- 428 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şahidi Dede
KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
[email protected]
Şahidi Dede
Muğlanın meşhur alimlerinden biri olan İbrahim Şahidî Dede,1470 (H.875) de doğdu. On sekiz yaşına kadar memleketinde, sonra Bursa ve İstanbul’da çeşitli ilimleri tahsil edip ilimde yetiştikten sonra, bir gün rüyasında Sultan Divani hazretlerini görür ve onunla sohbet eder. Bu rüyadan sonra gönlüne Sultan Divani’yi görmek arzusuna düşer.
Bu sırada Sultan Divani, Çiltenanla (40 Müridi) beraber Muğla’ya gitmek üzere yola koyulmuştur. Muğlalılar Mevlevî dervişlerin geldiğini duyunca şehrin bir kaç kilometre yakınına karşılamağa çıktılar. Şahîdi ise herkesten önce görür ve kendi evine nıisafir olmasını rica eder. Bunun üzerine Sultan Divani:
-“Biz yolumuz uğrunda canını ve başını feda edenlerin misafiri oluruz” der.
Buna cevaben İbrahim Dede:
-“Senin gibi Sultanın, uğrunda canım ve başım feda ol sun” karşılığını verir.
Bu cevaptan memnun olan Sultan Divanî, İbrahim Dede’nin (Şahidi) evine misafir olur. Biraz
istirahatten sonra Muğla ileri gelenleri ve Mevlevi dervişleri beraberce büyük bir salonda otururken, Sultan Divani, İbrahim Dedeye:
-“Haydi vadini yerine getir” deyince Şahidi boynunu uzatır ve ”Canım ve başım senin uğrunda feda olsun. Senin Velî, Mürşid-i Kamil olduğuna şahid olduk!” diyerek Sultan Divanî’nin elini öper. Sultan Divani de mükafat olarak kendisine Şahidi ismini verir. Böylece Mevlevi tarikatına giren İbrahim dede, “Şahidi” ismiyle şöhret bulur ve şiirlerinde bu mahlası kullanır.
Başına Mevlevi sikkesi, sırtına mevlevi elbisesi giyip, zahiri ilimlerle olgun olan Şahidi, Sultan Divani’den feyiz almak suretiyle manevi bakımdan da coşkunlaşıp içli şiirler söylemeğe başlar.
Söylediği şiirlerin (Gulşeni Vahdet), (Gülşeni Tevhid) ve (Gülşeni Esrar) isimli üç kitapta toplamıştır.
Şahidi, Sultan Divanî’nin zikir halkasına girdikten sonra evlad, mal, mülk, aile ve memleketinden, vazgeçer, bir gölge gibi Sultan Divani’nin arkasından takip etmeye başlar. Aynı zamanda Sultan Divani’nin söylediği şiir ve vecizelerini kaydetmek suretiyle, katiplik yapar.(Ne yazı ki Afyonkarahisar Mevlevi Dergahının birkaç defa yanmasıyla Sultan Divanî’ye ait ancak yirmi kadar şiir zamanımıza kadar gelebilmiştir.)
Böylece Sultan Divanî’nin, hayranı olan Şahidî, onun arkasından yalın ayak başı açık bir şekilde Mısır çölleri ve Anadolu bozkırlarında dolaşırken takip etmiştir. Sultan Divani her gittiği şehirden Şahidi’ye; binmesi için bir at, ayaklarına, giymesi için bir ayakkabı alırdı. Sultan Divanî önde, Şahidi arkada yol yürümüş, bir müddet sonra Sultan Divani arkasına baktığında ne görsün? Şahidi attan inmiş ayaklarından ayakkabılarını çıkarmış arkadan geliyor.
Sultan Divani, Şahidi’ye;
-”Şahidi! Niçin bana eziyet ediyorsun? Sen ayakların çıplak vaziyette, yürüdükçe ben üzülüyorum!..» der. Şahidi dede ise şu cevabı verir;
” Ey velayet Şahı! Senin bastığın ve gölgenin bulunduğu bu topraklara ayakkabı ile basmaya utanırım.”
Resîdem ân şeb ân-câ çün Süreyyâ
Meğer yek Mevlenihâne bûd ân-câ
Ki Fânî bud şeyheş Mesnevî-dân
Ki Şeydâyî bûdestî kûçek-i ân
Çü ber-mî-dâşt Şeydâyî külâhî
Me-râ bordend Fânî vü Fenâyî
(O gece, oraya Süreyya yıldızı gibi vardım. Meğer orası bir Mevlevihane idi. Ki oranın şeyhi, mesnevî bilen Fânî idi. Şeydâyî ise onun köçeği idi. Şeydâyî külahını kaldırınca, Fânî ve Fenâyî beni götürdüler.)
Ailesi ve Çocukları
Kaynaklarda, onun iki çocuğundan söz edilmekte, bunlardan bir tanesi olan Hüsameddin Efendi, H.993/M,1585’de yazdığı Farsça kuralları içeren Tuhfe-i Hüsāmį adlı, risalesinde şöyle diyor:
Kilk-i sıhhatile bunı yazdı Hüsam bin Şâhidî
Okuyan tahsil-i fürs idüp murādına ire
Didiler gökde melāik şevk ile tarih ile
Şâhidî-zâde Hüsāmį yadigārını göre
Şâhidî’nin diğer oğlu olan Şuhûdî ise, babası ölünce, 40 yılı aşkın Mevlevihâne’de şeyhlik yapmış ve H.1000/M.1591de Muğla’da vefat etmiştir. (14 NİSAN 2016)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.