- 843 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Önyargılarımız
Akşama doğru sıkıcı bir iş gününü bitirmiş, yorgun argın eve atmıştım kendimi. Mutfağa geçip sigaramı yaktım önce, yemek yesem mi diye düşünürken kahve içmek daha cazip geldi birden. Sigaramı söndürüp, hazırlamış olduğum kahvemi alıp yatak odasına geçtim. Bilgisayarımı açıp karşısına geçtiğimde, arka bahçeye bakan odanın camının önünden koşar adımlarla birilerinin binaya girdiğini çıkan ayak seslerinden anladım. Kim olduklarını merak etmediysem de komşularımın bu kadar sesli hatta gürültü çıkararak binaya girdiklerine bugüne dek hiç şahit olmamıştım. Tam da bunları düşünürken kapımın zili kesintisiz çalmaya başlayınca, kim olabilir diye bir anlık düşündüm. Ardından, binamızda alkolik bir çift vardı ve sürekli anahtarlarını ya unutuyorlar ya da üşenip hep bizim kapıyı çalıyorlardı.Uykudan uyanıp dış kapıyı açmak zorunda kalıyorduk söylene söylene. Sonra bunun için erken olduğunu, her seferinde gecenin yarısında uyandırıldığımızı hatırladım. Hızlı bir şekilde düşünceler zihnimde dolanırken, kapıyı açmak için yatak odasının tam karşısında olan dış kapıya yönelip binanın giriş kapısını açmak için düğmeye bastım bir elimle, diğer elimle de evimin kapısını ardına dek açtım. Genelde “kim o” diye sormadan açardım kapıyı. Giriş katında oturduğum için dış kapıdan girer girmez görüryordum, merdivenlere varmadan daha gelenleri. Bu defa öyle olmadı malasef.
Evimin kapısını açar açmaz, bir yetmiş beş boylarında iri yarı gövdesiyle iki yandan kapıyı tamamen kapatmış sert bakışlı iki kişi karşımda duruyorlardı. Üçüncü kişi ise bir doksan boylarında genç biriydi, ortalarında biraz daha arkada aynı bakışları gözlerime dikmişti. O an beynimde bir sürü düşünce geçti, yabancı düşmanı olabilirler miydi, beni öldürmeye gelmiş olabilirler miydi. Ani bir panikle arka üstü açmış olduğum kapıyı aralık denecek şekilde kapayıp kim olduklarını sormak mantıklı geldi. Bu eylemi gerçekleştirmek istediğim an kıyamet koptu! Sol tarafta duran iri yarı adam ani bir haraketle kapıya sert bir tekme atıp kaıpıyı ardına kadar açtı. Arkada duran uzun boylu adam ise silahını bana doğru doğrultup tetiği çekince, çığlık atıp geri geri açık olan yatak odasından içeri girip yatağımın üzerine çöktüm. Üç kişi evimin kapısını kendi evlerinin kapısıymış gibi örtüp içeri girdiler. Çığlık atıp komşuları yardıma mı çağırsam, beni öldürüp gidecekler ve kimse kimin öldürdüğünü bilmeyecek. Bunlar kesin Naziler, haberlerde görmemiş miydim Almanya ve Fransa`da buna benzer olayları. Gözlerim karardı, ani bir körlük yaşadım sanki, bir şeyler söylüyorlardı anlamıyordum sağır olmuştum. İri yarı olan iki kişi benim şoka girdiğimi fark edince sakinleştirmek ister gibi ellerini bana doğru uzatıp havada tutarak “sakin sakin” deyip, telkin etmeye çalışıyorlardı. Gözlerimi diktim ve dedim ki “ne istiyorsunuz” o an sağda duran iri yarı adamın sol elinde bana doğru tuttuğu polis rozetini gördüm sanki. Derin bir nefes aldım, yani ne olabilirdi ki ben ne yapmış olabilirdim. Sonra aklıma evdekilerden birinin trafik kazası yapmış olabileceğini ve panikleyip olay yerinden kaçmış olabileceğini düşündüm. Olabilecek en büyük suç bu olabilirdi, yapma ihtimalimiz olmasa da yeni ehliyet almış biri için bu bir olasılıktı. Sevdiklerime bir şey oldu korkusuna kapıldım bu kez de. “Birine bir şey mi oldu, trafik kazası mı, ne, neden geldiniz” derken tirtir titriyor bir yandan da ağlıyordum. Genç olan polis evi balkonuna kadar aramış, yatak odasını aramak için önümden geçtiğinde gözlerimle onu takip ettmiştim meraklı ve korkmuş bakışlarla . Duvarı boydan boya kaplayan turuncu elbise dolabını iki taraftan açıp içine bakmasına anlama verememiştim. İçimden, elbiselerin içine uyuşturucu koyup sonra bizi suçlayacaklar ya da ne, elbise dolabında ne arıyordu bu adam. Şaşkın gözlerle adamı takip ettim, genç polisin umurunda değildim aramasını bitirip, buz gibi bakışlarını da alıp evi terk etti. Arkadaşlarıını arabada bekleyecekti. Ev temizdi! İki polisten biri sakinleştirmek için telkin eder gibi bir elini omzuma koydu “sakin ol anlatacağım, önce kimliğini göster” dedi. “Mutfakta çantamın içinde” dedim ve benimle birlikte mutfağa geldiler, çantamı açıp tit tir titreyen elerimle kimliğimi cüzdanımdan çıkarıp uzattım birine. Oturup, bir sigara yaktım sakinleşmek için. Hala ağlıyordum, anlam veremiyordum, neden sivil polis ve neden önce kimliğini göstermediler. Filmler de hep böyle oluyordu oysa.
