- 618 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gözlemci Ben
Gözlemci Ben
Gözlemci için gözlemci olmaz ise gözlem de olmaz! Yani “Ben” olmaz isem benim gözlemimde “Sen” de olmazsın! Benim gözlemimde her şey, “Ben” ile mümkün! “Güzelliğin on pare etmez, bu bendeki aşk olmasa!” Gözlemci olmaz ise “Gözlem” de olmaz ve gözleme sunulma isteği, sadece potansiyelde kalır; zaten tüm potansiyelde sonsuz ve sınırsız olarak varlığı düşünülenler, “Gözlem” ile açığa çıkıyor! Hiçlikte potansiyelde olanlar, 1. Boyutta tercihe giriyor 2. Boyutta tasarlanıp 3. Boyutta izleniyor. Gözlemci inkar edilerek, “Gözlem” kabulü anlamsız! Bunun arka planında kişinin aslında gözlemcilere, gözlemcilerin kendilerinin gözlemini inkar ettirip onlara kendi gözlemini sunma isteği yani “Egemenlik” kurma isteği var!
Gözlemin, gözlemciyle sınırlı olması önemli; bu yeterince anlaşılmıyor! Gözlemci, gözleyebildikleri kadarını “Hiç” ya da “Hep” sanıyor! Sonsuz ve sınırsız olan, gözlem ile bilmeden sınırlanmış oluyor! Gözlemci, “Ben” kadar gözler ve bu durumda “Ben” sadece gözleneni ifade eder. “Ben” kapsamı ne kadar genişletirse genişletsin “Gözlem” boyutlarında yani 1. 2. 3. Boyutlarda bu boyutların sınırıyla kendini sınırlamak durumunda. Boyutları aşınca ancak “Ben” de kalmaz.
Bu süreçte “Ben” gözlem için bir araç olarak işe yarayacak ama hedefte gidilecek izafi bir mesafe ya da büyüklük-küçüklük, iyi-kötü gibi göreceli şeyler kalmadığında “Gözlemci” zaten sınırlamadan görecek ve bilecek. Buradaki gözlemci ve ben ayrımı aslında gerekmez, gözlemci “Salt ben”! Gözlemci hedefe ulaştığında zaten gözlem de kalmaz, bizzat işler. Yani merkezde işlemek ile dışardan gözlemek gibi. Dışardan gözlemeyi tamamlayan merkezde işler “Gözlem” sona erer. Yani gözlemci de “Ben” de kalmaz. Merkezde, boyutsal olmayan merkezde, boyutlarla alakalı 1-2-3 yani “Ben”, “Ruh”, “Beden” ayrımı da kalmaz!
İnsanların gözlemini şekillendiren veya sınırlayan aslında çalan, insanların benliğini ele geçiriyor! Bu ele geçirme işi, bazı “Şeytan” bazı da “İlah” üzerinden oluyor! Sonuçta “Gözlem” ele geçirilince “Ben” de ele geçiyor, yönetiliyor! Bu yüzden insanlar hedefi olan hiçliğe ulaşamıyor. Boyutlarda bir şekilde bloke ediliyor buna da ister “Şeytan” adı takılsın ister “İlah”, fark etmiyor! “La ilahe illallah!” (İlah değil Allah) hakikati açığa çıkmadıkça boyutlarda bloke edilen bilinç hiçliğe ulaşamıyor.
“Ben” algısındaki insanlar yanılgıda mıdır?
“Ben” algısı, 1. Boyuttaki algı, kaynağa doğru 3. Boyuttaki beden algısından 2. Boyuttaki “Ruh” algısına oradan da “Ben” algısına gelindiğinde 1. Boyuta gelinmiş oluyor. Hedef hiçlik yani hep olmak yani sonsuzluk yani sınırsız kaynak olduğu halde 1. Boyutun yani “Ben” boyutunun gözleminin sınırlı olduğu görülür daha orada kalmak bloke anlamına gelir. İşte bu da “Yanılgı” olarak ifade edilebilir. Dikkat! “Ben algısındaki insanlar yanılgıda!” diyen eğer kendisi insan ise bu sözü de kendisi de yanılgıdadır! Yok, eğer kendisinin “Ben” algısında olmadığı bu nedenle başkalarının yanıldığını iddia ediyor ise sorun yok! Bunu herkes diyebilmeli! Kısacası boyutlarda olup, hiçlik iddiası anlamsız olur! Sonuçta bir insanın “İnsanların tümü yanılgıdadır!” iddiası tüm insanları aşmış olmadığında ya da bu iddiada olmadığında anlamsız olur. “Tüm insanları aşmış olmak” iddiası da teorik olarak ve potansiyel olarak herkes için geçerli olmak zorundadır! Kısacası birine yanılgıda olduğunu söyleyen, kendisi “Yanılgıdan” muaf değildir! Veya “Yanılgı”, herkes için aynı potansiyelde geçerlidir! Veya herkes sadece kendisinin yanılgısını kendisi bilebilir; kendi açısından ifade edebilir. Yani biri başkasının yanılgısına hükmettiğinde kendi yanılgısı devrede. Başkası da aynı şekilde onun yanılgısına teorik olarak hükmedemez. “Herkesin kendine inanması” gerekiyor. Kişi “Ben” ile gözlediğine inanacak ya da başka gözlemleri kabul edecek özgür irade işleyecek ama asla ne kendi gözlemini ne de kabul ettiği gözlemi mutlak manada herkes için geçerli kabul edemeyecek. Bireysellik gözlemin esası olacak!
