2016'dan 2030'a Giderken Türkiye'de Kamu Yönetimi 3
İster dini devlet, ister turancı-töreci-milli devlet, ister sosyalizm-komünizm çerçeveli devlet. Sonuçta devlet dediğimiz, kurumlarından ibaret. Kurumlarının nasıl yürütüleceğinden ibaret... Peki, kurumsallaşmadan maksat nedir?
Şimdiye kadar kurumlarımızı birbirimize karşı savunmaya çalıştık, sahiplenmeye çalıştık. Bu savunmayı sadece savunmayla değil, saldırarak da yaptık. Yani birbirimize saldırdık. Ortada bir ganimet gibi duruyordu devlet kurumları ve bizde bu ganimetten payımızı istedik, yetmedi ganimetin hepsini istedik, yetmedi başkasının bu ganimete göz atmasını bile yasaklamaya çalıştık.
Hangi düşüncede olursa olsun, nasıl bir devlet hayali kurarsa kursun. Ortak paydalarımız ve devletten ortak isteklerimizin olduğu açık değil mi?
Hangi düşünce sahibi, yalandan, hırsızdan, ahlaksızdan, hilekârdan hoşlanır veya hoşlanır mı?
Bir dine tabi olanlar yalancıya, hırsıza, hilekara ahlaksıza devleti teslim etmek ister mi?
Bir ülkücü-turancı yalancıya, hırsıza, ahlaksıza, hilekara devleti teslim etmek ister mi?
Bir sosyalist-komünist yalancıya, hırsıza, ahlaksıza, hilekara devleti teslim etmek ister mi?
Her kesimden tanıdığım dürüst, doğru sözlü, mert insanlar var. Hiçbiri de yukarıda saydığımız kötü ve kötülük doğuran sıfat sahiplerine bu devleti teslim etmek istemiyor, ancak hiç biri de birbirine güvenmiyor. Yani, hangi kesim veya kesimler iktidara geliyorsa, diğer kesim ve kesimler onun hakkında olumsuz düşüncelere sahip.
O zaman kurulacak ilk baştaki kurumumuz: Devlet Denetleme Kurumu. Böyle bir kurumumuz yok mu elbette var? Peki, neden işlevsel değil ve siyasal olarak yönetiliyor. Her bakanlığımızın içinde teftiş başkanlıkları, müdürlükleri yok mu? Elbette var, peki neden işlevsel değil? İşlerini yapmıyorlar mı, yapmalarına engel mi olunuyor, aldıkları kararlar sümen altımı ediliyor? Devlet denetleme mekanizmalarına hangi yolla kamu personeli alınıyor, bu personelleri kim seçiyor? Mülakat denen sınav usulü neden bir türlü ortadan kaldırılmıyor. yıllarca kurumda çalışan personeller dururken, yeni personeller sıfırdan alınıyor, bir de yeni personele iş öğretmekle vakit kaybediliyor.
Müfettişin, teftiş memurlarının meydanlara çıkıp nutuk çekmesini istemiyoruz, değil mi? Bunlar için kadın, erkek, uzun-kısa boylu, sarışın, beyaz, siyah, kahverengi gözlü, çekik gözlü, kızıl süratlı, geniş alınlı, sivri burunlu vb olmaları gerekiyor diye de bir nitelik sıralamamız da yok. O zaman ne bekliyoruz biz bu insanlardan.
Devletin içindeki hırsızı, yalancıyı, ahlaksızı, hilekarı bulsun çıkarsın ve cezasını kessin hemencecik, hepimizin istediği bu değil mi?
Şu an için en çok güvendiğimiz kurumumuz hangisi? Benim için Anayasa Mahkemesi? Mahkemelere, danıştaya, yargıtaya, valiliklere, kaymakamlıklara envai çeşit kurum ve kuruluşumuza zerre kadar itimadım kalmadı.
Çünkü hemen hepisinin idarecilerinin yüzde sekseni seçmece karpuz gibi, dilleri pek güzel, hemen hepsi her işin olurunda, hemen hepsi emir eri gibi ancak bunlar liyakatları olduğu için, o işe layık oldukları için değil, düşünce ve yaşayış tarzlarına göre seçiliyor.
