- 962 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
1980 Sonrası Eser Özetleri
Adı Aylin
Roman / Ayşe Kulin
Aylin’in ablası Nilüfer Hanım, Londra Üniversitesinde okuyan Aziz Bey ile evlenerek Londra’ya yerleşir. Aylin bu arada Robert Koleji’nden mezun olur. Aylin’in düşüncesi Paris Üniversitesinde okumaktır. Fakat annesinin ölümünden sonra doktor olmaya karar verir. Bu sırada Libya Kralının oğlu olan Prens Tekkouk Senusi ile tanışır ve evlenir. Evliliği iyi gitmeyen Aylin İstanbul’a döner ve prensten boşanır. 26 yaşında iken İsviçre Neuchatel Üniversitesinde tanıştığı Jean Pierre ile evlenmeye karar verir. Üniversiteyi bitiren Aylin, New Rochell Hastanesinde asistanlığa başlar. Jean Pierre ile boşanıp 1974 yılında Mişel Rodomisli ile bir evlilik yapar. Aylin bu sırada Mişel ile boşanır ve dördüncü evliliğini Joseph Cates ile yapar. Bu sırada Irak’ta Körfez Savaşı devam etmektedir. 1992 yılında Oklohama’ya yarbay olarak atanır. Hastalarına “Işık Terapisi” tedavisi uygular ve başarılı olur. Bu sırada Aylin dikkatli olması konusunda uyarılmaktadır. Aylin, bir gün evinin bahçesinde, hizmetçisi tarafından, arabasının altında ölü olarak bulunur. Aylin’in nasıl öldüğüne veya öldürüldüğüne dair hiçbir ize rastlanamaz.
Ağır Roman
Roman / Metin Kaçan
Salih, mahallenin berberi Ali’nin küçük oğludur ve tamircidir. Mahallenin kabadayısı Arap Sado kötü niyetli kabadayılarla hâkimiyet mücadelesi esnasında öldürülünce Salih mahallenin yeni kabadayısı rolüne soyunur. Arka planda Kolera Canavarı denen bir katil cinayetler işlemektedir. Salih’in yakın arkadaşı Orhan eşcinseldir ve Salih’e âşıktır. Bu karmaşada Salih, babasının evine kiracı olarak taşınan Hristiyan kızı Tina’ya âşık olur. Mahalleyi haraca bağlayan yeni kabadayı Reis, hayat kadını olan Tina’ya da haraç vermesi ve kendisiyle birlikte olması için baskı yapmaktadır. Tina ile aşk yaşamaya başlayan Salih, hayat kadınlığını bırakmasını ister. Tina işi bırakınca Reis’in yeni adamı Nihat, Tina’nın yanağını, jiletle çizer. Salih, Nihat’ı öldürüp firar eder. Reis, Salih’in bulunması için babası Berber Ali’ye işkence yaptırır. Salih hapse atılır. Reis Tina’yı Salih’in serbest bırakılması karşılığında birlikte olmaya ikna eder. Eve döndüğünde Tina ile Reis’i birlikte bulan Salih intihar eder. Tina, elinde Salih’in yanında bulduğu tiner tenekesi olduğu hâlde Reis’in arabasına biner ve her ikisi de arabada iken tineri ateşe vererek arabayı havaya uçurur.
Anayurt Oteli
Roman / Yusuf Atılgan
Kasabadaki Anayurt Oteli’nin kâtibi Zebercet, kişilik bunalımı ve yalnızlık çekmektedir. Otele gelip bir gece kalan esrarengiz kadın tekdüze geçen hayatını değiştirir. Bu düşün peşinde bütün yaşamı, bastırdığı duyguları ve sorunları ortaya çıkar. Kendi odasından, gizemli kadının bıraktığı odaya taşınır. Geçeleri, içinde o kadının da olduğu düşler kurmaya başlar. Bir gün, Zebercet aşevinde bir hayli içtikten sonra, aşevinden çıkan bir adamı takip ederek horoz dövüşlerine gider. Burada tanıdığı Ekrem isimli genci sinemaya götürür. Aklından onu otele "atmak" geçse de, onunla vedalaşır ve otele gelir. Daha sonraki günlerde kasabada amaçsızca dolaşır. Bu arada kasaba adliyesinde izleyici olarak katıldığı bir duruşmada karısını öldüren sanığın yerine kendini koyarak bir iç hesaplaşma yaşar. Sanığın duruşması 28 Kasım gününe ertelenir. Adliyeden çıkan Zebercet, Ulu Park’ta bir ihtiyarla sohbet eder. Daha sonra yabancılaşmasına, yalnızlığına, cinayet işlemesine rağmen hâlâ özgür olmasına dayanamaz, kendini kadının kaldığı odanın tavanına asar.
Anka
Roman / Sadık Yalsızuçanlar
Modern hayatın tam ortasında yaşayan Mehmet, Niyazi Mısri üzerine bir doktora tezi hazırlamaktadır. Daha hazırlık aşamasında büyük mürşidin ateşiyle yanmaya başlar ve onunla beraber bir meşakkat yolculuğuna çıkar. Karısıyla ve oğluyla da sorunlar yaşayan Mehmet için Mısri üzerine tez hazırlamak bir yerden sonra imkânsız hâle gelir, içine girdiği manaları bir tezin sayfalarına sığdırmanın imkânı yoktur çünkü. Kadim bir hakikat adamının peşine düşen bugünün Mehmet’inin belki de asıl imtihanı, kendi zamanını büyük mürşidin adımları ile kat etmeye çalışmak zorunda kalmasıdır.
Asya’nın Kandilleri
Öykü / Halime Toros
Özbeklere göre evrendeki iki büyük yoldan biri olan İpek Yolu üzerinde sekizinci yüzyıldan başlayarak görkemli kentler yükseliyor birbiri ardına… Kütüphaneler, medreseler, rasathaneler, şifahaneler ve ulu mabetler… Sultanlar ve varlıklı insanlar kitap toplamak için uzun yolculuklara çıkıyorlar. Fethedilen ülkelerden cizye yerine kitap istiyor halifeler. Çarşılarda dini-felsefi-bilimsel tartışmalar yapılıyor. Bağdat ve Şam’ın görkemli rasathanelerinde ise astronomi çalışmaları... Eser; uygarlık ateşine kendi ateşini bırakan büyük üstatların hikâyesini anlatıyor.
Aşk
Roman / Elif Şafak
Ella eşi David’le Amerika’da yaşamaktadır ancak David ile araları iyi değildir. Bir gün kızı Jeannette anne babasının karşısına erkek arkadaşı Scott ile “evleneceğiz” diye gelince Ella ve David ne yapacaklarını bilemezler. Ella kızını engellemeye çalışır. Scott’ı arar ve kızından uzak durmasını söyler. Bunu öğrenen David ve Jeannette Ella’ya cephe alır. Ella David’in yardımıyla bir dergide iş bulur. Boş kaldığı zamanlarda vaktini kendisine verilen öyküyü değerlendirmekle geçirir. Öykünün yazarı Aziz Zahara isminde İskoç kökenli bir sufidir. Öykünün konusunu ise Rumi ile Şems’in arkadaşlıkları oluşturmaktadır. Ella bu öyküde kendi yaşamını bulmuştur ve hikâyeden etkilenmiştir. Ella zaman içerisinde Aziz ile mailleşmeye başlar ve Aziz’i daha tanımadan ona âşık olur. Ella David’e Aziz’e âşık olduğunu anlatır. David Ella’yı ikna etmeye çalışsa da başarılı olamaz. Aziz Ella’yı görmek için Boston’a gelir ve bir otelde buluşurlar. Aziz kanserdir ve çok az bir ömrü kalmıştır ama Ella her şeyi kabullenerek ailesini bırakır, Aziz ile Konya’ya gelerek birlikte yaşamaya başlarlar. Daha sonra Aziz hayatını kaybeder. Ella tek başına kalır.
