- 626 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ortaokula Başlarken…….
*******Yıl 1983 aylardan Eylül Pazarören Öğretmen Lisesinin orta kısmına okullar açıldıktan bir hafta sonra kaydımı yaptırmıştım. Okulumuzda öğrencilerin çoğu parasız devlet yatılık bursunu kazanarak gelen talebelerden oluşuyordu. Ama ben girmiş olduğum parasız devlet yatılılık bursunu kazanamadığım için, kendi imkânlarımızla (gündüzlü) olarak okula devam edecektim. Gündüzlü olarak okuyan öğrenciler, kasabadan bir ev tutarlar, genellikle üç dört kişi bir evde kalırdı. Şimdiki pansiyon sistemine benzer bir sistemdi. Bu evler tek katlı ve kerpiçten yapılmış evlerdi. Bizim kaldığımız evlerin bir girişi ve birde odası bulunurdu. Giriş kısmı genelde yemekhane ve mutfak olarak kullanılırdı.
*******Okulun İlk yıl kendimi çok şanslı olarak kabul ediyordum. Ağabeyim ben ortaokul birinci sınıfa başladığım sene oda lise son sınıfta okuyordu. Ortaokula başladığım yıllarda öğrenciler takım elbiseli olarak okula giderlerdi, Benimde ilk kez bir takım elbisem olmuştu. Okullar açılmış dersler başlamıştı, bu vesile ile bende kendi köyüm olan Kurttepe’den ilk kez ayrılıyordum. Okul çok kalabalıktı. Yurdun dört bir köşesinden okumak için Pazarören’e gelmişlerdi. Okulumuz Kayseri ili Pınarbaşı İlçesi, Pazarören kasabasında her tarafı duvarlarla çevrili, çam ve geniş yapraklı ağaçlarının bol olduğu bir bahçenin içinde tarihi bir binaydı. Eskiden burası köy enstitüsü imiş. Okul bahçesinin içerisinde bu binadan başka irili ufaklı oldukça çok bina vardı.Bende eski binanın ikinci katında bulunan 1-E sınıfında ki derslikte ilk dersimize başlayacaktık, çok heyecanlıydım. Derslikte öğretmeni beklerken oldukça genç, dinamik ve esprili bir öğretmen kapıdan girdi ve İngilizce Just stand up and benzeri bir şeyler söyledi. Hiç İngilizce bilgim yoktu. Önce masalarımıza oturup tekrar kalktık. Bunu üç kez tekrar etti. Orta birinci sınıfta karşılaştığım ilk öğretmenim idi. (Vedat Özdemir)
********Okul altı saatlik bir ders müfredatı uyguluyordu. Sabah dört öğleden sonra ise iki saat şeklinde ders programlarımızı almıştık. Ben okula bir hafta sonra başlamıştım. İkinci haftanın ilk ders saatinden itibaren dersler yoğun bir şekilde başladı. İlköğretim bilgilerim oldukça yetersiz geliyor ve dersleri anlamakta çok zorluk çekiyordum. Artık büyük bir heyecanla başlamış olduğum bu, okulu devam edip bitirmek gibi de bir zorunluluğumun olduğunu daha ilki günlerde aklımın bir köşesine yerleştirmiştim. İlk haftanın geçmesi ile birlikte artık acemilik dönemlerim bitmiş, bende yavaş yavaş okula, öğretmenlerime, arkadaşlarıma ve içinde bulunduğum sosyal çevreye adapte olmaya başlamıştım. Benden yaşça bir yaş büyük olan ve İlkokulu beraber bitirdiğimiz arkadaşım Aydemir Aslan ile aynı sınıfa tesadüf eseri düşmüştük. Yine bizim köyden İlkokulu benimle birlikte bitiren Kemal ve Ersoy ise ayrı ayrı sınıflara düşmüşlerdi. Neredeyse çok iyi anlaştığımız ve kafa yapılarımız aynı olan arkadaşım Aydemir ile bütün zamanımızı birlikte geçiriyorduk. Kemal ve Ersoy’u ise teneffüslerde ara sıra okulun bahçesinde görüyordum.
