Üç Katlı Evin Tek Katlı Mezar Manzarası...
Mezar manzaralı üç katlı bir evim var benim. Canlıların yaşamayı pek arzu etmeyeceği, ölülerin de manzaralarına engel olduğum için burun kıvırabileciği bir yerde.
Günlük, aylık ve yıllık ritüellerin alışılagelmiş manevi havasında soluklanabileceğim bir de balkonum var. Eski püskü demir parmaklılardan oluşan bu balkonuma oturduğumda çayımı yudumlar, yetmişlik çınar olduğumu unuttur, tek katlı mezarlara bir gülücük atarım.
50 senedir bu evde yaşıyorum ve 20 senedir kendimi ölülerin yerine koyup farklı senaryolarda farklı ölüm kalıplarında ve defin için farklı akraba tasavvurlarında bulundum. Kendimi değişik örüntülerde sardım kefene... Bana toprak atanları ve olabilecek yüz ifadelerini değiştirdim sürekli. Ağlayanları belirledim. Üzülmüş gibi yapanları. Orda olduğunun farkında olmayanları. Kendisini benim yerime koyanları ve koymayanları. Telefonlarıyla oynayanları, üzerime toprak atmak için mücadele edenleri ve bir köşede durup öylece anlamsızca etrafı izleyenleri... Olabilecek, karşılaşabileceğim tüm anları bir bir canlandırdım zihnimde. İlk başlarda zordu bu süreç. Ölmeyi ve ölümü kabullenemiyordum. Kendimi o çukurun dibinde uzanmış halde düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu. Şimdi ise öyle değil; Yaşamak, yaşayabilmek, yaşayanları görmek... İşte bunları düşündükçe tüylerim diken diken oluyor.
Bir ayağımın çukurda olduğunu sık sık hatırlatan ve "tek ayak" üzerine sohbet etmekten hoşlanan dostlarım var benim. Ara ara onların evlerine davet edilirim. Bir kaç hal hatır girişinden sonra "tek ayak" sohbetimiz başlardı. Bitmek bilmeyen sohbetin kaynağı benim evimdi aslında. Yetmişlik çınarın yaşayabileceği mezar manzaralı evim... Öyle ya soruların ardı arkası kesilmezdi: "Bugün cenaze gelmişmiydi?" "Cenaze kalabalık mıydı?" "Aile mezarlığına mı defnedilmişti?" "Gelen kişi genç miydi yaşlı mıydı?" İşte bu son sorudan sonra bir "ah" çekilir ve dram dolu "tek ayak" sohbeti kaldığı yerden devam ederdi.
Ölüm üzerine konuşmak ürkütücü gelir insanlara. Eğer farkında olmadan siz veya bir başkası böyle bir sohbetin içinde bulduysa kendini o konuyu değiştirme eğilimine geçersiniz. Dünyanın meşgaleleriyle dolu olan zihin koltuklarına ölümü bir türlü oturtamazsınız. Kafanızın içimde dolanır durur. Ne siz onu atabilirsiniz ne de o sizden ayrılabilir. İşte bu iç çatışma sonucu onu düşünmemek için, dünyevi meşgaleler ile bastırıveririz...
Sokağa terkedilmiş çocuk gibidir bazı mezarlar. Bakımsız ve kimi kimsesi yok. Dua edeni, ağlayanı yok. Bayramlarda yapılan rutin ziyaretler ile ümitlenen bir garip toprak yığınıdır onlar. Yirmi yıldır ümit eden yığınlar...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.