- 886 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DİL, ANLATIM VE İMLA KURALLARI ÜZERİNE
Her dilin kendine has özellikleri vardır. İmla kuralları ve dil bilgisine önem verilmeden çala kalem yazılan her şey bir ayağı aksak, kör, sağır insana benzer.Şiir için de, hikaye için de, şarkı sözü için de, roman için de, mektup için de, nutuk veya söyleşi için de velhasıl kağıda dökülen her bir şey için de bu ’olmazsa olmaz’ kuralı geçerlidir.Türkçe gibi eli ayağı düzgün, akıcı, pak, dünya ülkeleri arasında konuşulan güzel bir dilimiz var. Ne acıdır ki, kendi ellerimizle bu dünya tatlısı dilimizi boğuyoruz. Hangi gerekçeyle olursa olsun, yazım kurallarında belirtilenlerin dışına çıkılmamalıdır.
Özellikle yazarlar, şairler kendilerine has bir anlatım tarzı geliştirebilirler, ama bunu yaparlarken, dilimizi bir denek gibi kullanamazlar. Örneğin Fakir Baykurt... Türk Edebiyatına pek çok eserler kazandırmış değerli, önemli bir yazarımız. Dikkatimi çekti de belirtmek istedim, ’ ya da ’ bağlacını kendine mahsus özel bir kullanım olarak bitişik yazmış.Okuduğum Yılanların Öcü isimli kitabın önsözünde ’Yayımlayacağımız tüm kitaplarda ’ yada ’ şeklinde kullanacağız’ diye açıklama yapmışlar.Yazarımız imzasını bağlaç olan bir kelime üzerine değil de, başka bir kelime üzerine atsaydı. ’Yada ’ ? ’ Vida, ada ’ der gibi olmadı mı?Peki; yazarın kitaplarını okuyan genç nesil, bu kelimeyi yanlış şekliyle okuduğunda kafası karışmayacak mı? Bir yadadan da ne çıkar? dersek, çok şeyler çıkar efendim. Her eline kalem alan, seçmiş olduğu herhangi bir özel kelime için ’ Bu benim imzam, özel kullanım şeklim’ derse, güzel dilimiz ne hale gelir? ’ Aman canım, bir kereden ne çıkar?’ deniyorsa da, o ’ bir kereler’ değil midir başımıza işler açan... Ya da, ’ Amma da teferruata takılıyorsun, görme sen de birader? Bak, biz görüyor muyuz? Demek ki, vardır bir bildiği yazarın. Hem bu Fakir Baykurt yahu? Yazım kuralı öğretecek değiliz ya.Kim nasıl, ne şekilde yazmak isterse yazabilir? Gözüne mi battı? Yapmışsa, yazmışsa bize de okumak düşer. Hem sen de kimsin ki? Var mı basılı eserin? Adın nerede geçiyor? Kıçı kırık iki şiir yazmakla şair mi oldun?’ Sorular çok...
Haklı taraflarınız mutlaka var. Eleştirilecek bir çok noksan tarafım var. Okudukça, bilgi sahibi oldukça hatalarımı görüyorum. Şu anda yapmak istediğim; kendimi özellikle dilimizin doğru ve yerinde kullanımı konularında geliştirmek. ’Damlaya damlaya göl olur.’ demiş atalarımız. Bu gölü dolduracak, o kaynağı kurutmayacak bereketli yağmur tanelerini biriktirmekle meşgulüm. Zaman alacaktır, kırk fırın ekmek yemekle de olmaz bu işler. Önce kendimi geliştireceğim.Büyük, çok büyük bir bilgi deposuna ihtiyacım var. Önce onu inşa etmeliyim. Zengin, akıcı, okuyanı yormayan dil kullanmalıyım. Kelime demek zenginlik demektir. Henüz o kıvama gelmedim. Çok kitap okumalıyım, dersime çok iyi çalışmalıyım.
Dilimizin yerinde ve doğru kullanılması : İşte bütün mesele de bu.’ Nasıl kullanırsam kullanırım, ben yaptım, oldu! ’ diyenleriniz de çıkacaktır.Yapamazsınız efendim...Şiir yazarken de, makale yazarken de sözlükten ve imla kılavuzundan yararlanalım. Bizim hatamız ve yanılgımız şu : Doğru bildiğimiz kelimeleri, yanlış biliyor olmak, ama bunun farkına varamamak. Çünkü öyle öğrenmişiz.Ama bakmamışız ki imla kılavuzuna, bakmamışız ki sözlüğe. Nasılsa ’ doğru ’ biliyoruz ya. Bilmiyorsak öğrenelim. İnsan, hayatı boyunca hep yeni bilgiler öğrenmiyor mu? Romanlarda, şiirlerde argo kelimeler kullanılabilir mi? Şahsi fikrim, yazmak isterse yazar veya şair, kullanabilir. Kullanması da gereklidir.Sonuçta yaşıyor ve konuşuyorsak, hep edepli cümleler kullanmıyoruz ya.Kızdığımız zaman hiç mi söylemiyoruz?
Romanlar, hikayeler; konusu gereği kişilerle, halkla iç içedir. Romanlarda geçen karakterlere edep dersi vermek gibi bir lüksümüz olabilir mi? Nice atasözlerimiz, deyimlerimiz vardır ki, araştırılıp okunduğunda halka mal olmuş, argo kelimelerden oluşmuşlardır. Ama tadında kalmak şartıyla. Bir roman, baştan aşağı da argo kelimelerden oluşmamalı. O ölçüyü iyi belirlemek gerekir. Yemeğe çok miktarda tuz atarsanız, lezzet alamazsınız. Güzelim lezzetli yemek, en iyi aşçı elinde pişse de, ’ tuz ’ nedeniyle, çöpe atılmak zorunda kalmıştır.