Bağdat Yollarında
Roman / Güneli Gün
Hürü 1496 yılında İstanbul’da doğar. Ailesi Türkmen’dir. Babası Turhan Bey, annesi Gülbahar’dır. Üvey ağabeyi Mahmut Can hareketli biridir ve Karaman adlı bağımsız bir ülkenin hayalini kurar. Turhan Bey’e Hacca gitmesi için saraydan iznin çıkar. Hürü çok istemesine rağmen ailesi izin vermediğinden Hacca gidemez. Evin yönetimin ele alan İmam Efendi, Hürü’ye âşıktır. Hürü’nün kendisine ilgisiz kalmasından dolayı Hac yolundaki Turhan Bey’e mektup yazar. Mektupta Hürü’nün Bahriyelilerle oynaştığını anlatır. Bunun üzerine Mahmut Can İstanbul’a gelir ve Hürü’yle Bağdat’a gitmek üzere yola çıkarlar. Mahmut Can Konya’da onu bir ağaca bağlar ve bırakıp gider. Hürü’yü ağaçtan bir ihtiyar kurtarır. Hürü, adının “Keloğlan” olduğunu söyler. Hürü, yani Keloğlan artık Şehzade Selim’in yanındadır. Sonra Hürü, Bağdat’a yönelir. Bağdat’a gitmek için Beyrut’a kadar bir gemi bulması gerekir. Bulduğu gemi korsanlarca kaçırılır. Korsanlar Hürü’yü gemiden atarlar. Hürü artık Kıbrıs’tadır. Magosa’da Abdulsamet’le, daha sonra Bağdat’a gidince de orada şekerleme yapan Bedrettin Hasan’la tanışır.
Beyoğlu’nda Gezersin
Roman / Nazlı Eray
İsmi verilmeyen kadın, romanın başkahramanıdır. Yolda yürürken birdenbire yanı başında beliren Ankaravî Şeyh Küçük Hüseyin Efendi’nin yönlendirmesiyle zamanda ve mekânda geçişler yaşamaya başlar. Ankara’daki evinde hastaların telefonla bağlanıp bilgi aldığı “Deli Saati” programını izlemektedir. Kendisini ölmüş gibi hisseden bir adam “Deli Saati”ni arar. Adam Fethi Bey’dir. Bu arada zamanda geçişlerle İstanbul’a çocukluğunun geçtiği Yahudi mahallesine de gider. Kendisinden bir korse satın aldığı Bay Albert ve onun kız kardeşi Mathild’le gittiği Markiz Pastanesi’nde, 1950’lerin Beyoğlu’nda yaşamış Madam Tamara’yı görür. Bu kadın 1958’de Beyoğlu’nda bir otel odasında ölü bulunmuş, cinayetin esrarı çözülememiştir. Kadın, Küçük Hüseyin Efendi’den Naki adlı bir bozacıda Madam Tamara’nın hatıra defterinin olduğunu öğrenir. Şaşırtıcı olan Naki’nin, Madam Tamara’nın sevdiği erkek olmasıdır. Doktor ve televizyoncu Ulvî de, Tamara’nın âşıkları arasındadır. Romanın sonunda Madam Tamara ile kadın kahraman bedenlerini değiştirirler.
Bir Deli Ağaç
Öykü / Pınar Kür
Eserde İstanbul’a gelen bir kızın bu şehirde yaşadığı zorluklar ve sonunda delirip kendisini benzettiği deli bir ağaçla baş başa kalması anlatılmaktadır. İlkbahar gelmeden açan, güneşle buluşabilmek için çabalayan bir ağaçtır bu. Kız üniversiteyi kazanır ve İstanbul’daki zengin akrabalarının köşküne gönderilir. Özgür yaşamayı seven bu kız için İstanbul yeni bir umuttur. Üniversitenin ilk yılında kız arkadaşlarından birinin dayısına âşık olur. Kendisinden yaşça hayli büyük olan bu adam bir ressamdır. Eve önceleri bir arabayla götürülen kız, daha sonraları eve kendi başına dönmeye, İstanbul’un karışık sokaklarını dolaşıp özgürlüğün tadını çıkarmaya başlar. Âşık olduğu adamı takip eder ve onun evini bulur. Adam önceleri kıza sevgilisi gibi davranmasına, onunla gezmesine rağmen kız kısa bir süre sonra adamın asıl sevgilisiyle tanışır. Mutluluk kız için sıradan bir sözcüktür artık. Ölüm bile acısını dindiremeyecek gibi gelmektedir ona. Evine döner, deli ağaçla baş başa kalır. Sırlarını paylaşacağı yaşayan tek varlık deli ağaçtır.
Bir Göçmen Kuştu O
Roman / Ayla Kutlu
Olay, 1293 yılında Kafkasya’da başlar. Beşik kertmesi olan Batu ve Cevahir evlenirler. Ardından oğulları Emir dünyaya gelir. Bu yıllarda Osmanlı topraklarında kanlı savaşlar meydana gelmektedir. Osmanlı ile Rusya, Bulgarlar yüzünden savaşmaya başlamıştır. Bölgede o güne kadar dost geçinen Kafkas ve Ruslar birdenbire birbirlerine düşman kesilirler. Cevahir, yanına oğlu Emir’i de alarak Osmanlı topraklarına sığınır. Emir Bey İstanbul’da Hukuk Fakültesini bitirip avukat olmuştur. Bir süre sonra karısı Gülhayat Hanım’dan ayrılır. Emir Bey bir süre sonra ölür. Çocuklarının babası ölen Gülhayat, İstanbul’a oğlu Mahmut’un yanına taşınmaya karar verir. Fakat buna Nevnihal Razı olmaz. Nevnihal’in kızı Leyla ise “Hayat Anne” dediği Gülhayat’ın evden ayrılmasını istemez. Bunun üzerine Gülhayat Urfa’da kalmaya karar verir ve Nevnihal ile yaşar. Yıllar geçer… Gülhayat’ın kızı Hüsra İstanbul’da evlenir. Nevnihal’in kızı Leyla, Bergen’de okumaktadır. Bu arada Gülhayat vefat etmiştir. Nevnihal ise memleketi olan İstanbul’a yerleşmiştir. Leyla 38. yaşını kutlarken yazmış olduğu mektupta babasının hayatını anlatan bir kitap yazacağını annesine müjdeler.
Çanakkale Mahşeri
Roman / Mehmet Niyazi Özdemir
İngiliz, Fransız ve Ruslardan oluşan Müttefikler; Osmanlı, Almanya ve yandaşlarıyla savaşmaktadırlar. Ruslar, Almanlar karşısında yenilgiye uğramaktadır. Müttefiklerin Çanakkale Boğazı’nı geçip Ruslara yardım etmek istemeleri Çanakkale cephesinin açılmasına neden olmuştur. Bu cephede; başarılı olurlarsa; Osmanlı ortadan kalkacak, savaşa girme konusunda tereddüt eden Balkan devletleri Müttefiklerle birlik olacak. Bulgarlar, Boğaz’ın geçilemeyeceğini anlayınca Osmanlı-Almanya tarafını tutar. Berlin-İstanbul arasındaki demiryolunun güvenliğe kavuşmasıyla malzeme akışının kolaylaşması Müttefiklerin işini zorlaştırmıştır. İngiltere Yüksek Savunma Konseyi bu defteri uygun bir şekilde kapatmak ister ve Hamilton’u görevden alır. Süper güç Müttefikleri ile birlikte hasta adamın (Osmanlı Devleti) önünde dize gelir. Müttefikler geceleri gizlice çekilirler. Türklerin şüphelenmesini engellemek için ara sıra top atışı yaparlar. Türkler insanüstü çabalarının sonucu birçok kayba rağmen vatanı savunurlar. Sonunda zafer Türklerin olur.
