var,acele et!>>deyen Beethoven gibi,bu dünyada az çok bir şeyler yapabilmiş olanların hepsi şimdiyi keşfetmiş insanlardır.Anın kıymetini bildiler.Zaman denen şeyin yalnız şimdiden ibaret olduğunu anlamışa benziyorlar.Her şey ancak şimdi mümkündür.Biraz sonra şüpheli,daha sonra çok şüpheli.İzlerimizin en mühimini şimdiye en yakın plana alalım.En mühim işimiz olan nefes almayı tehir etmediğimiz ve şimdi yaptığımız gibi.Yemek ve su biraz daha geciktirilebilir,çünkü daha az mühimdir.Biz ise işlerimizi ehemmiyetleri nispetinde geciktirmeyi severiz:Daha iyi,daha mükemmel yapabilmek için,saadetimizi bile geciktirir,ümidi hazza tercih ederiz.
Bütün iktidarsızlıklar,irade hastalıkları,vehimler,tereddütler,savsaklama illetleri şimdinin kıymetini bilmemekten gelir.Fanilik şuurumuzun eksikliğidir.Günlerin tükenmeyeceği zannından doğan aldanıştır.Canı tez,velut,çalışkan ve yaratıcı adam,şimdinin içindeki imkanları kaçırmak istemeyendir.Çünkü bu imkanlar kaçar,çünkü bu imkanlar birbirine benzemez,çünkü bu imkanlar fırsatlardır çünkü fırsat kaçar ve geri gelmez.Her şimdinin içinde bir fırsat gizlidir.Boşuna geçirilen şimdiler kaçırılmaz fırsatlardır.Her gece kendi kendimize soralım:<<Kim bilir,bugün kaç şimdi kaybettim?>>Kahvelerde her gün sayısız şimdiler kayboluyor.Bir garp mütefekkiri,insanı boş vakitlerinden tanıyordu.İnsan cidden boş vakitlerinde hüviyetini ve talihini bulur.Boş vakitlerimiz baştan aşağı bize ait şimdilerle doludur.Her birinin içindeki imkan hazinesi içinde bahtımızdan parçalar,parçalar vardır.Fakat bazı canı çok tez adamlar,şimdiyi hırpalarlar.Öteki şimdilere bölünmesi lazımgelen bir işi,hep bir şimdiye yüklerler.Geciktirmek kadar bu da şimdiye hürmetsizliktir.Tereddüdün felce uğrattığı adamla aklına esenin,ilcasının esiri olan adamda farksızdır:Biri şimdiyi geciktiriyor,öbürü şimdiyi aceleye sokuyor.Şimdinin anını iyi tayin etmekte şarttır:Önünüzden hızla geçen bir lastik topu yakalamak için kollarınızı bir lahza evvel veya sonra uzattığınız takdirde alacağınız netice bir olduğu gibi.
Her işin kendine göre bir şimdisi vardır.O şimdiyi iyi sezdiğim an,<<şimdi sırası>>diyeceğiz.fakat o ideal şimdiyi bulabilmek için ondan evvelki şimdilerin hepsini yoklamalıyız.Her anımızın imkanları ve verimleri üstünde hassas olmalıyız.’’
Kıymetli aydınımız Peyami Safa’nın 13 Mayıs 1936 tarihinde Yedigün mecmuasında kaleme aldığı ŞİMDİ başlıklı yazıyı sizlere aktardım.Peyami Safa bizlere ‘şimdi’nin kıymetini bilmemiz gerektiğini ve onu en iyi şekilde değerlendirmemizi söylüyor.Bense tüm şimdilere farklı bir mana yükleyerek ve bir arkadaşımın ‘Neden bu kadar sert tepki veriyor ve yazıyorsun?’ sorusuna cevap vermek amacıyla aynı zamanda unuttuğumuz yada bize unutturulan tüm gerçekleri hatırlamak ve hatırlatmak amacıyla yazıyorum..Ülkemizdeki işsizliğin boyutu herkesçe malum.Resmi rakamlara göre nüfusun %10.1’i işsiz konumda.Ancak gayri resmi rakamlar bu oranı %18 hatta %20 olarak da açıklayabiliyor ki,bu durum da bize nüfusun yaklaşık on dört milyonunun işsiz olduğunu söylüyor.
