- 830 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
VE AŞK
Düşümsüz aslında dönüşüme rağbet etmeyen hüznün katsayısı, bir hezeyana rağbet etmezken körüklenen o doğum sancısı.
Evrildikçe mesken tutuyoruz ve der top oluyoruz çömelen dizler kan revan içerisinde kalmasa da yürek tortusu iken, demli bir çayın koyultulmuş acımtırak ve esef yüklü buharı ile anbean düşüşe geçtiğimiz.
İmler tehdit etmekte ve ansızın çöreklenen mutlak bir sancı iken bertaraf etme ihtimalinin en edilgen tezahürü iken yanık kokusundan arda kalan düş bulutu.
Melekler hıçkırırken ve kıbleyi karartmaya meyilli anlık bir hüsran Tanrı’nın eşlik ettiği hayat gayemize serpiştirdiğimiz tohumsu bileşkesi hayal yüklü revnak miladı iken geçmişi demleyen ve her nasılsa geleceği boykot etmekle mükellef iken zebani.
Hiçliğin kırıntılarını toplamak ne mümkün ve ne gam, diyebilmek pek akıl karı olmasa da durduk yerde rest çekmektense kadere isli bir sabah çıkmak yollara…
Sevi dilinin pek de rağbet etmediği ki imler kadar tehdit yüklü iken atlas yorganımıza sarıldığımız yine de vazgeçişlerle esef yüklediğimiz hayal öbeği düş zinciri iken kıstırılmışlığın göreceli lanetindense sığınmak uzantısı iken mimlenmiş ömrün ve miadı dolmadan göstergeleri yok saydığımız o sarkaç iken en devingen belki de edilgen bir taarruza maruz kalıp peyder pey sönen aşkın ateşi.
Keşkelerin muhalif tınısı Tanrı’nın asla haz etmediği ve kırık tekeri siperde terk edilmişliğin yine de katran karası soytarı bir acı, söz birlikteliği etmişçesine kaşık çatlı bir sitem kadar da tüketen ama her nasılsa türediğimiz ve de tümlendiğimiz.
Sonsuzluğun haykırdığı en aykırı mihrap.
Birliktelik iken yine yüreğin sarnıcı.
Ve aşk, kıblede batmak bilmeyen bir güneş kadar güleç ve sıcak.
Dünlerden ibaretmişçesine kelamını esirgeyen gelecek ümidi.
An’dan bağımsız yine de ansızın dünü yâd edip, devrildiğimiz o hokka.
Başı olmayan yine de sonlanmakla tehdit eden.
Ve maruz kalmaktansa hüzne, tepkisizliği dünya denen düzenekte asılsız bir fıkraymışçasına gülmeye doyamadığımız maskaralığı çocuk neşemizin.
Olmalı mı oldurmalı mı?
Sonu var da mı erteliyoruz yoksa olduğumuz yerde sayıp duruyor muyuz biteviye ve sobelerken kaderi büyük bir yanılsamanın peyda olduğu o düzenekte bir efekt miyiz, bir o kadar sıra dışı belki de görünmezin indinde aykırı bir peyzaj kadar da yalıtıldığımız?
Muhalif bir lehçe belli ki isyan addedilen.
Göreceli bir sevinç mi de boyunduruğunda kurum kurum kuruluyoruz hem de elimizde kocaman bir büyüteçle seyrindeyken dış âlemin. Ya bize dair o iç ses ne söylemekte de duymaktan ve bir o kadar yinelemekten imtina etmekteyiz?
Söz konusu olan sadece benliğin zafer addettiği ya da yalın bir ifade ile görünenden farklı olmak kadar da rüştünü ispatlamış bir gerçek iken sadece Yaradan’ın bildiği ama bir o kadar da saklı tuttuğumuz eşraftan.
Günübirlik kimi sevinçler.
Çalakalem belki de yordamaya çalıştığımız ve anlaşılmazlığın pervazında çıtkırıldım bir izlek iken o muhalif göstergesi muğlâk imler kadar da tedirgin ve bir o kadar hezeyan yüklü.
İşte gelip gelinecek son nokta: Beşerin zaferi ve Yaratıcının pişmanlık duyduğu bir evrim belki de kötülük biteviye yükseltirken çıtasını.
Hiçlik püsküren bir lav nezdinde azdırdıkça muhalif sesleri bizler sadece savsaklıyoruz doğurgan edimlerden yola çıkıp da varamazken menzile. Ya menzil dediğimiz ne ile eş değer?
Sizce?
Bil mukabil. Sadece iç sesin eşleştiği o huzur ve aşkın peyzajında hissettiğimiz en rahvan ve ılımlı duygu her ne kadar sondan başa sayarken arada sırada tökezlesek de. Hadi söyleyin, vazgeçmek mümkün mü, önce kendinizden ama daha öncelikli olarak sevmekten ve umut beslemekten?
YORUMLAR
Kelime zenginliğiniz, konuyu naifçe işleyişin iz, araya küçük soru işaretleri serpiştirip sunuşunuz çok çoook güzel
Tebrikler üstadım
Gülüm Çamlısoy
çok çok teşekkür ederim tüm yüreğimle.
gerçek manada çok çok seviyorum yazın dünyasını ve yürekten gelen ne ise ve yine gücüm yettiğince.
var olunuz.
en derin saygı ve selamlarımla...