Dağın Öteki Yüzü
Roman / Erendiz Atasü
Vicdan 1910 Selanik doğumlu, Birinci Dünya Savaşında yoksul düşen ve babasını kaybeden bir ailenin kızıdır. Önce parasız yatılı okulda okur, daha sonra burslu sınavı kazanarak İngiltere’ye gönderilir. Nefise, 1909 Karaman doğumlu, Vicdan’ın arkadaşıdır. Burs sınavını kazanarak, o da İngiltere’ye gider. Nefise, girdiği ortama çabucak ayak uydurur. Vicdan ise böyle değildir. İstanbul’a geldikten sonra üç kardeş Vicdan, Reha ve Burhan yatılı okullara verilir. Annesi de bu arada ikinci evliliğini yapar. 1942 yılında Nefise, pankreas kanserinden ölür. Kardeşi Burhan yakışıklıdır. Reha uysal, duygulu fakat bunu belli etmeyen biridir. İkisi de subaydır. Burhan, subaylıktan istifa eder. Hukuk okur ve avukatlık yapar. Reha ise, istikrarlı hareket etmez. Genç yaşta ve ordu içinde gördüğü sıkıntılar onu çok etkiler. Yaşadığı sıkıntılara dayanamayarak, karısını ve iki çocuğunu geride bırakarak intihar eder. Cumhur, Vicdan’ın üvey kardeşidir. Cumhur, Kore Savaşı’na gider. Vicdan, endişe ve merakla bekler. Sürekli mektuplaşırlar. Raik, Trabzon’un bir taşrasındandır. O da İstanbul’da parasız yatılı okullarda okur. Çocukluğu hep savaş yıllarında geçer.
Dertli Dolap
Öykü / Nezihe Araz
Yazar, Yunus Emre’yi konu aldığı kitabında şöyle der: “Yunus Emre’yi annemin büyükannesi Bülbül hanımın, beşiğini sallarken bana söylediği Yunus deyişlerinden tanıdım. O gündür bu gündür tatlı birlikteliğim devam ediyor. Yunus Emre, insanoğluna; kurtuluşa, huzura, sevgiye ve birliğe götüren gücü; koşullar ne olursa olsun, kendi içinde, kendi birikiminde araması gerektiğini şiirsel bir ustalıkla anlatmaya çalışan kişidir. Yunus Emre’nin, aydınlatıcı, umut veren dost eli, 2000’li yıllarının eşiğinde kuşku ve hatta korku içinde bekleşen çağımız insanlarına bu duygularla uzanmıştı. Onun bu niteliklerini tanıtmakta ve tanımakta sayısız yararlar var ve Dertli Dolap bunun için yazıldı.”
Dönüş
Roman / Hasan Kayıhan
Necmiye on yedisinde beyaz bir gül goncasıdır, Yörük Musa’ya sevdalı bir diğer gül goncası da Zaruhi’dir. Sarıkamış’ın buz cehenneminden kurtulup bir bostan kulübesine sığınan on yaralı asker ve ölüm kusan Rahip Arşak Çetesi... Basılan köyler, camilere doldurulup diri diri yakılan insanlar, Kızkardeşler Kuyusu’ndan yükselen iniltiler... İnsanlar, acılara dayanamaz ve doğdukları toprakları terk edip uzaklara gider. Aradan yıllar geçer ve bir gün geriye dönerler; hiçbir şeyin değişmediğini, üstelik insanların daha da yozlaştıklarını, arsızlık ve hırsızlıkta birbirleriyle yarıştıklarını görürler. Eser, küçük bir kasabada tehcir öncesi dönemde yaşanan olayları anlatır.
Fikrimin İnce Gülü
Roman / Adalet Ağaoğlu
Yazar, bu romanında insanlardaki yabancılaşmayı ve içe yolculuğu anlatıyor. Eser, İşçi Bayram’ın bir gününün hikâyesini konu alır. Sınıfının ve konumunun bilincinde olmayan Bayram’ın “Bayram Bey” olma çabası yansıtılır. Bayram’ın bal rengi Mercedes’i ile ilişkisi, Kapıkule’den başlayıp köyünde hazin bir şekilde sona eren yolculuk boyunca verilir. Yolculuk aslında bir semboldür. İnce Gül Bayram’ın büyük düşüne giden yolculuk, bir anlamda Almanya’da yazgılarına ve küçük hesaplarına terk edilmiş insanların ortak hikâyesidir.
Gece
Roman / Bilge Karasu
Dört bölüme ayrılmış olan romanda birbirleriyle bağıntısı örtük olaylar ve kişiler görülür. Romanın ilk bölümünde N. olarak adlandırılan roman karakterinin, “Gecenin İşçileri”nin ve “Düzeltmen”in ön plana çıktıkları görülür. “Gecenin İşçileri”, gecenin olmasını arzulayan, bununla da yetinmeyip gecenin erken gelmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunan insanlardır. Bu kişilerin, insanlara verdikleri herhangi olumlu bir mesaj söz konusu değildir. Bunun aksine bu kişiler, yaşadıkları toplum bireylerine korku salmak, onları öldürmek, yaralamak gibi son derece kaotik sonuçlara sebep olurlar. Metnin ikinci bölümüne söylev havası hâkimdir. Dünyanın görünümü irdelenir. Arkadaşlarımızın, yakınımızdaki insanların aynı zamanda düşmanlarımız da olabileceği söylenir. Romanın üçüncü bölümde ön plana çıkan kişi, O’nun eski sevgilisi olan Sevinç’tir. Dördüncü ve son bölümde Sevinç ile N’nin etrafında meydana gelen çeşitli olaylarla birlikte gizli yapılanmanın çeşitli faaliyetleri görülür.
Git Kendini Çok Sevdirmeden
Roman / Tuna Kiremitçi
Arda Akad 40 yaşlarında, bir diş doktoru ile evli, İstanbul’da yaşayan bir kadındır. Bir trafik kazasında oğlunu kaybeden Arda, Eskişehir’deki annesinin yanına gelir. Ardanın İstanbul’daki bir kolejde okuyan, Fırat adında bir kardeşi vardır. İçine kapanık bir genç olan Fırat’ın sorunu kendisinden hamile kalan kız arkadaşıdır. İki kardeş çözüm bulmak için İstanbul’a giderler. Amaçları İstanbul’da doktor bularak çocuğu aldırmaktır. Burada Fırat’ın arkadaşı Ertuğrul’un evinde kalırlar. Fırat sorunun çözümü için uğraşırken Arda da İstanbul’u dolaşır. Bu esnasında eski arkadaşı Şule ile karşılaşır. Fırat’ın kız arkadaşı çocuğu aldırıp yurt dışına gitmek istemektedir. Bu durum Fırat’ın canını sıkar, Arda kızdan şüphelenmeye başlar. Ertuğrul’dan kızın adresini alır ve Şule ile birlikte kızın evine giderler. Kızı sorguya çeken Arda, kardeşi Fırat’ın kullanıldığını anlar. İstanbul’da Arda ile Ertuğrul arasında bir yakınlaşma olur. Arda daha sonra Ali adlı bir diş doktoru ile evlenir ve bu evlilikten çocuğu olur. Fakat bir trafik kazasında çocuğunu kaybeder. Sıkıntılarından kurtulmak için de annesinin yanına, Eskişehir’e gelir. Ertuğrul da sonra Eskişehir’e gelir. Ertuğrul’un Kanadalı bir kadından Dünya isimli bir kızı vardır. Ertuğrul, annesini trafik kazasında kaybeden kızının daha iyi yetişmesi amacıyla Arda’ya vermek istemektedir. Arda bu teklifi kabul eder ve İstanbul’a doğru hareket ederler.