Bu işsiz insanlara bakarsanız hayatlarını ya kahve köşelerinde okeye dönerek;ya da meşhur parklarda gezerek harcadıklarını görürsünüz.Oysa ki onlar da Peyami Safa gibi Beethoven gibi şimdinin kıymetini az da olsa bilseler,belki de hayatlarında çok büyük fırsatlar elde edecekler ve hatta içinde bulundukları sosyal ve iktisadi zorlukları aşacaklar.İşte bende bu noktada yazıyorum çünkü artık gençlerin sosyalleşme,ortama uyma,adapte olma adına sigaraya,içkiye hatta uyuşturcuya bulaşmalarını istemediğim için yazıyorum.Gençlerin gittikçe garipleştiklerini gördükçe,kendi kimliklerine,özlerine ötekileştiklerini anladıkça kahroluyor ve onlar için bir şeyler yapmak istediğimi göstermek için yazıyorum.Gençlere hak ettiği eğitimi vermeyen anne-babaların ve toplumların hüsrana uğrayan gençlere tüm sorumlulukları yıkmalarına ve acaba bizde de hata olabilir mi dememelerine kızdığım için yazıyorum.Mağaradan çıkmış insanların,hayatlarında iki kelimeyi bir araya getirip konuşamayan insanların,bu ülkede bir aydından,ileri görüşlü insandan yada bir bilim adamından daha fazla değer gördüğüne kızdığım için yazıyorum.Yazıyorum çünkü gençlerinde bu tip boş,aslında hiçbir yeteneği olmayan vasıfsız insanlara özendirilmelerine katlanamıyorum.Bu memlekette futbolun;açlıktan,sefaletten,yolsuzluktan,yokluktan daha mühimmiş gibi sunulmasına karşı çıktığım için yazıyorum.Üniversite gençliğinin çoğunun kafasının boş,hiçbir uygar malzeme barındırmayan,tamamen çıplak bir ormana benzediğini gördüğüm için yazıyorum.Onların bir sürü psikolojisi içerisinde aynı tarzda konuşmalarına,giyinmelerine ve aynı insanları taklit etmelerine,kendileri olamadıkları gerçeğine tarafsız kalamadığım için yazıyorum.Toplum olarak çürümeğe başladığımızı,artık televizyon,bilgisayar gibi doğru kullanılmadıkları zaman insanı aptallaştıran 21. asrın kültürel bombalarının etkilerini gördüğüm için yazıyorum.Çantasındaki elli ytlyi kayıp etmeme pahasına metrelerce sürüklenen kadınların,gençlerin hallerine ağladığım için yazıyorum.’Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.’vecizesini doğrular mahiyette,insanlar ölürken,açlık çekerken,sefalet içinde sürünürken 20.asrın faydacı felsefesini gütmek istemediğim için buna başkaldırdığım için yazıyorum.Dakikada ortalama üç suçun işlendiği bir ülkede yaşamaktan tiksindiğim için yazıyorum.Birilerinin gururumla,onurumla uğraşıp beni benden uzaklaştırmak istediğini anladığım için yazıyorum.Tarihimi İngiliz’den,Fransız’dan yani ecnebiden öğrenmeğe mahkum edildiğim için yazıyorum.Dokuz bin yıllık tarihimde asla işlemediğim ve dokuz bin yıl daha geçse işlemeyeceğim bir suçun bedeli omuzlarıma yüklenirken isyan ettiğimin göstergesi olarak yazıyorum.Zengin çocuklarının babalarının sayesinde adam yerine konulmasına ama hayatta kendi emekleriyle bir başarı elde etmiş insanlara değer verilmemesine kızdığım için yazıyorum.Yazıyorum çünkü Filistin’de,Azerbaycan’da,Bosna’da,Irak’ta ve ismini yazmadığım onlarca yerde ağlayan dindaşlarımın,ırkdaşlarımın,ülküdaşlarımın halini gördükçe ve sözüm ona yetkileri elinde bulunduran insanların seyir etmelerine tahammül edemediğim için yazıyorum.Buralarda yaşanan elim olayların bir gün bizim başımıza gelmesinden korktuğum için yazıyorum.Ben yazılarımı şimdinin kıymetini bilemeyen insanların okuyacağı ve sonrada değişecekleri ümidiyle kaleme alıyorum.Onlara aslında kahve köşelerinde okeye dönmediklerini,o meczup yerlerde tüm talihlerini döndürmekte olduklarını anlatmak için yazıyorum.Aslında onlara onlar kahve köşelerinde pişti oynarken şu güzelim memleketlerinde ve Dünya’da neler olup bittiğini tek kelimeyle,yani şimdi ile özetlemeğe çalıştığım için yazıyorum.
