Sevgili SEDAT ,
Üç yıl olmuş , bazen çok uzundur bu süre bazen kısa . Ben sana mektup yazmaya durduğumda fark ettim ki epey olmuş.
Ben geçen yıl göçtüm Maltepe’den. Leyleği hava da mı gördüm ne sonra iki kez daha taşındım.
Nihayet koli bant lamaya ara verip bilgisayara oturdum.
Sosyal paylaşım sitesinde senin resmini gördüm
. Osman Cem Ataman genç halini koymuş altına da şunları yazmış “siz gazetenizi nereden alırdınız?diye sormuş, sonra cevaplamış.
"Biz çarşıda oturduğumuz için gazetemizi Sedat Yapraktan alırdık.
Eskiden internet olmadığı için gazete okumak büyük keyifti.Gazeteler kupon dağıtıp çeşitli hediyeler verdiği için gazete almak herkes için olağan bir şeydi. Gazeteleri okur daha sonra kuponları biriktirirdik. Pazar günleri ise gazete okumak ayrı bir keyifti. Aşağıdaki foto rahmetli arkadaşım, gazete bayii Sedat Yaprak’a aİt " demiş.Resmin altına.
Resmini görünce üç yıl geriye gittim.
Bir defter alacağım, içimi ısıtacak yumuşak bir deftere ihtiyacım var.Senin dükkanın ilişti gözüme . Her şeyin karmakarışık düzeni önce şaşırttı beni. Girdim yine de kapıdan içeri . Hatırlarsın çantalara takılıp dağılmalarına neden olmuştum.
Sen babacan halinle “düzeltiriz” demiştin. Müşteriye saygılı ama gereksiz eğilen bir insan değildin.
Anlatınca defterin nasıl olmasını istediğimi “ bizde yok yok yoktur deyip “ uzattın el büyüklüğündeki kahverengi deri kaplı defteri.
Nereden nasıl başladıysak konuşmaya başladık işte. Yazma tutkumdan , kitaplardan söz ediyoruz.
Hatırlıyor musun " yaz ama çok yaz ve onları kitap yapalım" demiştin. Ben de kitap basmayı çok uzak görüp kitap basamam ama yazıyorum demiştim de sen yine " yaz yaz epey yaz ama " demiştin." Gerisine karışma sen ben bastıracağım " deyip kestirip atmıştın.
O günlerde bir dergi için röportaj yapıyordum.
Resim alabilir miyim dedim .
"Ne kadar istersen çek nasılsa beni güzelleştiremeyeceksin" demiştin.
Gülmüştük.
Sen sanki zoraki gülüyordun. Gülmek isteyip de gülemez gibi. Hani bir şey demek isteyip de diyemez gibi.
Biraz bir şeyler anlattın ama keyifsizdin sanki. Ben yine de yazdım bir şeyler."Birkaç gün sonra yaparız röportajı" dedin.Ben olur tabi dedim ayrıldım dkklandan.
Birkaç gün sonra Çanakkale’ye gittim, bir hafta sonra döndüm.
Bir kaç gün sonra o gün aldığım notlara göz gezdirdim.
“Sedat ,kırtasiyeci olmasam, hiçbir şey olmazdım diyor. Kitapla yan yana olmaktan çok, yan yana durmayı severim. Kitap okumayı ziyadesiyle severim. Okuyamadım ya sanırım ondan olsa gerek. Kardeşlerden biri okuyacaktı, biz çalışacaktık. Okuyan ağabeyim oldu, biz onu destekledik. Çocuklarımın hepsini okuttum. Sorma, dünya tatlısı bir de torunum var.
Şimdi insanların birbiriyle ilintisi yok. Her kişi ayrı bir yerde, yalnızlık biriktiriyor. Zaman böyle benimkilere de kızamıyorum.
Varsa Sedat ağabeyde vardır, diyen bir müşteri geldi. Öyle ünlenmiş. Bulamadığın malzemeyi Sedat Kırtasiye de bulursun.
Yurt dışından Almanya’dan, Japonya’dan ziyaretime gelirler.
Gizemli insanlar bana ilginç gelir. Pejmürde kılıklı birinin içinden bambaşka bir insan çıkar. Ben o tür insanları dinlemeyi, anlamayı severim.
İnsanın kendine saygısı çok önemli. O olmadı mı insan sevgisi de olmaz." demişsin.
Satır aralarında beni yüreklendirmeyi etmeyi ihmal etmemişsin.
Bu gün tamamlayayım röportajı dedim o gün.
İşte o gün ,Beş çeşmelerden aşağı inerken bir değişiklik seziyorum.
Dükkana ilerliyorum, eşin var tezgahta. Müşterilerde var. Kadıncağız hasta herhalde diyorum. Dönmek üzere iken sesleniyor “hoş geldin hocam , ne lazım”
Poşet lazım diyorum elimdekileri koyacağım. Uzatıyor, alıyorum bir yandan elimdekileri poşete koyarken seni soruyorum “ hastamı “ diye.
