- 265 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İçimde hep karlar tutuştu mor ışıklı görüntüleri ile…
Bu gün, dün ertesi cumartesi ve ben seni yine özledim...
Geçmiş anıları yaşarken, sonun başlangıcı olduğunu fark edemezsin...
Çünkü geçmişin heyecanları ile yaşarken hata yaptığını fark edemezsin…
Hep gidenlerdi kalanların aklından çıkmayan isimleri ile…
Aslında bir yarınsızlık saklanırdı içimizde bir yerlerde, hep gidenin ardından, iç yangınlarımızla…
Umutlarımız ve de gülüşlerimizde saklanmıştı o gidenin düşüncelerinin ardına…
Ve biz yarınsızlık korkularımızı bir yana bırakıp, hep ağıt dökmek istedik, arkasından gözyaşlarımızı sakladıklarımızdan…
Oysa güneş hep doğdum ve de doğacak tatil beldesi zannettiğimiz yerlerde de…
Ve biz, her güneş doğumunda içimizde bir yerlerden bir şeyler sarsılacak…
Ve düşlerimizde sallanacak hep gidenin baktığı yerlere bakarken…
Şimdi artık dua zamanları…
Her şey yarımdı, her şey rasgeleydi, ne tam bir sen olabildim, ne de tam bir benle olabildin…
Her şey ardına özlemle bakmak kaderimdi. Ne bana gelebiliyor, ne gidebiliyor, ne de senle olabiliyorum…
Rasgele nefesler şimdi, rasgele bakışlardı bize kalan ve bir hayatın içinde kaybolmamak için zamanın içindeki vuruşlarda hasrettik…
Tam da mezar taşlarının arkasından savrulan fırtınanın önünü kesen ağaç dalları arasında bir ruhsal darlıktaki adam ve mezar taşındaki yazılmış kadın adına bakan gözlerin önüne düşen güneşin ilk ışıkları…
Mezar taşına vuran güneş ışığının ortaya çıkardı bir cümle, “ben seni gerçekten çok sevmiştim” diye feryat eden kadının sesi sanki…
“Ne kadar da çok özlemiş bu kadın” diye düşünürken, “ne kadar da çok içine gömülmüş bir adamın yürüyüşüne, yürürken yalpalayan adamın mırıltılarına da…”
Sankisiz, belkisiz, birçok unutmuşluğumda kalan, birçok yangınlarım, iç sürgünlerim var…
Çoğunu hatırladığım bir boş vermişlikle başımı öne çevirirken, bazılarında ise o hatırlayış bir zıpkın olur, yüreğimde bir yerlere saplanır…
Gözümden yaşlar akar, sesim hıçkırığa dönüşecek gibi olurken, garip bir yırtılma olur
içimde bir yerlerde… Sadece acısını hissederek var güçle dişlerimi çenemi sıkarım ki içimde birçok inleme ile gözlerimi kapatırım boş vermişçesine görüntüsünü kaybetmek istediğim hayatın bu kısmındaki yalnızlığımla…
Oysa ne kadar da iç refahı veren güzellikleri vardı yaşamanın ki ona ulaşıncaya kadar…
Onla beraber tüm bu güne3 değin yaşamın limiti aşan iç sevinçleri ile nefeslere uzanmış daha sonraları onunla ulaşmıştım diplerin sarsıntılarındaki yaşam nefesleri olarak…
Kararsız ve dengesiz bir yaşamın boşluklarına senle beraber atlayıncaya kadar…
Sonunda anladığım ve gerçek olan tek şey vardı…
Aslında bu bir olguydu o insanın doğasında var olan acı çektirmenin kurbanı olurken fark etmeden…
Keşke gece olsa yağmur yağsa ve ben iç huzura yıkansam…
Şimdi istediklerini elde etmiş biri olarak, sormak gerek sana, “şimdi mutlu musun, yarınların güvencede mi, elde ettiklerin sana yaşam boyu yetecek mi, kalbinin vuruşunu yavaşlatabilecek mi? En önemlimsin derken, beni yokuş aşağıya iteklerken, hızın beni tutmaya yetecek miydi? Yarınların güvencede olmalı derken, yarınlara endişeli bakma zamanların benim yokluğumla sana yeterli oldu mu?”
“Hani övündüğün zekân, her şeye hükmetme yetikliğin, o amansız cümleler yazan kalemin neden sustu, hani yaşam kalem ucu ile idame edeceğini söylediğin zamanlar gülüşündeki mutluluk değil miydi?”