*********Kerpiçten pansiyonumuz da ağabeyim Yaşar, teyzemin oğlu Durdu ve Saçlı köyünden İsmail ağabeyimle birlikte kalıyorduk. Kaldığımız evin banyosu yoktu. Genelde beş gün boyunca hiç banyo yapma imkanımız olmazdı. Her Cuma günü ders saatinin bitimine müteakip dört yola inerek köyün yolunu tutardık. Çoğu zaman yoldan geçen arabalar bizi almazdı. Genelde 10 km’lik köyümüzün yolunu her hafta Cuma günleri hep yürüyerek giderdik. Köyün 1,5 km’lik toprak yolunu koşarak çıkardım. Çantamı hemen kapının önündeki tahtadan yapılmış olan oturma yerine bırakır ve önce ağılda bulunan kuzularla hasret giderdikten sonra eve çıkardım. Peşinden Göçmen sobamızın üzerinde devamlı olarak bulunan sıcak suyu alarak temiz bir banyo yapardım. Cumartesi ve Pazar günü iki gün köyde kalıp, babamların köydeki tarla tapan işlerini yapar, hayvanlara bakardık. Pazartesi günü ismini hatırlayamıyorum, Kaman köyünden Bostan amcanın otobüsü ile tekrar döner ve beş gün boyunca ders müfredatlarına harfiyen uyardık. Tabi bu arada şimdiki gibi para pul ne gezer, bir haftalık erzağımızı köyden tedarik edilirdi, bir hafta boyunca köyden ne getirmişsek onunla hayatımızı idame ettirmeye çalışırdık. Pazarörenin kışları oldukça sert ve şiddetli geçerdi. O zamanlar köylerde hayvan gübrelerinden tezek yapılır ve bu tezekler, kara sobalarda yakılarak ısınmaya çalışırdık. Kalorisi çok düşük olduğu için evimiz pek ısınmazdı, geceleri çok üşürdüm. Evimizin cam ve kapı pervazlarından içeriye rüzgar uğultuları ve kar serpintileri girerdi. Bizim evin hemen bitişiğinde Esen köyden İsmet ağabeyim ile Erkan ağabeyim birlikte, onlarda tek gözlü bir odada kalırlardı. Aslında onlar la bir evin içindeydik ama odalarımız ayrıydı. Ev sahibimiz Abdullah amca evi oda oda kiraya vermişti. Kendisini fazla görmezdim. Yanında tam olarak bilemiyorum gelini veya kızı olabilir iki torunu ile birlikte kalıyordu. Ev Güllabi yolunun hemen yanında arkasında büyük bir elma bahçesi vardı. Bizim kaldığımız evin penceresi de bu elma bahçesine bakardı, güzel bir bahçeydi. Abdullah amcanın yaşı epeyce ilerlemiş olduğundan bahçe ile fazla ilgilenmezdi. O güzelim ağaçlar artık susuzluktan kurumaya başlamıştı. Hatta iki tanede büyük ceviz ağacı vardı, onlar fazla su istemediklerinden dimdik ayakta kalmışlardı. Bu iki ceviz ağacının çok güzel cevizleri olurdu. Abdullah amaca bu ağaçları yetiştirmek için öyle tahmin ediyorum ki çok zaman ve emek sarf etmiş olmalıydı. Oğlu Abdullah Efe ağabeyimizden öğrendim kendisi rahmete kavuşmuş. Yetiştirmiş olduğu bu meyve ağaçlarından dolayı Abdullah amcanın amel defterinin sonsuza denk açık kalacağını Yüce Allah’dan diliyorum. Kendisinin mekanı cennet olsun çok iyi bir insandı. Arada bir buradaki bahçeye giderek meyvelerinden alır yerdik. Günler geçtikçe Okula daha iyi alışmıştım. Okulun kaloriferleri çok iyi yanıyordu derslikler fırın gibi olurdu. Sabah erkenden hiçbir yere uğramadan direk sınıfıma giderdim. Sebebini soracak olursanız kaldığımız evde sabaha kadar vücudum soğuktan donardı. Okulun öğle paydoslarında paramızın olduğu zamanlar kasabada Torus olarak bilenen yerde Abdullah ÇAGLAK ağabeyimizin dükkanında çeyrek ekmek arası çemen yerdik. Eğer yarım ekmek arası yumurta, yanında bir bardakta çay varsa o, bizim için kuzu pirzola dan daha lezzetli olurdu. Hiç yemek ayırmazdık, şimdi günümüzdeki gibi hiçbir zaman tıka basa yediğimizi hatırlamıyorum. Böyle bir lüksümüz yoktu, kendimizi cebimizdeki harçlığa göre ayarlıyorduk. Karnımızı doyurduğumuz çemenin hiçbir kalorisi yoktu. Ama yinede yerken zevk alırdık, tadı damağımızda kalırdı.
**********Günler su gibi akıp gidiyor, ders üniteleri hızlı bir şekilde işleniyordu. Yazılı sınavları başlamıştı. Her gün bir iki dersten sınavlara girip çıkıyorduk.Notlar yüz üzerinden değerlendiriliyordu. İlk sınavlardan oldukça düşük notlar alıyordum. İkinci yazılı sınavlara daha iyi hazırlanarak bu kırık notları düzeltmem gerekiyordu. Ve ikinci sınavlar birinci sınavlara göre daha iyi sonuçlar vermişti. Yinede üç dersten sınav sonuçlarına göre başarısız olmuştum. Bir hafta sonra yarı yıl tatiline girecektik, yazılılar bitmiş, ama dersler işlenmeye devam ediliyordu. Beklenen gün gelip çattı ve karnelerimizi aldık. Matematik, İngilizce ve Türkçe derslerim ellinin altında kalmıştı. Tabi ben yinede kendimi başarılı görüyordum. Niye diye soracak olursanız; İlkokul eğitimim müddetince hiç sınav olmamışım, test nedir görmemişim, bir tane dahi kitap okumamışım. Tatil başlamıştı karnelerimizi alarak yine 10 km’lik uzun bir yolu maratoncular gibi yürümeye başladık. Köye vardığımızda yine köyde bizi bekleyen bir sürü bitmek tükenmek bilmeyen işler vardı. Köyde o kadar çok çalışırdık ki ama hiç paramız olmazdı. Yine de eli öpülesice anam için işler her şeyden çok önemliydi. Tatile çıkmadan önce okulun kütüphanesinden küçük tahmini 200 sayfalık köy hayatını anlatan bir roman almıştım. Yarıyıl tatili boyunca bu kitabı okudum. Ve yarıyıl tatilini kuzu peşinde bu kitabı okuyarak geçirdim.
