Cânım Aklım
Şimdi ondan uzakta aklımın iniltilerini dinliyorum. Yüreğimin eseri bu talan yeri. Savaşı kaybetti cânım aklım. Aklım. Yüreğime yüklediğim anlamları ayıklarken elleri yorgun düşen aklım. İniltileri, yalnızlığımın akıttığı gözyaşlarının gölgesinde kendilerini tutacak yer arıyorlar..
Ona sarıldığımda kalbi kalbimle yüz yüze gelmişti. Hissettiğimi anlamadı hiç. Hayata dair bütün hıncını hiç açılmamış bir zarfın içinde mavi bir ölüm gibi taşıyıp, ceketinin iç cebinde, kalbinin hizasında saklar gibi yaşadığını. Avuç içleriyle yüzümü tuttuğunda ellerinin sıcaklığı dokundu tenime. Çürümüş yaseminler kokan bir çiçekçi mezarına taze gül bırakmak gibi bir şeydi bu. Perdeleri sonuna kadar açık gizemli pencereler gibi bakan gözlerinde o an hüzün yüzünü göstermemişti. Sonra orada sonsuza düşen okunmamış kitapların intiharını izledim, aslında sadece gökyüzüne bakmaya unutmuş küskün bir çocuktu o. Bir adam silüetinin içinde sıkılmış oyunbaz bir çocuk.
Bir kıvılcımın kalbine yuva yapmıştık biz; içimiz kor, dışımız alevdi. O beni bir avuç şu gibi görmüştü, yangınlarına yetmeyeceğini bile bile tutmuştu elimi. Bir kaç damla su yangınlara pansuman yapmaya yetmezdi oysa.. Oysa bu açık mavisi ayazın ortasında "Shakespeare seni yazmış asırlar evvelden" demişti yüreği güzel bir adam, 18.ci sonesindeki yaz meltemine benzetmişti beni. Saçlarım eski bir deniz gibi kıyılarına vuruyordu her gece.
O görmüyordu.
Görmüyordu, geçen sabah kurumaya yüz tutmuş bir nane dalına bile kıyamadığımı. Atamadım, bardağıma misafir edip çay içtim. Ben kenarı çatlak bir kahve fincanını bile üzemem. Dudaklarımın kenarıyla kapatırım yarasını içerken. O bilmiyordu küskün çiçekleri teselli ettiğimi. Kuytuda kalmış boynu bükük fidanların bahara yetişememin ağrıtan iç çekişlerini.
Cânım aklım. Yüreğimin esir, kadim dostu.
Kalbimin sürgünü..
Tanrım, bu esrik sızıyı cümlelere giydirmeye kalkmak ne beyhûde çaba. Yazmaya kalkışmak. Hiç bir acı mürekkeple ovuşturunca geçmiyor oysa. Sözlerim gözlerime duruyor. Cezaya kalmış bir çocuğun pencereden sokağa bakışları gibi bakakalıyorum kendi ardımdan. Tanrım, gittiğim yerler neden hep dönülmez? Çıkmazlar aşığı bir kaderim var, elimde değil..
Gülsem diyorum sonra. Kelimeleri kukla gibi oynatsam yürek sahnemde. Kollarımı bağlayıp seyircisi olsam tragedyamin. Sonra bir mozaik taşı daha yerleştiriyorum ruhumun duvarlarına. Turkuaz, yeşil, gül kuruşu. Renklerin öksüzlüğü bile benden sorulur a-dostlar. Tıpkı genç kız düşlerim gibi, gökyüzüne parmaklarımla oyalar işlediğim gölgeli dans edişlerim gibi. Çaresizliğin zerafetine benzeyen ayak bileklerimden kalbime yükselen canhıraş çığlıklar gibi.
Görmüyordu, bilmiyordu, hissetmiyordu da artık.
Cânım aklım. İntileri yankılansın şimdi bomboş göğüs kafesimde.
Dünlerimin şarkısı bitsin, söz döneceğim kendime.
Cânım aklım, sen yine de ruhuma iyi bak, olur mu?
✒T.Y.
YORUMLAR
Merhabalar yazar kardeşim,
Yazını büyük bir dikkat ile okudum. İmgelerin mükemmel; kelimelerle dans etmişsin. Kelime haznen de gayet dolgun bir biçimde kendini sergiliyor.
Bir çok ortak noktamız olduğunu fark ettim. Muhtemelen şiirden yazıya dönüş yapmışsındır. Çünkü yazında şiirsel bir hava hakim. Bende de aynı üslup mevcut. Ve zamanla fark ettim ki böyle şiirsel cümleler aslında konunun bütünlüğünü harap ediyor. Fazlaca imgeler serpiştirmem-iz okuyucu ister istemez sıkıyor. Ben bu üslubumu aşmaya - geliştirmeye- çalışıyorum.
Size de bir şiirdaş olarak tavsiyem; daha nesnel, daha yalın yazabilirseniz karşıya vermek istediğiniz mesajı net verebilirsiniz. Elbette ki kapalı anlatım cazip gelebilir ama bu her kesimi kapsamaz maalesef ki.
Dilerim daha nice şiirler, yazılar yazarsınız. Sürçü lisan ettiysem affola. Saygı ve sevgilerle..