Doğum ve ölüm konusunda; doğum, 1. Boyutta olur, 2. Boyuta yansır, 3. Boyutta maddi alandaki izafiyetlere göreceli izlenir! Hiçlikte potansiyel olan bir şey ya da gözlenmesi istenen bir potansiyel, 1. Boyutta tercih edilir bu “Ben”; 2. Boyutta tasarlanır, bu “Ruh”; 3. Boyutta izafi madde alanında doğar, “Beden”! Yani bildik manada doğum, bir canlıdan üremek şeklinde veya bir maddenin moleküler birleşimi gibi 3. Boyutta gözlenir! Hiçlikte zaten potansiyel olarak var, 1. Boyutta tercih, 2. Boyutta tasarı, 3. Boyutta canlı ya da cansız beden! (Tüm varlıklar için düşünülebilir!) Bir maddenin moleküler birleşimi doğumu tüm boyutlarda anlamayı sağlamayabilir, bir canlının diğer canlıdan türemesi üremesi de tüm boyutlarda doğumu anlamayı sağlamayabilir! Boyutlardaki işleyişe bakılınca doğum da ölüm de akla daha yakın olabilir! Bir maddenin moleküler yapısının bozulması o maddenin ölümü gibi düşünülebilir; bir bedenin maddi işleyişinin tamamen bozulması ve 1.2. boyutlardaki tercih ve tasarıları taşıyamaması “Ölüm” gibidir! Dikkat çekmek istediğim şu bedenin ölmesi tercih ve tasarının ölmesi anlamına sadece 3. Boyutta gelir! 1. Ve 2. Boyutlarda “Ölüm” söz konusu değildir! O tercih ve tasarı 3. Boyuttaki yüklendiği araç olmadan da kendi boyutunda yaşamaya devam eder!
“Ölmeden önce ölmek!” 3. Boyuttaki beden canlılığında 1. Boyuttaki “Ben” tercihi ve 2. Boyuttaki “Ruh” tasarımı, bir donanım olarak düşünülebilen “Beden” cihazında açık iken yani işliyor iken bu boyutsal aşamaları aşmak ve hiçliğe ulaşmak gibidir. Hiçlikteki potansiyelin 1. Boyuttaki tercih amacının 2. Boyuttaki tasarlanması ve 3. Boyutta görünmesi ile sürecin tamamının gözlemci tarafından idraki ve bu araçlara ne için ihtiyaç duyuldu ise onun anlaşılmasıyla araçlara ve boyutlara gerek kalmadığının idraki. Bu idrak haline de “Ölmeden önce ölmek” denilebilir. Bu durumdaki bir gözlemcinin “Ben” yani 1. Boyut, “Ruh” yani 2. Boyut, “Beden” yani 3. Boyuta ihtiyacı gerçek manada kalmaz! Salt şuur ile hiçlikte işler, “Ben” aracı ile “Gözlem” yapması sürecini bitirir. Gözlem yerini işleme bırakır! Yani gözlemez, işler! Bu kısım çok daha ayrıntılı olduğundan kısa kesiyorum. Kuantum alandaki işleyişle bir bağ kurmak konuyu daha da ayrıntılı anlamaya yarar.
Son tahlilde; başkalarının yanılgıda olduğunu iddia etmek konusunda her insan aynı hizadadır yani kimsenin algısı kimseninkini kapsamaz! Ya da hepsi kişinin kendince aynı değerdedir. İzafiyet, “Büyük-küçük, az-çok, güzel-çirkin, iyi-kötü” gibi 3. Boyuta has değerlendirmelerdir! Başkalarının algısını göreceli olarak değerlendirmek bireysel bir anlam ifade eder! 3. Şahıslar için anlamı olmaz! Bir insan bir başkasını değerlendirdiğinde bunu kendi araçları ile algısı ile yapar ve bu değerlendirme sadece kendisi içindir! 3. Şahıslara bu değerlendirmenin aktarımı her durumda fayda sağlamaz, zararı olur ise sorumluluk da 3. Şahıslara aktarılamaz! Sorumluluk bireyseldir! Bu herkesçe bilindiği halde pratikte suçu başkalarına atma eğilimi çok olur! Aracı biri bu “İyi-kötü” olabilir! Aracının söylediğini yapınca sonuç kendince “Kötü” olduğunda sorumluluk aracının gibi düşünülür! Kötü bir sonucu netice veren bir eylemi yapıp sorumluluğu şeytana atmak veya kişinin kendince “İyi” olarak bildiği bir aracının söylemiyle içeriğini bilmediği işleri yapması sorumluluğu 3. Şahıslara veya aracılara atmasını meşru kılmaz! Saygılarımla.
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.