- 1513 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
DUYGU'NUN ÖYKÜSÜ-1
Her şeyin başladığı yerden!
“O la! la!!!…” diyerek başlamak istiyorum yazıma. Ne mutlu ki şu an bu satırlarımı okuyanlar var. Kim bilir belki yazılarımı okuyan kitle büyür, büyür, milyonlara ulaşır ve ver elini Nobel. Analık Ödülü… “Ehhe ehhe…” En iyisi fazla uçmadan yazıma başlayayım. Ben yazayım, ama Duygu anlatsın…
***
Eşimle 2007 yılında başlayan büyük aşkımızdan sonra evlenmeye karar verdik. Bizim ailede askerlik yapmayana kız vermeyecekleri için gitti paşa paşa 5 ay askerliğini yaptı beni alabilmek için… Hoş vermeselerdi de kaçardım zaten ya, gerek kalmadı. (Babam duymasın) Sağ olsunlar isteme cümlesi biter bitmez hemen sepetledi bizimkiler beni. Zaten yaş gelmiş 30’a. Turşumu kuracak halleri yok ya. Düğün merasimlerinden, kına gecesinden vs. oldum olası hoşlanmamışımdır. Hiç gelinlik giyme hayalim de olmadı. Ama tabi ailenin tek kızı olunca:
-Ne demek gelinlik giymek istememek?
Annem bir yandan, teyzem ve anneannem bir yandan…
-Ben istemiyorum ama ya zorla mı?
-Evet zorla!
Giydirdiler bana gelinliği. Bir iğreti üstümde, hiç hoşlanmıyorum. Bitse de çıkarsam modundayım. Bana kalsa kotla gideceğim, basıcam nikahı, alıcam herifi de nerdeeeee…
-İyi mademki gelinlik giydiriyorsunuz, asla ama asla düğün istemiyorum, aslaaaa!!
-Aa olur mu canım öyle şey. Düğün olacak!!
-Yahu istemiyorum nefret ediyorum düğünlerden. Eğer düğün olursa yemin ederim gelinlik giymem kaçar evlenirim
Zar zor olsa da ikna ettim bizimkileri. Bu kez kına gecesi lafları geziyor ortalıkta. Kimse bana söylemeye cesaret edemiyor tabii. Madem düğün olmayacak, kına gecesi olsun, diye fısıltılar duyuyorum ama duymamazlıktan geliyorum. Kayınvalidem bir diyecek oldu, lafını ağzında bıraktım.
-Beeeen düğün salonu tutulacak, yüksek yüksek tepelere söylenecek, ben de oturduğum yerde ağlıyacağım. Herkes ağlıyor muyum diye bana bakacak ve kaftan giyecem1… Ba ba ba bak… Ben yapıcam bunları öyle mi? Ha ha ha ha!...
Biri söylese gülerim diyeceğim de, maalesef yaptım. Bütün ısrarlar ve annemin gözyaşlarına dayanamayıp aile içinde, kayınvalidemin evinde, annem, kayınvalidem, teyzelerim vs. bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar insanla kendi aramızda bir kına yakacaktık sadece. Güyaaa… Giyindik çıktık evden, bindik arabaya tıngır mıngır gidiyoruz… Eee? kayınvalidemi geçtik nereye gidiyoruz diye salak salak etrafı izlerken bir düğün salonunun önünde indiriverdiler. beni.
-Süpriiiiiiiiiiizzzzzzz!!!!
Tam söylenmeye başlayacaktım ki, birden vazgeçtim, akışına bıraktım herşeyi. Artık olan olmuştu çünkü. Her şey ayarlanmıştı. Tıkır tıkır topuklularımla bir bir indim merdivenleri. İndikçe gerildim nefes alamadım. Girdim salondan içeri. Aile, eş dost kalabalık. Özgür desen o benden de gergin. Ben desem Özgürden de gerginim. Yüzümüzde bi gülümseme yine de. Bitse de gitsek modundayız yine. Yapacak bir şey yok. Salayım bari kendimi dedim saldım. Aaamaaaaaannnn n’olursa olsun. İki üç hoş sohbetten sonra kendimi attım piste. Oyna babam oyna…
Millet oturmak istiyor, ben, aaaa oturmaya mı geldiniz diyorum. Halaylar mı dersiniz, Roman havaları mı? Yoksa çiftetelli mi?