Gül Yetiştiren Adam
Roman / Rasim Özdenören
Kurtuluş Savaşı sonrasında olup biten bazı gelişmeler çok kişiyi üzmüştü. İşte onlardan biri “Gül Yetiştiren Adam” susmuş, kendisini evine hapsetmiştir. Dışarıdaki hayatı, değişimi kabullenmemiş; bundan dolayı dışarıya elli sene çıkmamıştır. Bahçesinde güller yetiştiren bir adam ve dışarıda çılgın, arsız, maddeci bir hayatı soluyan insanlar... Değişim, bir sel gibi gelmiştir. Gül Yetiştiren Adam, evinin bahçesinde yapıp ettikleriyle bu değişimi “evine” sokmaz, direnir. Gülleriyle beraber yıllarca devam eden bir protestodur bu. Güzel kokuyu peygamberimiz severdi diyerek bahçesinde güller yetiştirir. Gül Yetiştiren Adam, romanın bir yerinde kendisini de eleştirir. Yanlış yaptığını, dışarıyı ihmal ettiğini söyler. Sitare, Çarli, Zelda, Tansel, Yavuz öne çıkan kahramanlar… O dönem kelimenin tam anlamıyla bir “yabancılaşma” yaşanmaktadır.
Her Gece Bodrum
Roman / Selim İleri
Bodrum’a tatil yapmaya giden bir grup arkadaş... Ana karakterler Cem, Murat ve Tarık. Daha sonra bu gruba bir gemi kaptanı olan Haydar, eğitimli ancak sırf denize meraklı olduğu için Haydar’ın yardımcılığını yapan Kerem ve Haydar’ın sosyetik sevgilisi Betigül de katılır. Son olarak Muratların arkadaşı Ahmet, onun mektuplaşma yoluyla tanıştığı İngiliz sevgilisi Katherine ve Ahmet’in bekâr ablası Emine da gelince grup tamamlanmış olur. Cem, sonradan dâhil olduğu Murat ve Tarık arkadaşlığına uyum sağlamakta zorlanır. Emine ise 30 yaşına yaklaşmış olup hâlâ bekâr olmasından dolayı üzüntü içindedir, diğer bir sıkıntısı ise önce ona ilgi gösterip ümit veren yakışıklı Kerem’in daha sonra kendisiyle dalga geçer gibi onu bir kenara atmasıdır.
Hilali Görünce
Roman / Sevinç Çokum
Eserde Türk dünyasının Kırım’la ilgili bir dilimi ele alınır. 1853–1856 Kırım Savaşı münasebetiyle Osmanlı Kırım yakınlaşması sırasında, Nizam Bey’in kendi toprağına tutunma çabası işlenir. Nizam Bey’le birlikte eserin diğer kişileri Arslan ve Giray Beyler, Şirin Gelin, anlatıcı Felekzede Arif Çelebi. Romanda Nizam Dede ve çevresindekilerin verdiği mücadelede karşı güç olan Ruslar Gregoroviç karakterinde canlandırılır. Gregoroviç kibirli, zengin, zevk ü sefaya düşkün bir insandır. Kitaba isim teşkil eden “Hilal’i Görününce” şu anlama gelmektedir: Eğer bir devlete karşı savaş açma düşüncesi varsa bunun için bir işaret hilalin görünmesi gerekir. Hilal görününce yani Allah’ın izniyle düşmana karşı harekete geçilir.
Huzur Sokağı
Roman / Şule Yüksel Şenler
Bilal yakışıklı ve dinine bağlı, Huzur Sokağı’nda yaşayan bir gençtir. İstanbul Kimya Fakültesinde okumaktadır. Bilal dersini yaparken yosun gözlü, gümrah saçlı, bembeyaz tenli çok güzel bir kız görür ve Feyza’ya âşık olur. Feyza’nın dadısı Bilal’e kızın yanlış bir seçim olduğunu söyleyince Bilal de evlenmekten vazgeçip Bursa’dan dindar bir aileden gelen tesettürlü bir kızla evlenir. Feyza ise onların evlenmesine öfkelenir. Sonra Feyza, Selim adında bir Yüksek Mimarla evlenir ama mutlu değildir çünkü Bilal’i sevmektedir. Feyza bir süre sonra namaza başlar. Kocasından da ayrılır. Yanında kızı Hilal ve dadısı vardır. Bilal Feyza’nın hayatını öğrenince hemen evlenmek ister çünkü karısı ikinci çocuğu doğururken ölür. Ancak Feyza’ya ulaşamaz. Hilal’in annesi hastalanır ve onu Doktor Nazım’ın yazıhanesine getirir. Orada 1 ay kalırlar ve burada Nusret’le tanışırlar. Nusret, Bilal’in oğludur. Doktor Nazım, Nusret’e Hilal’i ister ve nişanlanırlar. Selim Feyza’ya çektirmek ister. Ona iftira atar ve Nusret tutuklanır. Feyza damadın adını temize çıkarmak için Selim’in telefon konuşmalarını Hatice Teyze yardımıyla kayda alır. Mahkeme günü koridorda Bilal’le karşılaşır. Ama bu buluşma uzun sürmez. Tanıklık ederken Selim’in adamları tarafından bir anda vurulur.
Hüzünle Bazı Günler
Öykü / Özcan Karabulut
Eserde 1980 öncesinin çalkantılı, huzursuz dönemi, tutuklanmalar, genel grevler, ölümle anlatılmakta. Aşklarını bile ürkerek, yarım, eksik yaşamış bir gençliğin yaşam öyküleri yansıtılmakta. Kırık umutlar, umutsuz bekleyişler öykünün temel konusunu oluşturmakta.
Issızlığın Ortasında
Roman / Mehmet Eroğlu
Romanda Ayhan’ın, Kıbrıs’ ta katıldığı savaşta yaralanıp 1975 Ocak ayında, kafasında geçmişi ve varoluşuyla ilgili sorularla Ankara’ya geri dönüşü anlatılır. Ayhan, 1971’de ortadan kaybolan çocukluk ve gençlik arkadaşı, siyasi eylemci Zafer’i aramak üzere tekrar yollara düşmeden önce bu kentte iki ay geçirecek ve bu süre içerisinde, kendisinden oldukça farklı bir kadın olan Ferda’yla tutkulu bir aşk yaşayacaktır. Romanda, Ayhan adlı roman kahramanın etrafında gelişen olaylar yoluyla Türkiye’nin 12 Mart dönemi ve savaş, cinsellik, kahramanlık, yokluk ve pişmanlık gibi kavramlar sorgulanmaktadır.
İki Yeşil Susamuru
Roman / Buket Uzuner
Nilsu daha genç kızlığa adım atarken anne ve babası ayrılırlar. Annesi o zamanlar yeni tanıştığı bir ressamla beraber olmaya başlar. Doktor olan babası ise annesinin onu aldatmasını kaldıramaz, bunalıma girer. Daha sonra kendisini toparlayarak Selen adlı genç bir mimarla yaşamaya başlar. Nilsu; Selen’i hayatında önemli bir örnek olarak görmektedir. O zamanlar Nilsu’nun hayatına Amerikalı bir öğretmen girer, tuhaf bir adam olan Mike intihar takıntısı olan biridir. Bu hayatta yaşamına yeni giren Teoman duyarlı romantik ve sevecen erkek karakterini kaybetmeyen biridir. Teoman kendisini yeşil bir susamuru olarak tanımlar. Teoman ile tanışmaları yeşil partinin kuruluşu ile başlar. Nilsu ile beraber olmaya başlarlar. Teoman’ın annesi belirsiz bir nedenden dolayı intihar eder.
İstanbul Hatırası
Roman / Ahmet Ümit
Sarayburnu’nda bir ceset bulunur. Cesedin avuçlarında antik bir pere vardır. Cinayet araştırılmaya başlandığında ellerinde eski Bizans sikkeleri bulunan kişilerin tek tek öldürüldüğü görülür. Komiser Nevzat yalnız yaşayan, zamanında eşini ve kızını suikast sonrası kaybeden biridir. Cinayeti araştırma görevi verilen komiser ilk olarak sikkeleri araştırmaya başlar ve ortaya o döneme ait mükemmel bir İstanbul tarihi çıkar. Araştırmaları sürdürürken ikinci cinayet de işlenir. Bu kez ceset Çemberlitaş’ta bulunur ve maktulün elinde Konstantin sikkesi vardır. Ardından cinayetler tek tek gelmeye başlar. Hepsinin ortak bir noktası vardır. Sikkeler. Bir tarafta Komiser Nevzat ile Rum kadının aşkı, diğer tarafta komiserin yardımcıları olan Ali ile Zeynep’in aşk hikâyeleri de anlatılır.