“Iraklı bir suçluyu arıyoruz, bu evde yaşayan Burak`ın arkadaşıymış, tanıyor musun?”. Adını daha önce hiç duymadığım Irak`lının ismini tekrarlayıp duruyorlardı “Azad”. “Bakın, Burak buranın belediyesinde çalışıyor, ordakilere sorabilirsiniz, mükemmel biridir ve hiç bir suça karışmadı bugüne dek. Bir aydır İrlanda`da staj yapıyor. Dediğiniz isimdeki kişinin adını da daha önce hiç duymadım ve ben bütün arkadaşlarını tanıyorum. Türk, Kürt, Yogoslav, Sırp, Avusturyalı arkadaşları var hepsi de evimize gelir. Ama hiç Iraklı Kürt arkadaşı olmadı. Peki ne suç işlemiş” diye sordum. “Bunu söyleyemeyiz, sadece bilin ki suç işleyen ve kaçan birisi”. Hiç iyi olmadığımın farkındalardı ve suç işlediklerinin. Bir şeye ihtiyacım olup olmadığını tekrar tekrar sorup, benden “ tamam iyiyim” cevabını alınca çıkıp gittiler. İyi değildim, İrlanda`yı aradım hemen o panikle bağırıp çağırdım olayı kendisine anlattığımda sadece güldü. Emin olsam da kendisinden yaşadığım olayın etkisiyle acaba diyordum. Acaba? Yok, yok olamaz!
Bir kaç saat geçince sakinleşmemiş olsam da biraz iyiydim en yakın karakola gidip ne olduğunu tam olarak anlamak istiyordum. Gecenin yarısı olduğu için kapalıydı ama nöbetçi polisler vardı, zili çaldım. Merdivenlerden yukarı çıkıp girişteki müracaatların yapıldığı bekleme yerinde bekledim. Biri bayan, diğeri erkek polis benimle ilgilendiler, durumu anlattım gayet samimi davranıp sabırla dinlediler. Sonra “tamam içeriye bir sorayım görevli arkadaşlar kimlermiş, dönüp size bilgi vereceğim” deyip camı kapadı kadın olan. Uzunca bir süre beklediğimi hatırlıyorum. Nihayatinde gelip “ size yeterli açıklamayı arkadaşlarım yapmış, iyi geceler” deyip cevap vermemi beklemeden camı kapayıp gitti biraz önce sevecenlikle beni dinleyen hanimefendi. Suçluluk psikolojiydi bu yanlış yaptıklarını biliyorlardı. Bir eve böyle giremezlerdi, rozeti göstermeden ve silah doğrultmuş olmaları da tam bir fiyaskoydu.
Burak, bir ay sonra İrlanda`dan döndüğünde polis karakoluna gidip gerçeği öğrenmek istedi. Bize uzak bir mahallede Avusturyalı bir gençle Iraklı bir genç kavgaya etmiş, Iraklı fena benzetmiş bizimkini ve kaçmış olay yerinden. Polis olay yerindeki şahitlerin ifadelerine bakarak araştırma yapmış. “Irak`lının en yakın arkadaşı Burak isminde bir Türk” demiş tanıklar meğersem. Soy ismini bilmedikleri için sadece Burak adının olduğu ikametlere baskın yapmışlar. Piyangodan biz de çıkmışız.