Az sonra aile büyüklerinden birileri geldi.
-Hadi gidiyoruz! Kaftan giyeceksin, kına yakılacak avcuna..
Ona da peki. Hepsine peki… Giydim kaftanı. Bi tabureye oturdum. Yüzümde tül, ellerinde kına ve mumlarla bizim kızlar dönüyor etrafımda. Bir yandan gülme geliyor… Ağlamalı mıyım burada? Niye ağlıyom? Çok saçma yaaa!… Annemi babamı özlediğim zaman görmeye giderim zaten. Artık İstanbul’dalar. Yeter ki Allah uzun ömürler versin öyle değil mi? Arada bi dalga geçmek için arkadaşlarım bakıyor;
-Ağladın mı kız?
-Nerdeeee… Kalpsizin tekiyim sanırım.
Etrafımda dönmeleri bitince arkadaşlarıma baktım. Herkesin yüzünde gülümseme. Pek bir mutlular. Onları izliyorum, hepsi süslenmiş püslenmiş gelmiş. Gülüyorum bıyık altından. Ne güzel arkadaşlarım var benim. Kına zamanı geldi. Kına yakacaklar elime. Açma diyorlar, kayınvalidem altın koyacakmış. Açmıyorum ben de. Altın verip kandırıyor beni açıyorum. Adetlerimiz işte…
Hiç bana göre olmasa da bugün diyorum ki, iyi ki yapmışım. Kendimden öte annem çok mutlu oldu çünkü…
Ertesi gün nikah var. Nikahtan hemen sonra uçup Kıbrıs’a gideceğiz balayına. Oturup biriyle sohbet etmeye bile zaman yok neredeyse… Öyle ayarladık. Tabii bu sırada gelenekler görenekler tüm hızıyla devam ediyor. Gelinliğimi giydim evde bekliyorum. Damat tarafı gelin almaya gelecekmiş.
Saçımı başımı makyajımı yaptım, papatyalarımı taktım, gelsin alsınlar diye.
Geldiler nihayet. Kapıda babam kırmızı kuşak takacakmış belime, dikiliyorum gelsin diye. Gelip takıyor. Allah’ım utanıyorum… Kıpkırmızı oldum. Ben utanırım ya böyle şeylerden. Sonuçta her ne kadar yaş 30 olsa da ben annemin babamın küçücük kızıyım.
-Hadi tutmayın beni kapıda daha fazla. Gideyim ben… Offf!
Nihayet yürüdüm gittim, bindim arabaya. Arabada Özgür var. İkimiz de bir garibiz. Tanıştığımızdan beri sakallı olan Özgür sakalları kazıtarak damat traşı olmuş, bir komik görünmekte özüme... Nikah salonuna gidiyoruz.
-Vay be! diyorum. Evleniyoz mu len!!!
-Evet ya, gerçekten evleniyoruz sanırım!
Nihayet geldik salona. Fotoğrafçı elinde kamerayla bizi çekiyor. Heyecandan az sonra dahil olacağımız olayı torunlarımıza bile anlatırız gibime geliyor. Anlatmakla kalmayıp o anı izletiriz bile. Gerçi Özgür ilk fırsatta silicem diyor ama ben yedeğini aldım haberi yok! Çünkü çok tatlıyız. Ne mi oldu? Adam bize şöyle durun, böyle yapın falan diye o bildiğiniz klasik gelin damat duruşlarını tarif ediyor. Ben en masum bakışımı atıyorum. Özgür kasıldıkça kasılıyor. Arkadan belime sarılıyor. Diz çöküp elimi öpüyor filan… Fakat o da ne? Biz sanıyoruz ki adam fotoğraf çekiyor. Meğerse video çekiyormuş arkadaş. Video çekimlerimiz hep fotoğrafa poz verir gibi sabit. Çok komik görüntüler bir görseniz. Dakka bir, Gol bir, yani... Gelin damat odasına girdik bekliyoruz çağırsınlar diye. Odaya gelenler gidenler, heyecan tavanda haliyle. Artık çok az kaldı. Adımızı anons ettiler, çıkıyoruz yavaş yavaş. Özgür elimden tutmaya çalışıyor, vermiyorum elimi.