İsyan Günlerinde Aşk
Roman / Ahmet Altan
Romanda anlatılanlar; Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki en önemli olaylardan birinin, 31 Mart olayının çevresinde gelişir. Yazar; 31 Mart Vakası olayını yaratan koşulları, olayın yaşandığı günleri, olay sonrası ülkenin, özellikle İstanbul’un geçirdiği çalkantılı, karmaşalı dönemi anlatırken, olayın perde arkasının bilinenden farklı olduğunu öne sürer. Olay, 1909’un İstanbul’unda, 8-9 aylık bir süreçte, İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra başlayıp 31 Mart olayını da içine alan bir dönemde geçer. Güzeller güzeli Mehpare, inanılmaz etkileyiciliğiyle Şeyh Efendi, Şeyhin yıllarca görmediği kızı Rukiye, Çerkez güzeli Hediye, erkekleri kendine tutsak eden Dilara ve yakışıklı Ragıp Bey, mutsuzluğa mahkûm Hikmet Bey, gencecik, toy Dilevser, kendi içinde tutarsız İttihat ve Terakki Cemiyeti, birbiriyle kavgalı alaylı ve okullu askerler ve kişiliği üzerindeki çelişkili görüşler bugün bile netlik kazanmamış bir padişah: Abdülhamit. Bütün bunlar, aşkla ve isyanla yoğrulmuş bu romanın başkişileridir.
Kafamda Bir Tuhaflık
Roman / Orhan Pamuk
Bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul’daki hayatları anlatılır. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu’dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez.
Kalan
Roman / Leyla Erbil
Başkarakter Lahzen İstanbul Fener’de büyümüş, çocukluğu; ablası, annesi ve nefret ettiği annesinin sevgilisi ile geçmiştir. Romanda daha çok aile, çocukluk anıları rehberliğinde Türkiye tarihini de içeren, daha sonra sürgün edilmiş Rum, Ermeni ve Yahudi dostlar, komşular, ilk aşk, devrim hayali, sanatçı ve kadın olarak birey olma zorlukları var. Bütün bunlar anlatılırken iç ses de olaylara eşlik ediyor. Son bölümde ise iç ses yazıya hâkim oluyor ve karakterin söylemek isteyip söyleyemedikleri ortaya konulurken bir türlü ayrılmayı başaramadığı kocası Sabit ve birlikte yaşamayı istediği sevgilisi Zeyyat ile konuşmaları var. Yaşamının çaresizliğini kabullenmiş ama yine de hayal kurarak veda ediyor Lahzen.
Karanlıkta Mum Işığı
Roman / Mustafa Necati Sepetçioğlu
Eserde II. Dünya Savaşı sonrası ülkede demokrasi ve ekonomi adına yaşanılan sıkıntılar ve karanlık dönem işlenir. Romanda özellikle 1946’da yapılan seçimlerin hileli oluşu üzerinde durulurken halkın İsmet İnönü’ye ve Menderes’e bakışı da verilir; dönemin gerek demokratik açıdan gerekse ekonomik açıdan karanlık bir dönem oluşu vurgulanır. Bu dönemin karanlığını aydınlatan ise vakıflardır. İnönü Dönemi’nde çok partili hayata geçişte yaşanılan antidemokratik davranışların toplum üzerindeki olumsuz etkisi Temir Hoca Vakfı aracılığıyla yansıtılır, İsmet İnönü’nün laiklik adına vakıflara olumsuz bakışı ve yaşanılan sıkıntılar da gözler önüne serilir.
Kardelen
Roman / Öner Yağcı
12 Eylül dönemini konu alan eserde bir kız çocuğunun direnişi ve 12 Eylül dönemiyle hesaplaşması anlatılır. Bu ilginç hesaplaşma bir yandan sarsarken, bir yandan da insana olan umudun ve güvenin hiçbir zaman tükenmeyeceği duygusu yaşatır. Çocuksu bir bakışla 12 Eylül döneminde yaşananlar irdelenmektedir.
Katre-i Matem
Roman / İskender Pala
Roman, müzayededen alınan elyazması bir kitabın hikâyesi olarak başlar. İstanbul bu romanda, karmaşası, heyecanı, isyanları, kalabalığı ile lalelere bürünür. Öyle ki lale sadece bir çiçek değil, bir yaşayış tarzı, estetik bir tavır, kültürel ve tarihsel bir birikim olarak İstanbul’u hatta tüm Osmanlı’yı çevreler. İstanbul, doğal tüm güzelliklerinin, mimari şaheserlerinin tarihî debdebesi ile beraber lalezarlara, lale yarışlarına, lale şiirlerine bezenir; lalelerin şehri, renklerin şehri, yaprakların şehri haline dönüşür. Sevdiğini, aşklarının ilk gecesinde kaybeden Şahin’in macerasını anlatan roman, bu kaybın ardındaki esrarı çözmek için külhanlara, tomruklara, lalezarlara ve hatta Osmanlı sarayına kadar gider. Cinayetlerin gölgesiyle giderek gizemli bir hâl alan olaylar Lale Devri’ne nihayet veren Patrona Halil İsyanının yakıcı siyasal çalkantılarıyla birlikte yavaş yavaş çözülmeye başlar.
Kıyam
Roman / Durali Yılmaz
Romanda Babailer ayaklanması anlatılır. Baba İlyas, Baba İshak ve Hacı Bektaş yaşadıkları olayları bizzat kendi ağızlarından anlatırlarken Baba İlyas’ın torunu Elvan Çelebi de, bu olayı konu alan ’Menâkıb-ı Kudsiyye’sini niçin yazdığını açıklar. 1240 yılına gelindiğinde, Anadolu’da sıkıntı doruğa çıkmıştır. Moğolların önünde kaçan Türkmenler, Anadolu’ya yığılmış; Selçuklu tahtında oturan genç ve tecrübesiz Sultan Gıyasettin, kendi eğlence dünyasına dalmış, devletin aslî unsuru Türkmenler, adeta dışlanmıştır. İşte bu hengâmede her biri efsaneleşmiş bir eren olan Türkmen Babaları bir umut ışığı olarak görünür. Sonunda 1240 yılı sonbaharında, Baba İlyas’ın halifesi Baba İshak’ın önderliğinde Türkmenler, saraya karşı ayaklanırlar. Sarayın gönderdiği kuvvetlerin üst üste yenilgiye uğramaları, Türkmen Babalarını iyiden iyiye efsaneleştirir. Müslüman askerlerin Türkmen Babalarına sempatiyle bakmaya başlamaları üzerine Saray, paralı Hristiyan askerlerini, Babailer üzerine gönderir. Malya ovasındaki savaşı bir taktik hatası sonucu kaybeden Türkmenler, kılıçtan geçirilirler.
Korsan Çıkmazı
Roman / Nezihe Meriç
İki iyi arkadaş olan kızların çocukluk dönemi, babalarının memuriyeti sebebiyle Anadolu’da geçer. 1930’ların, 40’ların Türkiye’si… İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kalmayı başarmış olsak da, savaş korkusu ve yokluk her yeri sarmış durumda. Kızlar, ortaokul ve liseyi okumak üzere, Meli’nin bir akrabasının yanına, Neyyire Hala ile Mahir Amca’nın yaşadığı bir Orta Anadolu kentine gelirler. Onların evinde, tüm yaşamlarına yön verecek olan ilkelerle, dürüst, çalışkan, aydın insanlar olarak yetiştirilirler. Üniversiteyi okumak üzere İstanbul’a gelen Meli ile Berni, bu iki aydın insan sayesinde, kendi ayakları üzerinde durabilen, modern, idealist birer bireye dönüşmüşlerdir. Zor bir dönemde, mutlu, masalsı bir çocukluk geçirmiş iki kız çocuğunun idealist iki genç kadına dönüşme hikâyesi anlatılır. Berni’nin kocası ve çocuğuyla birlikte yaşadığı Korsan Çıkmazı’ndaki ev; iki genç kadın için bir huzur ülkesine, bir sığınağa dönüşür.