*********İkinci yarıyıl başlıyordu. Okumak köy işlerinden daha zevkli geliyordu. Onun için Pazartesi günü ağabeyimle birlikte sabah saat:07.00’ otobüse binerek kasabanın yolunu tutmuştuk, kasabaya otobüsle 20 dakikada gidiliyordu. Kasabaya gelmiştik otobüsten inerek çantalarımızla birlikte kaldığımız evin yolunu tuttuk, yol biraz uzaktı, çantaları eve bırakıp oradan okula geçecektik. Tam zamanında saat:08.00’da okulda olduk. Tabi bu 15 günlük zaman diliminde hem arkadaşlarımızı hemde öğretmenlerimizi özlemiştik. İlk gün pek bir ders işlenmedi, öğretmenlerimiz 15 tatille ilgili anılarımızı bizlerden dinlediler. İlk günümüzü anıları anlatmak ve hasret gidermekle bitirmiştik. Ders çıkışı kalmış olduğumuz eve giderek, evle ilgili yapılması gereken işleri o gün içinde bitirdik. İsmail ağabeyim güzel yumurta pişirirdi, o gün sahanda yumurta pişirdi ve büyük bir afiyetle yedik. Saat:21.00 olmuştu yoldan geldiğimiz için hepimiz yorgunduk. Yatma zamanı gelmişti, yattık ve ertesi gün saat:07.00 hepimiz ayaktaydık. Ben kalktığımda çay hazırdı o gün hep beraber kahvaltımızı yaptık ve evden çıktık. Okula genelde arka dönerli kapıdan giderdik, Evle okulun arası oldukça yakındı. Bu yüzden derslere hiç geç kalmazdık. Ara sıra ben kasabayı daha iyi tanımak için ders çıkışlarında Toros tarafından çıkar arka taraftan Yereğeçen yolunu kullanarak, uzun yolları tercih etmeye başlamıştım. Okul faaliyetleri günü birlik devam ederken kendimi geliştirmek için daha fazla ders çalışıyor, akşamları beraber kaldığımız ağabeylerimden bilmediğim konularda yardımlar alıyordum. Akşamları ara sıra Erkan ağabeyin yanına giderdim, her gittiğimde kendisini kesinlikle ders çalışırken görürdüm. Onları gördükçe benim şevkim artardı.
Bu güne kadar hiç devamsızlık yapmamıştım. Ünite sayıları artmış Mayıs ayı yaklaşmıştı, Mayıs ayı ile birlikte yazılılarda başlamıştı. Yazılılar iyi gidiyordu, yüksek notlar almasam da geçebilecek kadar notlar alıyordum. Tabi yazılı ayı olduğu için zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorum. Birinci yazılılar bitmeden diğer derslerin ikinci yazılıları da başlamıştı. Haziran ayı ile birlikte tüm derslerden ikinci ve hatta üçüncü yazılılar ve sözlü notları da dahi bitmişti.
*********** Ben o yıl Matematik ve İngilizce dersinden bütünleme sınavına kaldım. Haziran ayı sonlarına doğru okul tatile girdi. Bütünlemeye kaldığım derslerden Eylül ayı içerisinde sınava girecektim. Köyde işler çoktu, bu aylar yaz ayları olduğu için, köyde hem tarla işlerinde, hem koyun kuzu peşinde birazcık zor oluyordu. Ama ben fırsatını buldukça çalışıyordum. Köy hayatından kurtulmanın tek yolu okumaktan geçiyordu. Yoksa köyde kalıp, ya çoban yada çiftçi olacaktık. Bu işler çok zordu. Aslında okumak hem zevkli hemde insanın ufkunu açıyordu. İki aylık zaman biranda bitivermiş, bütünleme sınavları gelip çatmıştı. Aynı gün içerisinde İngilizce ve Matematikten bütünleme sınavlarına girdim. Üç gün içinde sınav sonuçları açıklandı ve yönetim binasının önündeki kapı camına asılmıştı. İngilizce dersini vermiştim. Matematik dersinden hayatımda ender rastladığım insanlardan, Sarız’lı Nuri AKPINAR hocamın ve diğer hocalarımın yardımı ile kurul kararı ile geçmiştim. Artık ortaokul ikinci sınıf öğrencisi olmuştum. Her geçen gün kendime olan güvenim daha da artarak devam ediyordu. Üzerimizde çok büyük emekleri olan tüm Öğretmenlerimize ne kadar çok teşekkür etsem onların haklarını ödeyemem. Allah hepsinden razı olsun.
Saygı ve Selamlarımı Sunuyorum…….
Salim KILIÇ
17.04.2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.