Maaşallah, yazılı mevzuatımız karışık olsa da, hayli sağlam, hemen her memurun yapacağı iş ve görevi belli ancak, devlet ile işleri bu mevzuata uymayanlar, hemen yukarıdan emir verdirme derdinde, mevzuatı değiştirme derdinde. Hal böyle olunca, illerde basın yayın sahipleri, zenginler, çeşitli sendika ve sivil örgütler, firmalar, büyük firma sahipleri devlet görevlilerine emir verecek makamlarla aralarını sıkı tutuyor. Peki bu sıkı tutma, nasıl işliyor?
İlgili memura baskı, memurun sağlam bir arkası yoksa, sür babam…
Baskı yapacak idareciye bir üst makam vaadi, bu işi yap, seni şu makama geçirmeye kudretim var, bu işi hallet babam…
İlgili komisyonlara-memurlara rüşvet, kardeşim zaten aldığın para belli, bu işi halledersen seni ihya ederim, bir yıllık maaşın cepte bil, düşün babam…
O zaman;
Memurlarımızı bir görevden alınma, görevden el çektirilme, bir başka kurum ve kuruluşa sürülme yollarını, güç odaklarının iki dudağı bir yazısına kurban etmeyecek şekilde düzenleyeceğiz ve bu mevzuatın delinmesine müsaade etmeyeceğiz. Eğer bir memur, bir emir ile bir yerden bir yere sürülüyorsa, o memurdan siz milletin hakkını savunmasını bekleyemezsiniz, ancak 100 memurdan 1 memur çıkar bu yolla ve o memurun da anasından emdiği süt burnundan getirilir.
İdarecilerimizi liyakat ve fiili olarak ilgili kurumda çalışmışlığına bakarak seçeceğiz. Memurumuz, bir kuruma girdiği zaman nasıl yükselebilecek, kaç yılda hangi makama gelebilir, bu makamda nasıl hak sahibi olabilir bunları bilecek, yıllarca sabah 8, akşam 5 git gel olmaktan kurtulacak, eğer yükselme kapasitesi yoksa, onun da bulunduğu makamı işgal etmesine izin vermeyeceğiz. Belediyeler ile devlet kurumlarının arasında geçişlere izin vermeyeceğiz, çünkü belediyelerimiz tamamen siyasi kurumlar. Sağlam bir personel mevzuatları da yok.
Her sene, birkaç yılda, memur maaşları gündeme gelir, memur ay başını zor getirir, tek maaşla geçinemez peki bu konuyu düzeltmenin yolu ne? Oysa duyarız ki, on memur maaşını alan yerler, makamlar var, 50 memur maaşına imza atan bir memur var, başkan var, müdür var… Bunları tespit etmek bu devirde hiç zor değil, adil paylaşım bu işi çözer.
Bu konuda da Atatürk’ün bir sözü var: vekil maaşı öğretmen maaşını geçmesin diye. Bu söz bile bir kriterimiz olabilir aslında. Formüle etmek zor değil mali mevzuatı, yeter ki kördüğüme dönüşmüş mali ve maaş mevzuatımızı gerçekten düzenlemek isteyelim. Zor değil.
Vakıflarımızın denetimi daha da önemli… Harcadıkları paranın haddi hesabı yok. Nasıl harcadıkları muamma…
Sonuçta tüm yollarımız personellerin yükselmesine, maaş sistemine ve dürüstlüğünün denetimine çıkıyor. Denetim kurumlarımız her ilde sağlam bir şekilde oluşturulacak ve diğer kurumlardan ve personellerinden bağımsız olacak. Milletin hakkını gözetmeyenin, mevzuat dışına çıkanın gözyaşına, ağlamasına, siyasal düşüncesine, akrabalarına, basın yayınla ilişkilerine, sendikasına bakmayacak.
Kimin içini kanatmıyor, devlet malını kendisi için kullananların bir yerden alınıp başka bir yerde göreve devam etmelerine müsaade edilmesi..
Kimin içini kanatmıyor, ahlaksızlıkta sınır tanımayan personellerin ve bu personel soruşturmalarının sümen altı edilerek, yıllar sonra aynı ahlaksızlıkla basına gelmesi…
Kimin için kanatmıyor, akrabalık yoluyla torpilli insanların makamdan makama zıplayıp durması…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.