Küçük Dünya
Roman / Emine Işınsu
Kendi küçük dünyasında, annesinin baskısını üzerinde fazlaca hissederek yaşamaya çalışan Nur, üniversiteyi bitirir bitirmez kendisini çok seven Ferit ile evlenir ve Şanlıurfa’ya gelin gider. Şehrin otantik ve mistik havası Nur’u çok etkiler. Örf ve âdetlerin fazlaca hayata tesir ettiği bu şehirde yer yer daralmaktadır. Bu arada kocasının arkadaşı Murat’la iyi bir arkadaşlık kurar. Bu arkadaşlık zamanla aşka dönüşür. Ancak hiçbir zaman kelimelere dökülmeden yaşanan bir aşktır bu.
Metal Fırtına
Roman / Orkun Uçar
On iki askerden oluşan öncü gözetme timinin başındaki Üsteğmen Alper en önde koşar. Yine helikopter sesleri gelmeye başlamıştır. Serdar, G3’ünü alarak ateş açmaya başlamıştır, üsteğmen de ateşlemeye başlar ve biraz sonra sesler kesilir ve oradan ayrılırlar. Harekete geçen zırhlılarsa çok uzakta Amerikan gözetleme uçakları tarafından anında tespit edilmiştir. En baştaki zırhlıda Binbaşı Haşim Eralp vardır. Telsizden emir verir, zırhlılar harekete geçer, bombardıman başlar. Günler geçmiştir artık. ABD Savunma Başkanı “Donalt Rumsfeld” bakanla konuşmak ister. Derken kapıda Genelkurmay Başkanı “Howord Strike” görünür. “Sayın Başkan; Metal Fırtına operasyonu başlamış bulunuyor.” der. Irak’tan başlayarak ülkemize girmişlerdir, yavaş yavaş şehirlerimizi etkileri altına almışlardır, Ankara’ya kadar ulaşmışlardır, Anıtkabir’i bombalamışlardır. İstanbul’a ulaşırlar… Helikopterle Boğaz Köprüsü’nü vurarak Asya ve Avrupa’yı ayırırlar ve İstanbul’u ele geçirirler.
Nar Ağacı
Roman / Nazan Bekiroğlu
Otuz yıl önce verilen mektupta sadece selam ve adres vardır. Taht-ı Sülayman’dan gelir. Torun; dedesini araştırmaya karar verir. Tebriz’e gider. Beyzat Amca’ya sorar. Dedesi Settarhan halı ticareti yapan bir aileden gelir. Taht-ı Süleyman’dan Trabzon’a düşüvermiştir dedesinin hikâyesi. Settarhan, Azam adında bir halı dokuyucu kıza âşık olur. Babası bunu anlar ama önce Yezide gitmesi gerektiğini söyler ve dönüşte nişan yapacaklarına söz verir. Azam’ın bunlardan haberi yoktur. Halıları teslim eder fakat Zerdüşt ağasının halısı kalır. Piruz Settarhan’ı misafir eder ve ikisi çok iyi arkadaş olurlar. Settarhan Piruzu Taht-ı Süleyman’a davet eder. Piruz daveti kabul eder ve gelir. O anda Piruz Azam’a, Azam da Piruz’a âşık olur ve ikisi birlikte Tah-ı Süleyman’dan kaçarlar. Settarhan bir tekneye binerek Trabzon’a gelir. Çay ocağında bir gün ocağın sahibi onu Zehra ile tanıştırır. İkisi de birbirine âşık olurlar. 1912’de Balkan Harbi seferberliği ilan edilir. Savaş Trabzon’a kadar genişler. Büyük Hanım, Zehra ve yardımcısını alarak Samsun’un yolunu tutar. Bolşevik ihtilali ile bütün birlikler geri çağrılır, Trabzon kurtulur. Trabzon’a vardıklarında evlerine koşarlar fakat ev bıraktığı gibi değildir. Nar ağacı dalları bahçe duvarına sarkmıştır.
Özlem Yokuşları
Roman / Yahya Akengin
Doğu Karadeniz’in bir köyünde çobanlık yapan Mustafa okumak istemekte ancak babası buna izin vermemektedir. Dersleri kötü olan Halil’le İstanbul’a kaçarlar. Mustafa okuyacak, Halil ise çalışıp para kazanacaktır. Mustafa’nın inşaatta çalışan Temel Ağabeyinin evine yerleşirler. Bir süre sonra babası köyden onları takip eder ve İstanbul’a gelerek onları köye götürür. Mustafa azmeder, okur ve öğretmen okulunu kazanır. Daha sonra mühendis olur ve doçentlik yapar.
Puslu Kıtalar Atlası
Roman / İhsan Oktay Anar
Arap İhsan, bir denizcidir. Alibaz adında bir çocuğu esir almıştır. Alibaz ve İhsan İstanbul’a gelirler. Orada Arap İhsan’ın yeğeni Uzun İhsan’ı ve oğlu Bünyamin’i ziyaret ederler. Daha sonra Arap İhsan bir hesabını görmek için Kubelik adında eski bir köleyi aramaya çıkar. Çok geçmeden Arap İhsan, Kubelik’i bulur ve ondan elindeki kitabı tercüme etmesini ister. Bünyamin lağımcı ocağına yazılır ve evden ayrılır. Uzun İhsan, Alibaz’ı bir mahalle mektebine yazdırır. Alibaz mahalledeki arkadaşlarıyla bir çete kurar ve o çetenin başı olur. Bir gün Uzun İhsan’ın yeniçeriler tarafından yaka paça götürüldüğünü gören Alibaz çok sinirlenir ve savaş ilan eder. Savaşın ardından Bünyamin İstanbul’a geri döner fakat babasını evde bulamaz. Zavallı Uzun İhsan Efendi’nin gözleri oyulmuş, kulakları kesilmiş ve bir dilenciye satılmıştır. Bunun üzerine Bünyamin dilencilerin arasına sızar. Amacı babasını kurtarmaktır. Nihayet babasını bulan Bünyamin’in sevinci uzun sürmez. Babası onu bir varile koyup ağzını kapatmasını söyler. Bünyamin çaresizce kendine denilen şeyi yapar. Bir süre bekler fakat babası varilden çıkmaz. Bunun üzerine varilin kapağını açmaya çalışır fakat etraftan bu hareketi görüp de gelenler Bünyamin’i oradan kovalar.
Ruh Hastası
Roman / İsmail Güzelsoy
Gazeteci Kürşad, yayın yönetmeni Burhan Hoca’nın isteği üzerine dönemin iki tanınmış romancısıyla görüşmeye gider. Selim Özkul ile röportaj yapması mümkün olur, ancak Edip Us ortalıklarda görünmeyen, yüzünü okurlardan saklayan gizemli biri olduğu için ona ulaşamaz. Selim Özkul’un röportaj sırasında naklettikleri de aslında oyunun bir parçasıdır. Bu oyun, sadece titizlikle belirlenen birkaç kişiye oynanır ve kuralları koyanlar Selim Özkul, Burhan Hoca ve Ayhan’dır. Diğer bütün okurlar piyasaya çıkan standart kitapları okurken, belirlenen adaylar “hipnotik kitaplar” diyebileceğimiz kitaplarla her şeyden habersiz oyuna dâhil edilir. Ben anlatıcı olan gazeteci Kürşad, böylesi bir kumpasın içinde olduğunu ancak romanın sonunda, Selim Özkul’un bıraktığı mektup sayesinde öğrenir.
