- 5864 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YURDUNU KAYBEDEN ADAM: CENGİZ DAĞCI
M.NİHAT MALKOÇ
Bugün dünyanın pek çok yerinde Türk kökenli insan yaşamaktadır. Bunların bir kısmı belli bir devlet teşkilâtına sahipken, bir kısmı da topluluk hâlindedir. Bir zamanlar kendilerine ait müstakil bir vatanı olan Kırımlılar, günümüzde ancak bir topluluk hâlinde varlıklarını sürdürebilmektedirler. Yıllardır acılar içinde adeta sürgün hayatı yaşayan bu insanlar, hâlâ Türklüklerini muhafaza etmektedirler. Kırımlılar acılarla dost yaşamaya çoktan alışmış.
Bilindiği gibi Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı’na katılarak mevcut sıkıntılarına yenilerini eklemişi. Kuşkucu bir millet olan Ruslar, hiçbir zaman Türkler’e güvenmiyorlardı. Bu nedenle Türk kökenli topluluklara daima şüpheyle bakmışlardır. Ruslar, Türk kökenli insanlara daima zulüm yapmışlar. İkinci Dünya Savaşı esnasında, güvenmedikleri Türkler’i yerlerinden, yurtlarından kopararak sürgüne göndermişlerdir. Onların sözde muhtemel bir düşman ittifakı planını, akıllarınca ortadan kaldırmışlardır. Bir kısım topluluklar tekrar memleketlerine döndüler. Fakat Kırımlılar’a bu hak verilmedi. Güvendikleri Kırımlılar’ı İkinci Dünya Savaşı sırasında kendi saflarına alıp, düşmana karşı bir kalkan gibi kullandılar. Bunlar arasında Kırımlı meşhur romancı ve hikâyeci Cengiz Dağcı da vardı.
Cengiz Dağcı, İkinci Dünya Savaşı başladığında Rus ordusuna alınarak belli bir süre eğitilmiş; daha sonra teğmen rütbesiyle savaşa iştirak etmek zorunda kalmıştır. Oysa O ve onun gibi pek çok Kırımlı, savaştan evvel insan yerine bile konulmuyordu. Onun çocukluğu kıtlıklar, zelzeleler ve Rus milislerinin korkusuyla geçmiştir. Babası Emir Hüseyin, elindeki tarlayı ekip biçerek geçiniyordu. Fakat daha sonra tarlaları da ellerinden zorla alınmıştır. Bu sefer kendi toprakları üzerinde ırgat olarak çalışmak durumunda kalmışlardır. Ruslar bir gün Cengiz Dağcı’nın bütün sülâlesini alıp götürmüştür. Kendisi ve annesi yedi kardeşiyle beraber ortada kalmışlar. Açlık ve sefalet yılları başlamış onlar için… Çok şükür ki babası, bir yıl hapis tutulduktan sonra salıverilmiştir. Bundan sonrası da kıtlıklar içinde geçmiş. Karınları doymamış hiçbir zaman… Yarı aç, yarı tok, yarı çıplak yaşamışlar uzun yıllar boyunca.
Bütün yoklukları ve sefaletleri yaşamış olan Cengiz Dağcı, yıllardır zulüm gördüğü Ruslar’ın yanında Almanlar’a ve onun gibi pek çok devlete karşı savaşmak zorunda kalmıştır. Bu onun iradesi dışında gerçekleşmiş bir durumdu şüphesiz… Savaş sırasında Almanlar’a esir düşmüş. Bu sefer de kendisi için Alman esir kamplarında zulüm ve işkenceler başlamıştır. Almanlar uyanık davranarak Türkler’den oluşan esirleri, Ruslar’a karşı savaştırmıştır. Almanlar 1941 yılında Kırım’ı işgal etmişlerdir. Almanlar, Kırımlılar’a, Ruslar’a nazaran daha iyi davranmışlardır. Onları, Ruslara karşı oluşturdukları orduda hazır güç olarak kullanmışlardır. Fakat Kırım 1944’te tekrar Ruslar’ın eline geçmiştir. Bu sefer Kırım Türkleri’ne karşı büyük bir soykırım başlatan Ruslar, onları hayvan katarlarına bindirerek aylar süren uzun yolculuklardan sonra yurtlarından ayırmışlardır. İşkence etmişler onlara.
Esir kamplarından sağ salim kurtulan Cengiz Dağcı, önce Polonya’ya, oradan da İngiltere’nin Londra şehrine geçmiştir. Hâlâ burada yaşamaktadır. Yaşı sekseni bulmuş bu insan, ömrü boyunca yurdundan ayrı kalmanın acısını ta iliklerinde hissetmiştir. Onlarca romanında, kendisinin de bir mensubu olduğu Kırımlılar’ın çektiği acıları anlatmıştır. Aslında romanlarındaki başkahraman hep kendisidir. Çünkü O, hadiseleri uzaktan seyretmemiş, aksine içine girerek tecrübe etmiştir. Yazdığı “Korkunç Yıllar, Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, O Topraklar Bizimdi, Badem Dalına Asılı Bebekler, Ölüm ve Korku Günleri…” vb. eserlerde hep Kırımlılar’ın dramına tercüman olmuştur. Eserleri ve kendiyle ilgili olarak yaptığı şu değerlendirme, Onun bizden biri olduğunu gösteriyor: “Elhamdülillah Türk’üm, Müslümanım ve bu notlarımda(eserlerimde) yazdığımın hepsinin hakikat olduğuna yemin ederim.” Bu ifadeler de gösteriyor ki Cengiz Dağcı yaşadıklarını roman türünde yazarak okuyucusuyla paylaşan realist(gerçekçi) bir romancıdır. Onu ısrarla okumalıyız. Çünkü onu okursak bağımsızlığın kıymetini daha iyi anlar, Rusların gerçek yüzünü görürüz.