- 292 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Farzet ki yaşam hızla geçiyor…
Yangınla yanışımı, yanıp da düşüşümü sevdim
akşamlarda açan gülü sevdim,
kanamalarındaki acılarını sevdim, yangın yerindeki oynayışlarımla…
Sen sevgili, kendimi sende unutuşumdu yaşamda gölge oyunlarına düşüşüm…
Karanlığın sessiz hışırtıları kulağımda, adımlarımda bir ürperti kararsızlığı, gözlerim garip bir durgunlukta, ara sıra elektrik direğindeki lambaya üşüşmüş ışık böceklerine, ritimli dönüşlerine ve dalgın bir düşünce çaprazı ile adımlarımı zoraki her atışımda, aklıma gelenlere cevap vermeye çalışırken, kendi kendime durup durup arkama bakıyorum acaba ruhlarımızla birlikte peş peşe art arda mıyız diye…
Çok garip bir solgunluk bu düşüncelerde aklımdan çıkmayan yüzündeki o derin görünüştü “ koyu ben’in” ile sanki konuşma arzusundayım…
Ne kadar çok dokunma arzum vardı o siyah kahverengi karışımı alacasındaki o noktasal ben görüntüsüne…
Ne çocukluğumdaki heyecanlar, ne de sevinçler umurumda değil, bir birçok yaşam heyecanlarım, hani hiç unutulmaz dediklerim hiç usumda değil ve umarsız adımlarla sadece zamanı kendi kendime çiğniyorum...
Sustum artık, baharın boğuk çiçek kokusu genizlerimde, dalgın bakışlarla görmeden yeşilin rengini adımlarımın kayganlığı sanki düşlerimden geliyor ve unutulmuş yalnızlık kokusu bu baharda kendini yine beynime vuruyor ve ardından acınılası yalnızımsı duyguların peydahlanışıyla güneşe bakışlarımdaki gözlerimdeki ıslaklık hisleri ile yaşamın gelecek zamanlarının artık huzurunu özlercesine beynimde uğulduyor sanki dün gibi kalmış geçen yıllar usumda, gözlerinin bakışı eski baharlardaki hızı ile dolanıyor hafızamın kuytularımda mı, aslında belki de şu an belki de seni cidden özlemişim demek geliyor içimden ama o sert öfke tüm geçmişime hükmediyor artık…
Katıksız bir saflık bu bahara bakışlar içinde patlayan tarifsiz yangınların kızıllığını ta içinde, yüreğinin dibinde ki yanışlarla hissetmek bu çıkmazların tarifi…
Belki de suçsuz bir sevginin arda kalan tortuları olsa gerek ki kendi kendine utangaç hislere doluşması sanki bir boran fırtınasına kapılmış bir yüreğin zavallılaşmış titreyişleri, oysa o ayrılık onun kadar yakışıyordu o yüreğime…
Sonu görünen belki de bir yolculuktu bu yüreğe düşen öfke yağmurlarının son serpintileri…
Belki de yüreğimin bu zamanlarda yüreğimin çaresizleşmiş son halinin ağır bedeli ödeniyordu gururla, hayatımın bu son kısımlarına gururla bakan sevgiliye…
Bu sevdaya yanaşmak, yanaşabildiğince yanaşmak, yakın olmak, bu kadar acıya doğru koşar adım yükleyebildiğince acılanarak yakınlaşmak bir hata mıydı?
Sevgide pişmanlık yoktur dedikçe, acılarımı çoğaltım içimde…
Gidenle kalan arasındaki acı tarifinin yapılamadığı bu yaşam da ne kadar yanıldık?
Hangi şartları gereksiz yere yükleniyorduk bu bedenle?
Bazen ruhumuz bizi terk ederek sevgimizin yanına gider…
Kalan ruh yoksunluğuyla önce gözlerimdeki bakışlar dikleşir, sonra da mahzunlaşır, garipleşir, kimsesizleşir ve bir utanç batağındaki sıkıntıya dolanır sevgide…
Bunun adı kalan aşk ruhla buluştu olur…
Bu bir tekliktir, yalnızlıktır sevgide…
Bir başıbozukluğa dönüşür sadece ruhsuz bir beden, özlem o sevginin ardına saklanarak kalır…
Bir zamanalar seninle yaşamın güzelliğinin çokluğunu düşünemiyordum bile ama bu acılara sen sebebiyle bulaştıktan sonra, bu günlerde o yaşamın sadece kâbus olacağını hissetmek bile çok farklı bir acılanmaya atıyor beni…
Hoş kal ve sevgili, sensizliğin acılanmaları bile bende çoğu zaman güzelleşiyor…
Farzet ki yaşam hızla geçiyor,
farzet ki ben her gün sen düşleri ile uyanıyorum, sabahın erkeninde ismini sayıklarken açıyorum gözlerimi, farzet ki sesin hep beynimin kuytularında ve farzet ki seni ölesiye devam eden sevgi ile yaşamak istedim ama olmadı, olamadı belki de olmasını istemedik, böylece geçti yıllar ki, ben seni hâlâ böylesine sevmişim...
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.