- 1009 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayatı Okumak
Sevgili dostlar; bu yazımızda sizlerle “hayatı okumak” konusu ile ilgili bilgi paylaşımında bulunalım istedim.
Günlük hayatımızın içerisinde bu deyim o kadar önem arz ediyor. Okumak, yani kitap, dergi, gazete vb. okumak gerçekten önemli fakat okuduklarımızdan ders almamız ve aldığımız dersleri hayatımıza uygulamamız çok önemlidir.
Hayatın bize anlatma dili kitaplardakinden biraz daha farklıdır. Onu okumak için her an tetikte, hazır ve uyanık olmamız gerekir. Bazen yıllardır görmediğin bir arkadaşın, bazen hiç tanımadığın iki insanın konuşması, bazen bir çocuğun gülüşü bazen de aç bir kedi aracılığı ile bize ulaşmaya çalışır.
Hayat bizimle her an kendi dili ile konuşuyor. Bize özel yazılmış ve sadece bizim anlayabileceğimiz özel bir dili var.
Hayatımız, okumamız için bize yazılan ve sadece bizim okuyabileceğimiz bir kitaptır. Cümleleri zamanında ve doğru olarak okuyabilirsek bir sonraki cümleyi değiştirebiliriz. Eğer okuyamazsak, sabırlı bir öğretmen gibi o cümleyi okuyup anlayana kadar farklı yollarla bize anlatmaya devam edecektir.
Okumak, hayatı okumak, insanları okumaktır. Okumak sonucu ile kar ve zarar demektir gerçek okumak diyorum, Bilal’ce okumak. Kitap ve okul okumaksa hayatı okumanın bir parçasıdır ki onu da beceremiyoruz ya.
Okumayan bir toplumuz diye feryat etmekteyiz çoğu zaman. Bu konu doğru da olsa bazen beni düşündüren bir konu olmuştur. Çünkü okuyup ta insanlara bir fayda sağlayamayan insanları gördükçe keşke okumasalardı diye endişem daha da artmakta. Ben de okumayı beceremediğim çok zamanlar olmakta. İnsanları mesela. Nasıl kitaplardır ki her birerlerinin önsözü ayrı, içeriği farklı, sonucu çok çok farklı heyulalar içermektedirler.
Okumuşlar hem de yıllarca en zor ve ağır kitapları yutmuşlar kitaplıklar doldurmuşlar, diplomalara çerçeveletirmişler ama bilgileri onların kalbine değil sadece beyinlerini etkilemiş. Okumuşlar ama yanlış okumuşlar. Bilgiye ulaşmış olmak insanı değiştirmeye yeter mi? Bence hayır. Bu anlamda ne kadar okursak okuyalım bilgi, kalp süzgecinden geçmemişse o bilgi sadece bir bilgidir. Ama hayra ve iyiliğe dönüşen bir bilgi belki de bütün insanlığın hayatını kurtaracaktır.
Toplumların motorları ilim sahipleridir. İlim önce sahibini değiştirecek ki sonra başkalarını aydınlatabilsin. Bu konuya Yunus Emre ne de güzel ışık tutmuştur;
“İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen, Bu nice okumaktır.”
Rabbim bize hayırlı bilgileri öğrenmeyi ve öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip etsin…
Zaman, savaşın bittiği an; yer, Varna’dır. Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murat, savaş meydanını gezmektedir. Üzgündür… Hem de çok üzgün…
Zira ölen düşman askerlerinin arasında hiç yaşlı yoktur. Padişahın bu durgun halini fark eden bir komutan,
– Hayret doğrusu sultanım! Aralarında hiç aksakallı biri yok! Şu kâfir ölülerinin hepsi de gençmiş, der.
Sultan Murat ise şu cevabı verir:
– Eğer içlerinde aksakallı biri olsaydı, bu haller başlarına gelir miydi?
Yaşlı insanlardaki tecrübe ve enerji (yani hayatı okumuş olan insanlar) ile dinç beden bir araya gelince karşı konulmaz bir azim ortaya çıkar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.