Son Ada
Roman / Zülfü Livaneli
Darbeci bir başkan, emeklilik yıllarını geçirmek üzere, herkesin her şeyiyle hoşnut olduğu cennet bir adaya yerleşir. Başkan, yıkıcılık potansiyelini, geçmiş politik gücünden de yararlanarak kullanmaya kararlıdır. Bu doğrultuda tüm adayı etkileyecek müdahalelere girişir. Ada halkını; adaya teknolojiyi getireceğini, adayı turizm bakımından geliştireceğini, adayı zengin bir bölge yapacağını söyleyerek etkilemeye çalışır. Sonuç tam bir fiyaskodur. Ekolojik denge altüst olur. Romanı anlatan, sevgilisi Lara ve yazar olaylara engel olmaya çalışsalar da bir türlü bunu başaramazlar aksine ada halkı tarafından dışlanırlar. Hatta yazarın askeri hapishaneden firar etmiş siyasi bir mahkûm, bir rejim düşmanı olduğu anlaşılır ve tutuklanır. Artık Başkan’ın yapabilecek bir şeyi kalmaz ve adayı terk etmeye karar verir. Adayı terk edeceği sırada Lara ile aralarında tartışmalar başlar ve tam bu esnada bakkalın oğlu bağırarak başkanın üzerine atlar ve Başkan ile birlikte uçurumdan düşerek parçalanırlar. Başkan ve bakkalın oğlu ölür. Başkan’ın cenazesi büyük bir törenle defnedilir. Bakkalın oğlu ise terörist olarak halka lanse edilir. Ada halkı ile martılar arasındaki savaşı martılar kazanır.
Sevgili Arsız Ölüm
Roman / Latife Tekin
Huvat, Alacüvek köyünde hatırı sayılır kişilerden biridir. Şehre her gidişinde köye yeni bir şey getirir. Köydekiler ona tepki gösterirler, gâvur icatları getirdiğini söylerler. Huvat inanmayanları şehre götürür. Şehre giden bir daha geri dönmez. Huvat’ın karısı Atiye Dirmit adında bir kız doğurur. Bu kız doğduğundan itibaren garip davranışlar göstermektedir. Tulumbayla konuşur, öğretmen yokken okula gider… Atiye bunların hepsini Cinci Memet’ten kaynaklandığını düşünür. Huvat’ın büyük oğlu Halit, bir kıza sevdalanır. Babası daha bıyıkları kararmadan Halit’i Zekiye’yle evlendirir. Huvat bir gün Alacüvek‘in adının değiştirilmesini ister. Köyün yeni adı Akçalı’dır. Huvat çoluk çocuğu alıp şehre yerleşir. Şehre yerleştiklerinden itibaren aksilikler yakalarını bırakmaz. Evin büyük oğlu Halit işe yanaşmaz. Çalışma konusunda tek hevesli Seyit’tir. Eve ekmeği o getirmeye başlar. Mahmut’la Dirmit okula devam etmektedirler. Mahmut’un okumakta gözü olmadığı için türlü işlerde çalışır. Çocukların çalışmasını fırsat bilen Huvat kendini iyice bırakır, elinde dini kitaplarla gezinir. Bunu gören Atiye kendini yataklara atar.
Şu Çılgın Türkler
Roman / Turgut Özakman
Osmanlı’nın imzaladığı Sevr antlaşmasıyla yurdu parçalanmış, toprakları satılmış; saltanat koltuğu uğruna sömürgecilere peşkeş çekilmiş bir halk vardır. Ama her şeye rağmen bu halkın küllerinden yeniden doğmasını sağlayan biri vardır, Gazi… Ve bu zaferi Atatürk’le birlikte var eden İsmet Paşa, diğer komutanlar, erler, akıncılar, vekiller, köylüler, direnişe yardım için ayağındaki tek çorabı yıkayıp veren Deli Battal gibiler, kağnılarıyla cephane taşırken yolda ölen ya da doğuran Elifler, yaşadığı rahat hayatı bırakıp cephede gönüllü hemşire olan Nesrinler vardır. Eserde Kurtuluş Savaşı mücadelesi anlatılır.
Taif’te Ölüm
Roman / Hıfzı Topuz
Mithat Paşa, Batı’daki aydınlanma düşüncesi, Fransız Devrimi ve özgürlük mücadelesinden etkilenmiş bir avuç aydınla birlikte, beş yüz yıllık bir imparatorluğun artık köhnemiş zihniyetini değiştirmeyi ve çağdaş bir yönetim anlayışı getirmeyi amaçlamaktadır. Sultan Abdülhamit, Meşrutiyeti ilan etme sözüyle tahta geçmiştir. Giderek artan baskıcı bir yönetimle bütün ipleri eline almaya ve kendine karşı çıkan sesleri susturmaya kararlıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş arifesinde bu iki güç karşı karşıya gelir ve Türk tarihinin en gerilimli mücadelelerinden biri yaşanır.
Taş Bina ve Diğerleri
Öykü / Aslı Erdoğan
Taş Bina ve Diğerleri’nde yer alan hikâyelerde bilinç ve bilinçaltının derinliklerini edebî eserin önemli unsurlarından olan mekândan da yararlanılarak sunulmuştur. Hikâyelerde kahramanların acılarını, yaralanmışlıklarını, yalnızlıklarını barındıran “Taş Bina” bir metafor olarak anlatımı güçlendirmektedir. Kitaptaki öykülerde yazar; işkenceyi anlatıyor. Ama işkenceci ile işkence göreni değil, ele veren ile ele verileni alıyor odağına. Kahramanların ruh hâlleri, taş binanın yanı sıra orman, uçurum, nehir ve duvar gibi şiddeti ve ölümü hissettiren diğer unsurlarla da güçlendirilerek mekânın hâlleriyle sunulmuştur.
Uzun Hikâye
Öykü / Mustafa Kutlu
Ali dürüst, namuslu biridir. Münire isminde bir kızı sever fakat kızı ona vermezler. Ali kaçmayı önerir, Münire kabul eder. O günden sonra tren ile yolculuk yaparlar ve kader onları hangi durakta indirirse hayatlarına orada devam ederler. Mustafa 6 yaşındayken tren şefinin yardımı ile eski bir tren vagonunu eve çevirirler. Ali burada okulda işe başlar. Bir gün karısı hamile kalır. Fakat o gece Münire uyandığında Ali’yi göremeyince panikler ve fazla kan kaybından hayata veda eder. Bunun üzerine Ali oğlunu da alıp yeniden tren yolculuğuna başlar. Ali ve oğlu Mustafa yeni bir yerde yuva bulurlar. Ali, daktilosu ile Emin Efendi’nin kıraathanesinin bir köşesinde insanların dilekçelerini yazarak geçimini sürdürür. İşler ilerleyince yandaki boşluğa kulübe şeklinde bir dükkân yaparlar fakat belediye sorun çıkartır. Kanunsuz bir şekilde kulübeyi yıkarlar. Bunun üzerine Ali oğlunu da alıp yeniden yollara düşer. Yine kasaba kasaba dolaştıktan sonra Ali ve artık büyümüş olan Mustafa, bir kasaba kitapçı açarak hayatlarına devam ederler. Mustafa kasabanın savcısının kızına âşık olur. Baba da buna karşı çıkar. Mustafa vazgeçmeyince savcı Ali’yi gazetede yazdığı bir yazıdan dolayı tutuklattırır. Mustafa artık babasından uzaktadır ve sevdiği kızı da görememektedir. O da babasının yolunda gitmeye karar verir ve sevdiği kıza birlikte kaçmak için teklif götürür. Mustafa savcının kızını kaçırıp trene binerek gider.