Dahası,onlara bir sabah uyandıkları zaman yaşamlarının artık eskisi gibi olmayacağını,olamayacağını anlatmak istediğim için yazıyorum.Bu ülkede sesinizi duyurabilmeniz için illa sağcı-solcu veya Tayipçi,Fetullahçı,Nurcu olmanın şart olduğu tabusunu yıkmak istediğim için yazıyorum.Çünkü tüm bu nifakçıların haşa Allah olmadıklarına inandığım için yazıyorum.Artık doğan bir çocuğun dokuz yüz dolarlık borçla doğmasına tahammül edemediğim için yazıyorum. Bir an olsun düşünmeğe,düşündürtmeğe,tartışmağa,mütaala etmeğe ve sonuç çıkarmağa davet ediyorum.Akşam yorgun başımı yastığıma koyduğum zaman acaba yarın ne olacak denklemiyle karşılaşmamın buhranı ve bu buhranın üzerime yıktığı toplumsal bilinci bir nebze olsun onlara aşılamak ve onlarında aynı kaygıları paylaşmalarını sağlamak için yazıyorum.Ben artık ülkemde yüz ytl muayene parası olmadığı için muayene olamayan ve ölen insanlar görmek istemediğim için ve bel ki de bir gün bu talihsiz olayın başıma gelmesinden korktuğum için tüm bunları yazıyorum.Artık ülkemde bir sahil yolunu yüze yakın inşaat şirketine peşkeş çekip sonra da utanmadan insanların karşısında yolsuzluları önlediğini söyleyen başbakanlar görmek istemediğim için yazıyorum.Ülkemde bankaların,fabrikaların,otoyolların,milli kurumların satılmasını istemediğim için,o güzel cevherlerin bu ülke insanları için çok önemli olduklarını anlatmak için yazıyorum.’Babalar gibi satarım.’deyen aptallaşmış beyinlere sabrımın taştığını göstermek için yazıyorum.Ben artık bin bir güçlükle yakalanan teröristlerin daha fazla demokrasi ve insan hakları palavraları sıkılarak salıverilmelerine katlanamadığım için yazıyorum.Ülkemde artık şehit cenazeleri görmek istemediğim için yazıyorum.Ben artık makam yerlerinde ne Tayipleri ne Bahçelileri ne Sezerleri ne de Baykalları görmek istemediğim için yazıyorum.Şimdileri bize unutturmak isteyen şu an düşmanlarına karşı en büyük silahımın konuşmak ve yazmak olduğunu bildiğim için yazıyorum ve konuşuyorum.Bir buçuk milyonu aşkın gencin üniversite kapılarında süründüklerini gördüğüm ve bu duruma kızdığım için yazıyorum.Ülkem adı konmamış bir işgal altındayken,her kurumunda bir bit bir haşere bir asalak dolaştığı için yazıyorum.Yazıyorum çünkü o haşerelerin bir gün bu ülkede yiyecek bir şey bırakmayacakları endişesini taşıyorum.