Olaydan sonra uzun süre şoku üzerimden atamadım. Balkona çıkarken bile korkup etrafıma kuşkuyla bakıyordum. Kapıyı kim o demeden kimseye açmam ne mümkün. Etrafta dolanan tuhaf tiplere sivil mi diye teredütle bakıyor olmuşdum. O aralar konuşma terapistine gidiyordum ve bunun bir faydası olmadığını düşünmeye başlamıştım ki... Devam etmek durumunda kalmıştım, terapistime olayı anlattığımda kendisinin de başına buna benzer bir şey geldiğini anlattı. Kadın, evinde oturuyor polis gelip araban nerde diye bağırıp çağırıyor. Kadın telaşa kapılıyor ve arabasını park ettiği yeri hatırlamıyor bir an. Polis ona suçlu muamelesi yapıyor. Sakinleşip hatırladığında arabanın yanına gidiyorlar. Arabanın birine vurup kaçmış biri. Arabayı konrtrol ediyorlar, boya, çarpma izine rastlanmayınca temize çıkıyor. Kadın “beni neden bu kadar kokkuttunuz, biraz daha kibar davrabilirdiniz” diyor. Polis gülerek “ bana bunu nasıl söylebilirsiniz, bu ayaletin en iyi polisi seçilmiş birine hem de” diyor.
Mahkemeye versem dahi bir şey elde edemiyeceğimi söyleyince danışmanım, suçun cezasız kalmasını istemesem de sakinliğe ihtiyacım olduğundan uğraşmadım ben de.
Polis her yerde aynı deyip, sustum susmamam gerekirken. Potansiyel suçludur yabancı kimlikler, dünyanın her yerinde bu gözle bakılır olaya. Önyargıların yol açtığını sonuçlar her zaman bu kadar hafif atlatılamıyabilir. Başımıza geleceğini düşünmediğimiz olaylar karşısında soğuk kanlı olamıyorduk malasef.
Telaşa kapılıp kapıyı aralamak istemem, suçluyu buldukları hissini vermişti polise. Sakinliğimi koruyup neden geldiklerini sorabilmiş olsaydım keşke. Onlar da ilk önce kimliklerini göstermiş olsalardı, karşılarında azılı suçlu varmış gibi öfkeli bakışlarla bakmış olamasalardı meraklı gözlerime, önyargılarıma yenik düşmeyecektim ben de, onlar da.
Artık, kim o diye sormadan kapıyı açabiliyorum uzun aradan sonra.
Ha bir de panik atak hastası olduğumu nerden bileceklerdi, değil mi ya...
sude nur haylazca
15 nisan 2016 cuma
11:44
YORUMLAR
ön yargı: bir insanı tanımadan ırkı dili dini vb ile verilen kararlar. yani bomboş kararlar.
çevreye bi bakıyorsun herkes bunun mahkumu olmuş.
elbette kendi ülkesi dışında yaşayan gurbetçilerimiz bu duyguyu isteyerek yada istemeden yargılanıyor.
lakin bu ülkenin içi.bile öyle çok önyargı ve boş insan dolu ki.
teşekkürlerimle. selam ve sevgiyle
Başka milletlere, yabancılara, farklı kültürden olanlara, farklı sınıftan olanlara diye uzattıkça uzatabiliriz listemizi. İşte böylesine geniş toplulukları hedefliyor önyargı. Başlıkta belirttiğiniz gibi, bizim önyargılarımız.
Hepimizde var. Bir savunma mekanızması galiba. Güdüsel, doğuştan gelen bir şey. Kötü olan, toplumun tüm üstyapı kurumlarınca da sürekli besleniyor olması. İnsanı yalnızlaştıran bir yönü de var. Oldukça da tehlikeli bu.
Çok güzel nakletmişsiniz okuyucuya. Kahramanı kadar olmasa da aynı gerilimi aynı duyguları hissettim, yaşadım adeta.
Kaleminize sağlık.
Sağlıcakla,
-Sude Nur Haylazca-
Tesekkür ederim, detaya daha fazla inip okuyucu yormak istemedim.
Tam da degidiginiz gibi ötekilestirdikce, yargilarimizla bas basa kalip, yalnizlasiyoruz.
Dünya hem cok büyük hem de cok kücük, kücücük pencerelerimizden ne kadar görebilirsek, görmek istersek artik.