“Kaybettik!”
Poşet düşüyor elimden. “Nasıl yani “ diyorum.
Bir başıma kalıyorum Beş çeşmelerde . Sanki dünya boşalıyor. Kimseyi görmüyorum.
“Oldu mu şimdi.”
Röportajımız yarım kaldı, bana kitap basma hayallerimiz de.
Oyun bozan ....
Eve geliyorum kırık dökük röportajı tamamlıyorum
Başladığımız söyleşiyi daha güzel yapacaktık. Ha bu gün ha yarın diye erteledik. Yaparıııız , üzülme derdin. Sonra on günlük gezi girdi araya.
Sedat bu dükkanı yıkarlarsa ve ya kapanırsa en çok arkadaşlarımdan ayrılıyorum diye üzülürüm demişti bana.
Ne oldu şimdi, oldu mu bu. Arkadaşlarını sensiz bıraktın.
Ben eski bir dostun değildim. Ama buna rağmen şimdi senin yerine kimi koyacağım. Bana kim sitemkar bir halde, "yaptığından gurur duymalısın "diyecek. Bir yanım eksildi.
Sen tezgahın arkasında iken benim arkamda bir ağabey sağlamlığı vardı. Sen gittin mi? Yoksa bir yerden bana bakıp, gülen gözlerinle sırtımı mı sıvazlıyor sun usul usul.
Durduğun yer biliyorum ki çok aydınlık. Sen güzelliklere layıksın.
Benim sokağımdan ayrılma ama, ihtiyaç duyduğumda bana sitem et. Hatta kız bazen. Sen bana yaşama sevinci veren insanlardan birisin. Hep orada, defterlerin, kalem kutularının arasında kal. Ama güneşe daha çok çık.
Koşacaktık ağır aksak bir sayfa üstünde. Ne yazık ki olmadı.
Artık ne zaman "sonra" , desem hızlandıracağım adımlarımı. Hayata geç kalmamak için.
Işıklar içinde uyu “
Satır aralarına gözlerimden damlalar düşüyor.
Sevgili arkadaşım üç yıl sonra 2016 başında gittim dükkana. Oğlun vardı. Bir kitap uzattım ona . Bu kitabı lütfen burada muhafaza edin dedim aldı.
"Eylül Değil Sevgisizlik Üşütür
Ayşe GÜL"
Sana kitabımı getirdim. Biliyorum görüyorsun. Gördün mü ben sana demiştim diyorsun.
Defterim, sıcak kaplı defterimin sayfaları doldu ama , kütüphanemden bazen bana el sallıyor alıyorum elime dokunuyorum, ısınıyorum ve dostluk kokusu duyuyorum.
Durmak yok diyorsun değil mi ? Tamam devam arkadaşım…..nurlarda yat….sevgilerimle.
YORUMLAR
Sevgili hemşerim, keyifli bir okuma oldu. Yüreğine sağlık. Hayatımıza girip çıkmış insanlardan kalakalan ne çok hüzün var değil mi? Daha dün benden bir önceki jenerasyon ölüyordu da bende daha değil deyip ölümü geçirmiyordum aklımdan. Ama bir baktım ki, benim jenerasyondan ölümler başlayıverdi. Yaşadığım kronik hastalık da öyle yardımcı oldu ki, ölümü sindirmeme, bakmışsın yarın ben yokum, öbür gün bir başkası. Hayat devam edecek ama bizler olmayacağız. Kim bilir birileri de bizleri yad edecek. Selamlar, saygılar
mymartin
Yazın Ayvalıkta iseniz siz yakın olacağımn demektir.
Akçayda olacağım ve ziyaretinize gelmeyi çok isterim.
Desteğinizi eksik etmeyen yüreğiniz sağ olsun. Sevgi ve hürmetle.
Kemnur
"Bizim jenerasyon birer birer terk ediyor dünyayı. Yapacak bir şey yok, yenilere yer açmak lazım" Fakülte yıllığını bastırmak için uğraştığım zamanlarda, bir türlü denk getiremediğim matbaa sahibini bekleye bekleye dost olduğum kahve sakinlerinden bir ihtiyar böyle demişti. Ne kadar uzak da olsa söyledikleri, içimi tarifsiz bir hüzün kaplamıştı.
Zaman geçti, çok hem de. O yıllar çok uzaklarda kaldı şimdi. Ama, o amcanın dedikleri yakınlaştı. Arada, taammüllere aykırı gelişen terkedişler çok zalimceydi ama. Çünkü, daha okul bitmeden ayrılanlar bile oldu. Neyse, hayat böyle bir şey galiba?
Sedat nur içinde yatsın. Sadece onu unutmayan ailesi değil, sen gibi vefalı dostları da sağolsun.
Sağlıcakla Ayşe,