Ben artık başörtüsünü kullanarak,dini kullanarak,dindar insanların dini duygularından beslenerek oy istismarı yapan siyasiler görmek istemediğim için yazıyorum.Ben sözde Atatürkçülük adına,çağdaşlaşmak adına her türlü rezilliği yapan insanlara tahammül edemediğim için ve her gece o rezil insanların,ikiyüzlü,riyakar suratlarını,satılık beyinlerini,yalaka hallerini malum medya organlarında görmeğe tahammül edemediğim için yazıyorum.Bazı insanların ve hatta bazı hocaların,imamların Atatürk’ü İslam düşmanı ilan ederek ona ve onun kurduğu bağımsız cumhuriyete haksızlık eden insanların içinde bulundukları cehaletten ve aymazlıktan ürktüğüm için yazıyorum.Maksadını anlayamadığım bir laik-yobaz tartışması ile dokuz bin yıllık Türk medeniyetimizi,1257 yıllık İslam geleneğimizi ve seksen beş yıllık cumhuriyet geleneğimizi kendi elimizle yıktığımızı gördüğüm için yazıyorum.Yazıyorum çünkü din adına,Allah adına Müslümanlardan para toplayıp sonrada Amerika’da CIA ile koyun koyuna yaşayan insanların iç yüzünü göstermek için yazıyorum.Din adına diyalog yapıp dinin temel değerlerini zaafa uğratacak sözler söyleyen insanların ülkemde hak ettikleri yere yani tarih çöplüklerine atılmalarını istediğim için yazıyorum.Kadın programı adı altında ailevi meselelerin toplum huzurunda tartışıldığını,aile temellerine dinamit tesirinde nifak tohumlarının koyulduğunu ve bu psikoloji içinde yetişen çocukların henüz birey olamadan yaşadıkları buhranların tesirini naçiz vücudumda hissettiğim için yazıyorum.21.asrın onca güzelliğinden etkilenmeyip sadece çirkinliklerini benimsediğimizi gördüğüm için yazıyorum.Artık tam bağımsız bir ekonomi,milli irade,basın,sosyal yaşam ve hukuk görmek istediğim için şimdinin kıymetini az da olsa bildiğim için yazıyorum çünkü yarının şimdilerinde böyle giderse bir kuşak çok olsun iki kuşak sonra var olamayacağımı endişesini taşıdığım için tüm bunları yazıyor ve tüm şimdileri unutmuş,savsaklamış,şaşırmış 19 ve 20.asrın küfürbaz insanlarının kurduğu 21. asrın sömürü merkezli sistemlerinde insan ruhunun,milli devletin,dayanışmanın,kardeşliğin,insanı insan yapan eşref-i mahluk yapan tüm değerlerin yok edildiğini gördüğüm için yazıyorum.Kapitalizm,Sosyalizm ve Liberalizm gibi aslında temeli olmayan sömürü düzenlerinin kurbanları olan insanların;duygusuz,manasız ve değersiz yaşamlarının gökyüzünden kayan yıldız misali kayıp gittiğini gördükçe yazıyorum.Hala daha bu cahil halkı Avrupa masalı ile uyutup,ninni söyleyenlerin içinde bulundukları aymazlığa şaştığım için yazıyorum.21inci asırda Leyla ile Mecnunları,Kerem ile Aslıları,Tahir ile Zümreleri bulamadığımız için bir Köroğlu,Dadaloğlu,Aşık Veysel olamadığımız için yazıyorum.