Yarın sevgili, yarınlar bizim hesapsız kitapsız, düşüncede kayboluşları ret ederken, yalnızlığın seni nerelere taşıdı? “Sensiz nefessizlik benim sonum olur” derken bu günlere ulaşma kahramanlık mıydı? Birbirimizin üstüne basmak, bu aşka yakışmaz biz sevginin bütünüyüz her ikimiz” derken teklik senin kahramanlık övüncün mü oldu?
Boş verdiğimiz bizce değerli çok şeyi tepiklerken, “korkma bir şey olmaz, kırılan her cam yenisi ile değişir, her vazo içinde birinin sevgisini taşır” derken bu kadar vazonun
Kırılışı senin sevgideki zaferin mi?
Aşk hesap sorar. Hesabı sora sora da kendi düşlerinde cevap arar. Ve bilmez miydin ki cevabı olmayan soruları taşıyan sevgi, bitimsizlik hüviyetini kaybeder. Ki artık zaman benim için sevginin en çok yaralandığı ve kanamalarının çoğaldığı zamanlarının yaşamları içindeyiz ki ben üzgünüm…
Üzgün olduğum kadar da umutsuzum yaşamımın içinde kalan sen varlığının huzuruna…
Artık düşler ve düşünceler kurarken, beynim donuklaşıyor ve elde ettiğim yaşam huzurum bu yanıklar ile an be an donuklaşıyor…
Sen sevgili unutulmazlarımın içindeyken bana nefreti öğreten, bana acılanmaları öğreten, bana çapraz düşüncelerde bir hiçliğimi öğreten…
Artık donuk düşüncelerle senli yaşamanın da, huzurunu göremez ve de düşünemez oldum ki bu da beni yaşamda çaresiz bırakmakta…
Artık sen için değil de kendim için çıkmazlardayım. En son seni gördüğüm o yaz gününden sonra da koca koca donuk kış günleri geçti omuzlarımdan…
Ve ben artık yaşamın ucuna doğru donuklaşmak istemedim ki seni o siyahlı siluetinle silip attım gözlerimden. Hatta düşlerimden de düşmek üzeresin…
Sen sevgili, mutlulukları sonsuza kadar beklerim senle derken artık sanırım usunda son bir mutluluk var onu da düşlemek bana kalsın…
Senli cümlelerin tabusu vardı içimde şimdi daha farklı düşlerim var yanımda olanlar var hatta gün boyu düşündüklerim var…
Unutma sevgili, tüm gölgeleri bir başka büyük gölge yok eder ki sen o yok olan gölgelerin altında gün gün kayboluyorsun…
Çaresizlik galiba umutsuzluk getiriyor… Ve ben bu umutsuzlukla kendimi kendimden terk etmek istiyorum…
Galiba yaşamım boyunca düştüğüm çaresizliklerin en büyük umutsuzluğu bu…
Gece yarısı ertesi gündoğumu yaklaşımdaki bu hislerin içimde açtığı derinliklerin ölçüsünü bilmem mümkün değil…
Kulaklığımdan gelen akustik seslerin ağırlığı içimde yankılanırken, arkada kalan günlerden düşen bu karasız acılanmaların ne zamanı, ne de süresi belli. Sadece içimde dalgalan ses neden bu yapılanma bozukluğu ve neden bu sevginin girdaplarında ben hep boğulmak üzereyim?
Oysa geceden başka kimse bu sarsıntılı zamanların farkında değil, sadece sen sevgili, sadece sen, bilirdin bu yürek vurgunlarımın sebebini ve en azından benim için üzülürdün…
Oysa gecenin bu saatinde gözlerini yummuşsundur, umarsızlıklarında beni hırpalama cabalarındasındır…
Oysa ben, yaşam mücadelesinin limitindeyim bu anlarda…
Dünlerden dolaşıp bu günü hızla yarınlara sarkan bu özlemin parçaladığı bir yaşamın omuzları düşüren çaresizliği…
Şimdilerde yapabileceklerin hepsi de yaşanmışlıkların sahiplenilmesinden başka bir şekli yok sanırım…
Sadece belki de yaşamda var olmaya çalışmaktı…
Aslında şüphesiz yarınlarda da var olmaya çalışmaktı bu acılanmaların etrafında dolanmakla…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.