- 549 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Beklemenin Gücü
Sevgili dostlar; bu yazımızda sizlerle “beklemenin gücü” konusunu paylaşalım istedim. Sizlerde biliyorsunuz ki; sabır yani beklemek insanın en kuvvetli silahıdır.
Her şey vaktini bekler,
Ne gül vaktinden önce açar,
Ne güneş vaktinden önce doğar,
Bekle senin olan sana gelecek. ( Mevlana )
Mevlana beklemesini bilen, nefsini terbiye eden, sabır ve tahammül sahibi olduğu için böyle güzel söylemiş.
Hayatta hep bir bekleyiş içindeyiz. Hayatımızın büyük bir bölümü beklemekle geçiyor. Doğarız, büyümeyi bekleriz; büyürken eğlenmeyi; severken sevilmeyi, ardından mutlu olmayı bekleriz. Hayallerimizin gerçekleşmesini bekleriz, ev sahibi olmayı, işe girmeyi, başarılı olmayı bekleriz, çocuklarımızın büyümesini, onlar büyürken başarılarını bekleriz vb.
Beklemek, beklentilerimizin oluştuğu anı bekleyerek umarak hayata dair bir bağ kurmaktır. Umudunun olmadığı zaman bile yine de geleceğe gülümsemektir bazen. Çoğu zaman da kendini kandırmaktır. Ertelenen hayaller ve geleceğe endişe ile bakarak geçmişte yaşamak veya kendinle yüzleşmeye korkarak hayatla yüzleşmektir bazen beklemek.
Vakti iyi değerlendirmek için sabırlı olmak gerek. Sabır çok zor bir konu, başarılı olunursa güzel sonuçlara ulaşılır.
İnsan, acılara, haksızlıklara ve yoksulluğa karşı olacak veya gelecek bir şeye telaş göstermeden beklemeyi bilmeli. Böyle bir beklemeye sabır denir. Sabrın rakibi insanın nefsidir.
Nefis ile yapılan mücadeleyi kazanmak en büyük başarıdır. Nefsini yenen insan, her konuda başarılı olur. Beklediğine, özlediğine kavuşur.
Nefisini yenen insan kötüden ayrılır iyiye, güzele ulaşır, sağlığı ve mutluluğu yakalar. Nefsine yenik düşen insan yaşam mücadelesinde çok şeyler kaybeder.
Hz. Eyüp’ün tıkır tıkır giden işleri ilk kez hayvanlarının peş peşe hastalanmaya başlamasıyla bozuldu. Kısa süre içinde koca sürüden bir tek sıska inek, bir tek kara keçi kalmadı; hepsi telef oldu. İnsanlar Eyüp’ün bu duruma ne diyeceğini merak ediyor; ağzını yoklayarak:
“–Nedir bu başına gelenler…!” diyor ah vah ediyorlardı. Eyüp peygamber yüksek ahlakından ödün vermeksizin:
“-Allah verdi; Allah aldı; her şey O’nun değil mi?” diyordu.
Eyüp Peygamber hayvanlarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar geldiğinde aile ve akrabalarıyla gelirmiş...! Eyüp Peygamber bir gün dışarıda işleriyle meşgul iken acı bir haber aldı. Ani bir sarsıntıyla evleri yıkılmış, tüm çocukları göçük altında kalmıştı. Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca karısıydı. Hz. Eyüp’ün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu; ama ‘sabır’ dedi.
Eyüp Peygamber çocuklarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar henüz bitmemişti. Hz. Eyüp’ün vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar, gün geçtikçe büyüdü; bütün vücuduna yayıldı. Eyüp Peygamber hekimlere gitti, ilaçlar kullandı ama nafile… Yaralar iyileşeceğine azıyordu. Eyüp Peygamber’in hastalığı arttı. Artık çalışamadığı için elde avuçta ne varsa hepsini tüketti. Karısı ona bakıyor, evi geçindirmeye çalışıyordu.
Eyüp Peygamber’in yaraları çok fenalaştı. Hastalığının bulaşıcı olması ihtimaline karşı kimse onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Eyüp Peygamber yapayalnız kalmıştı. Acı ve ıstıraplar içindeydi… Allah’a dua etmeye ve O’ndan sabır istemeye devam etti. Ama artık bırakın vücudunu hareket ettirmeyi, dudaklarını kıpırdatacak takati kalmamıştı. Bir insanın başına gelebilecek her türlü felaket ve müsibet, onun başına gelmişti ve o, tıpkı sağlıklı ve varlıklı günlerinde olduğu gibi Allah’tan uzaklaşmamış, O’na olan bağlılığını ve güvenini kaybetmemişti. Hz. Eyüp imtihanını başarıyla geçmiş ve insanlara örnek bir kul olmuştu.
Eyüp Peygamber sağlığını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Hastalığının şiddetlendiği bir anda:
“Ey Rabbim!” diye dua etti. Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…”
Yüce Allah, kulundan hoşnuttu. Eyüp Peygamberin makamını, katında daha da yüceltti. Ona:
“–Ayağını yere vur” diye vahyetti. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını kaldırıp indirdi. Ayağını indirdiği yerden berrak bir su kaynamaya başladı. Eyüp Peygamber o suyla yaralarını temizledi. Yaraları kısa sürede kuruyup kayboldu; sudan doyasıya içti, içindeki dertler şifa buldu. Eyüp aleyhisselam, hastalanmadan önceki sağlığına tez zamanda kavuştu. Sağlığını kazanan Hz. Eyüp, servetini de yeniden kazandı. Böylece o, refah ve sağlık içindeyken Allah’ı unutmadığı gibi, yoksul ve hastalıktayken de O’na küsmedi, isyan etmedi. Böylece Eyüp aleyhisselam, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak tarihe geçti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.