İçimizden sadece bir tane Atilla İlhan çıkmasına sadece bir Kemal Sunal yetiştirmemize sadece tek Barış Manço’muzun olmasına kızdığım için yazıyorum.Son altmış yıldır bir arpa boyu yol alamadığımıza,sadece kandırıldığımıza,uyutulduğumuza şahit olduğum için yazıyorum.Tek İstanbul’umuz olmasına rağmen bir miras yedi edasıyla onu talan etmemize kızdığım için yazıyorum.Adım adım ülkemizin yok olduğunu,birilerinin bizi elma kurdu gibi içten içe oyduğunu anladığım için yazıyorum.Kurtuluş Savaşı’nda 250 bin,Kıbrıs Harekatı’da 5 bin ve PKK mücadelesinde 30 bin insanın anısına,mücadelesine,davasına sahip çıktığım için yazıyorum.Bir Kurtuluş Savaşı’na daha adım adım gittiğimizi gördüğüm için yazıyorum.Bu dünyanın II.Dünya Savaşı gibi bir vahşetten hiç ders almadığını gördüğüm için yazıyorum.Unuttuğumuz bize unutturulan tüm değerleri az da olsa yeniden hatırlatmak için yazıyorum.Hayatta makam,mevki peşinde şan,şöhret budalası olmuş insanların insanlıklarından hicap duyduğum,ar ettiğim için yazıyorum.’Ben onlara benzemem.’deyip sonra çark eden döneklerin haline hem güldüğüm hem de acıdığım için yazıyorum.’Susma!Sustukça sıra sana gelecek!’ sözlerinin manası ve muhtevasına ehemmiyet verdiğim için yazıyorum.Osmanlı’nın yaşadığı dağılma ve çöküş süreçlerini,biz daha cumhuriyetin beşiğini sallarken yaşamakta olduğumuz kanaatinde olduğum için yazıyorum.Yazıyorum çünkü çuvaldızı kendimize,iğneyi başkasına batırmamızın gerekliliğine inanıyorum.Halk adına hak adına yazıyorum.Halkıma,dinime,dilime,ülkeme candan bağlı bir Türk milliyetçisi bir vatanperver olduğum için yazıyorum.İnsan olduğum için eşref-i mahluk olduğum için yazıyorum.Bildiğim ve bildiğimi paylaşmak istediğim için yazıyorum.Ayıkmak ve ayıktırmak,istediğim için yazıyorum.Onlara aslında şimdinin Allah’tan bize bir lütuf olduğunu bu lütfu çok iyi değerlendirmemiz gerektiğini söylemek için yazıyorum.Onlara bu ülkenin de Allahtan bir lütuf olduğunu ve bu ülkeye şimdi şu an gerçekten sahip çıkmamız gerektiğini anlatmak için yazıyorum.Dilimin ucuna geldiği halde dillendiremediğim onlarca küfrü kusmanın başka bir yolunu bulamadığım için yazıyorum.
Ve aslında birazda üzerime giydirdiğim sorumluluk yaftasının gereğini yerine getiriyorum.Belkide yıllar sonra dönüp de arkama baktığımda ve kendi kendime ‘Eee anlat bakalım neler yaptın şimdiye kadar?’sorusunu sorduğumda,gönül rahatlığı ile ‘Al bak.Al işte tüm bunları,bunları,hatta şunları yaptım ve yazdım.’deyebilmenin gereğini yerine getiriyorum.Yani anlayacağınız vicdanımı rahatlatıyorum.Yalan yok ha arada da böbürleniyorum,tüm bunları ben mi yazdım diye.Kağıdın dibindeki imzaya bakıp ‘Evet,evet ben yazmışım.’diyorum.Sonra ayak ayak üstüne atıp,koltuğuma yaslanıyor ve ‘İyi ki de yazmışım!’diyorum ve ümid ediyorum ki sizler de okuduğunuz zaman ‘İYİ Kİ DE YAZMIŞSIN!’diyorsunuz.
(HER NEKADAR SÜRÇ-İ LİSAN ETTİYSEK AFFOLA)
(Yukarıdaki yazı bir internet sitesinin forumlar bölümünde daha evvel yayımlanmıştır.Burada da sizlerle paylaşmak istedim.Saygılar.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.