Üstü Kalsın
Öykü / Cemil Kavutçu
Eserdeki hikâyelerin merkezinde tabiat ve hayvanlar var. Yazarın bu tercihini “Ruhsavar Topu” isimli hikâyesinde kahramanın ağzından okuyucuya aktardığı şu cümleyle anlıyoruz: “Biz doğayı küçümsüyoruz. Gözümüzün önünde duran kitabı okumuyoruz.” Kitapta sıradan hayatını renkli kılmaya çalışan bir memur, yazar olmaya çalışmakla kendine yeni bir sayfa açıyor. Başka bir hikâyede küçük bir taşla kırılan cam, kahramana bir tiyatro senaryosunu ilham ediyor. Hangi Dala Bakalım Baba, Karga Bayramı ve Piyes, bir kasabada gerçekleşen karga istilasını ve bu olaya şahit olmuş kişilerin farklı hikâyelerde, olayı kendi gözleriyle değerlendirmesini konu alıyor. Şehirdeki yalnızlık, mesai saatini dört gözle bekleyen memurlar, bir yazarın ruhsal çekişmeleri, dul bir kadının hayatla mücadelesi, taşralı bir gencin şehirde arafta kalması...
Yaz
Roman / Kürşat Başar
Küçük yaşlarda İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Murat yıllar sonra bir amaç için Kıbrıs’a gelir. Çocukluğunu, gençliğini ve ilk aşkını anlatmaya başlar. Hayata kayıplarla başlamıştır. Annesini hiç tanımaz; vefat etmiştir küçük yaşta. Babasının ise yaşayıp yaşamadığını bile bilmez. 1960’lı yıllar... Kıbrıs kaynıyordur. Rumlar ve Türkler savaş hâlindedir. İşte Murat’ın babası bu buhranlı günlerde ortadan kaybolur. 1964 yılında Larnaka Türk Bölgesi’nde (Murat’ın yaşadığı bölge) yaşayan ve yakındaki İngiliz üssüne çalışmaya giden 11 kişi bindikleri otobüsle birlikte kaybolur. Yılarca haber alınamaz. O 11 kişiden biri de Murat’ın babasıdır. Annesinden sonra babasını da kaybetmiştir. Ninesi ile beraber İstanbul’da yaşayan amcalarının yanına giderler. Amcası emekli bir memurdur. Gençliğinde siyasi olaylara karışmış hapis yatmış biridir. Murat’ın hayatında artık sadece kitapları vardır. Bir gün amcası hayatına son verir ve Murat’a koca bir kitaplık bırakır. Bundan sonra Murat’ın hayatı tıpkı amcası gibi kitaplar arasında geçer.
Yalan
Roman / Tahsin Yücel
Yusuf Aksu’nun Yunus Aksu ile yolları tesadüfi bir şekilde kesişir. Yunus; ak renge kara diyen, ters mantığı insanların dimağlarına enjekte eden, dur durak bilmeden alışılmamış düşünceler üreten, son derece dışavurumcu bir gençtir. Yusuf’la tanıştıktan sonra onu geri dönülmesi imkânsız boyutlarda etkiler. Eserde yanlışın kolay benimsenişi, yalanın içine battıkça çıkışın imkânsızlığı, geri dönüşün bir noktadan sonra başka yalanlarla katmerleşerek büyümesi işlenir. Geçkin yaşında yalanı ve yanlışı kabul eden Yusuf Aksu, dönüşü beceremez çünkü yalan artık toplum bireylerine mal edilmiştir. Etrafındakiler Yusuf Aksu’nun, dolayısıyla kendilerinin, küçük düşeceğini düşündüklerinden gerçeğin açıklanmasını engeller. Ama Anadolu’nun bağrından kopup gelen Cemile her şeyin farkındadır ve gerçekleri çekinmeden söyler.
Yeşil Bayır
Roman / Sulhi Dölek
Atay ve arkadaşları Yeşil Bayır Mahallesi’nde keyifli günler geçirmektedirler. Okul arkadaşları Hüseyin’in annesinin hasta olduğunu öğrenmeleri, mahallede yeni bir süreç başlatır. Yüreklerinde kabaran yardımlaşma isteğiyle yoğun bir çalışmaya girerler. Hatta zaman zaman tartışma yaşadıkları, Evren Sitesi’nde oturan çocuklarla dost olup onları bu çalışmaya katarlar.
Yüreğimi Sana Bıraktım
Öykü / Necdet Ekici
Akif ve arkadaşları büroda çalışmaktadırlar. Aniden postacı içeri girer Akif’e zarfını uzatır. Bu bir bayram kartıdır. Akif şehrin sessiz sokaklarında yürümeye başlar. Derken sahilde bir banka oturur ve derin düşüncelere dalar. Halası ve halasının kızı Esra kendilerine misafirliğe gelmişlerdir ve Akif ona karşı içinde büyük bir sevgi beslemektedir. Ancak ona bunu hissettirmemeye çalışır. Halası ve Esra üç gün sora giderler. Bu ayrılığın ardından Akif ve Esra mektuplaşmaktadırlar. Çoğu zaman Esra’nın mektupları cevapsız kalsa da Esra mektup yazmaya devam etmektedir. Sonunda Esra bu ilişkiyi bitirmeleri gerektiğini yazar. Ayrılmalarının gerekliliği Akif’in evli ve iki çocuk sahibi oluşudur. Aradan yirmi yıl geçer. Akif; Esra’nın vardığı ilk kocasının alkoliğin biri olduğunu, üstelik evli çıktığını ve her gün Esra’yı dövdüğünü, bir çocukla ondan ayrılınca, ihtiyar bir zengine vardığını, o da ölünce aç ve sefil üç çocukla sokağa bırakıldığını duyar. Akif sahilde oturduğu bankta kendine geldiğinde, kendi kendine fısıldanır: “Hey Esra! Bunca yıl sonra nereden esti bayram kartı yazmak? Kastın mı var yüreğimi yeniden tutuklamaya!”
YORUMLAR
Ne kadar eser var okuyacak. Fakat, çok da zor gerekli zamanı bulabilmek. Verdiğiniz eserlerden ilk kez duyduğum yazarlar da var bir hayli.
Metin Kaçan, kullandığı argo dille yeni bir tarz getirmişti Türk romanına ama kaybettik kendisini. Üzücü şeyler yaşadı, kötü bir ölümle ayrıldı aramızdan.
Anayurt Oteli'nin filmini izledim fakat, romanını okumadım. Postmodern roman öğelerinden dolayı hayli tavsiye edilen bir eser oysa. Yusuf Atılgan'ın "Evdeki" öyküsü çok aklımda kaldı.
Ayla Kutlu'nun "Sen de Gitme Triyandafilis" öykü kitabını çok beğenmiştim.
"Fikrimin İnce Gülü" Adalet Ağaoğlu'nun bu eserinin de filmini izledim.
Nazan Bekiroğlu'nun "Nun Masalları"nı şu günlerde okumayı düşünüyorum. Bir megakurmaca olarak önerilen bir eser. Postmodern Türk edebiyatının en önemlilerinden biri kabul ediliyor.
Mustafa Kutlu bir harika. Tük öykücülüğünün en iyi bir kaç kişisinden biri. Bana göre ilk üçe girer.
Latife Tekin'e çok ısınamadım nedense.
Zülfü Livaneli'ye ne sinema ne de yazarlık çok gitmiyor. Şarkı ve besteleri çok daha iyi.
İhsan Oktay Anar'ın "Puslu Kıtalar Atlası" romanını okumaya başladığımda öyle hoşuma gitti ki, non-stop bitirmiştim. Sonra tüm eserlerini okudum.
Orhan Pamuk, bence romancılarımızın en iyisi. Tüm romanlarını okudum. Ama en çok "Masumiyet Müzesi"ni sevdim. Arada Kemal'i hırpalamak istemedim değil.
Daha ne çok eser vardır kaçırdığım, hatta hiç duymadığım. Neyse, kaçırılan onca şeyle, hayat böyle bir şey işte.
Bu arada burada (Moskova) kar yağıyor.
Elinize, kaleminize sağlık.
Sağlıcakla,