Düşününüz bir kere, madem ki dilimizi kullanıyoruz, konuşurken ağzımızdan argo kelimeler çıkıyor, kullanılmaması, ayıklanması hata olmaz mı? Yazar veya şair çok iyi bir gözlemci olmak zorundadır. Eserlerinde can verdiği karakterlere asla yapmacık, uyduruk bir giysi giydiremez, sırıtır. Olması gereken neyse, öyle olmalıdır.Sonuçta yazarların da bir imzası vardır. Onlar, maharetlerini gösterir eserlerinde. Gerisi okuyucuya kalmıştır. Bu eserlerdir ki, sinemaya, tiyatroya uyarlanır. Halk nezdinde kabul görmesi, izlenmesi, ses getirmesi de eserlerin kalitesiyle ilgilidir. Eserleri kaliteli yapan da, yazarın imzasıdır, hüneridir. Dil ve anlatım burada kendini belli eder.Yoksa, içi boş, yavan, üç yüz, beş yüz kelimeyle yazılan eserler de o derece ilgi görür.
Dikkatimi çeken bir nokta da şu oldu. Ne acıdır ki, özellikle bazı Türkçe öğretmenlerimiz gerek dilimizin doğru kullanılması ve gerekse imla kurallarını doğru olarak bilme yönünden yetersiz.Ya doğru şekilde öğrenemiyorlar, ya da gerekli özeni göstermiyorlar. Düşünsenize, bilgi kaynağından tertemiz,kana kana su içmek isteyen çocuklarımız böylesi bir eksiklikte ne derece başarılı olabilirler?Türk dilini doğru ve yerinde kullanabilmek farklıdır, konuşmak farklıdır.Çok okuyan çok bilgi öğrenebilir, asıl önemli olan, öğrenilen bilgilerin kaynaklarının doğru olmasıdır.Dilimiz de böyledir.
Sözün özü : Siz, siz olun, dilimizin genleriyle, kurallarıyla oynamayın.Oynayanlara müsamaha göstermeyin ve medeni bir insan gibi uyarın. Dil bu, başka hiç bir şeye değişilmez. Nasıl ki dinimizde kul hakkı var.. Dilimizin de hakkı var efendim. O dil sizden hesap sorar... Ya da, ne yaparsanız yapın, benden günah gitti... Konu ’ dil ’ olunca; değil feriştahı, babam olsa uyarırdım...
Selam, sevgi ve saygılarımla...
Vecdi Murat SOYDAN
18/04/2016-Isparta
YORUMLAR
Çok beğenerek dikkatlice okudum paylaşımınızı..
Dil bir toplumu birbirine bağladığı gibi zamanla da gelişmekte.Bir ülkeyi dilini bozarak da yıkabilirsiniz.
Dil düşünce ve zamaan göstergesi,fakat! ne acıdır ki temelde okullar da türkçe yeteri kadar anlatılmıyor.
Belki de Türkçeyi iyi bilen öğretmenlerde yetiştirilmemiş olmasındanda kaynaklı da olabilir..
Kişisel fikrim çoğu insan türkçeyi belli bir yaşa gelnce daha iyi idrak ediyor.
ben mesela;kendimi ele alırsam,çok savruk yazan biri olarak hatalarım fazlaca olur.
Her zaman da duygu ve anlatıma önem verilmesinden yana olduğum halde kendimi kınıyorum.Yine de devam ediyorum.
Zaman kaybı olarak görüyorum beni anlıyorlarya yeter gibisinden.üşengeç olduğumdanmı bilinmez.
Yazmakdan soğuyorum bu sefer aman dikkat edeyim derken hepten çorba yapabiliyorum
Çünkü, toplum olarak internette, gerek realde kısaltmalara baş vuruyoruz. Dikkat etmediğimiz hususlar bunlar.
Türkçenin yazıldığı gibi okunmadığını pekala bldiğimiz halde,yine kendime söylüyorum bunu:)
savurgan kullandığımız onca kelime yerleşiyor gerek yazı gerek söylem olarak..
Türkçeden ayrılan şive olsun lehçe olsun,hepsini sanki birelden telaffuzlarımızla ve yaşadığımız şehire göre
bozabiliyoruz.
Yumuşak Ğ'nin 6 altın kuralı varken kim konuşurken dikkat edebiliyor mesela;
ya da ünlü daralmalarına , konuşurken ,ulamalara,ya da sağdeyi,seslem,
Alfabemizde 15 tane ünlü olmasına kim aldırış ediyor ;
Aslında birde Türkçe olmayan kelimelerin örnekleri verilse bu konuda bilir arkadaşlar bunları paylaşsa ne güzel olur..
Akıllı telefonu olmayan kalmadı neredeyse,önerim imla klavuzu ve sözlük indirmeleri..
Hocam bazı kelimelerde kafamızın karışmasında ki sebep TDK'nın topluma yerleşmiş kelimeleride listeye alması
Mesela;Katil Zanlısı yeni alınan kelimemiz:) (Katil katil) gibi anlamı olsada TDK öyle uygun görmüş.
Bazı yazarların yazım hatası benimde dikkatimi çekiyor.
Bazen bunlar anlaştıkları yayınevi yada matbaasının yerleşik tuşlarından kaynaklıdır diye düşünüyorum.
Anlamlı yazınız için Teşekkürler..