-Salonda babam ve abilerim var, manyakmısın? diyorum.
-Evleniyoruz, diyor…
Vermedim elimi. Çıktık, oturduk sandalyelere. Belediye görevlisi şahitlerimizi çağırdı. Benim şahidim hakkını hiç bir zaman ödeyemeyeceğim teyzemden başka kim olabilirdi ki zaten. Teyzem geldi oturdu yamacıma. Özgür’ün çocukluk arkadaşı Onur da geldi. Nikah memuru başladı nikah merasimine. Bana sordu:
-Özgür Bakar’ı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?
-Evet, dedim.
Özgür’e döndü sordu:
-Duygu Paracıkoğlu’yu eşliğe kabul ediyor musunuz?
Daha Özgür cevap vermeden bastım ayağına. Salon yerlerde. Benim utancımdan suratım yerlerde…
Kıyıldı nikah. Oh; bitti nihayet… Bastık gittik Kıbrıs’a…
Gidiş, o gidiş, o günden sonra işimiz gücümüz hariç hiç ayrılmadık efendim. Allah ayırmasın.
Böyle işte, internette başlayan aşk 9.yılını tamamlıyor bu yıl…
Biz bir EVET dedik ve hayatımız değişti. Darısı tüm sevenlerin başına… Fakat “Evet” dediğiniz anda değişti sandığınız hayatının akışı asıl ne zaman değişiyormuş çok daha sonra anladık…
Görüşmek üzere…
YORUMLAR
Nurten teyzem herkesin bir öyküsü var, kimi acı, kimi tatlı, kimi inanılır gibi değil... Duygunun hikayesi hep tatlı olsun... Bende yaklaşık 6-7 senedir bu sitedeyim ama uzun zamandır şiirlerimi kendime yazıyorum 🙏🏻
Gerçek ve sevgi dolu nice hikayelerimiz olsun ömrümüzde... ❤ Eğlenceli bir kaleminiz var 🙂
Kıymetli öğretmenim Nurten Hanım.
Kızınız Duygu hanımın kendi sözleri gibi aktardığınız bu paylaşım çok keyifli bir anı yazısıydı.
Sanırım yaşananların en muzip yanı da Kemal Abimin olan biteni bu yazıyla öğrenmesiydi.
Hocam, eğer ben kaçırmadıysam sanırım uzun süredir biz okuyucularınızı yazılarınızda mahrum ediyorsunuz. Affınıza sığınarak bu küçük sitemimi de iletmiş olayım.
Bu güzel paylaşıma teşekkürler. Kaleminize sağlık.
Kandilinizi kutlar hürmetlerimi sunarım.
Hayırlı cumalar.
Saygı ve selamlarımla.
Bu yazının sahibi benim değerli dostum Kemal beyin sayın eşi sevgili öğretmenimiz
Nurten Hocamız değil mi?
Evet öyle ama anlatan duygu!!!
O zaman Nurten öğretmenimiz Duygu Hanıma sayfasını ödünç mü vermiş?
Öyleyse Duygu misafir yazar oluyor.
Bu durumda Duygu kızımız Kemal dostumla Nurten Hocamızın kızı...
Ya da Nurten Hocamızın kızının ismi de Nurten.
Sanki bende üç bilinmeyenli denklem çözüyorum.
Duygu Kızım Allah mesut etsin. Sevginiz her geçen gün artsın...(Söylenmesi gereken bu, bende uzattıkca uzattım!!!!) Özür dilerim.
ONDAN SONRA
Yazıyı okudukça gülümsedim. . .
Neden derseniz, buna benzer bir düğün-kına gecesi- nikahı da biz yaşadık zamanında.
Oldukça yakınım inatçı ama o kadar da sevimli bir bayan, bir zamanlar ben düğün istemem diye tutturmuştu. Onun tam tersi huya sahip olan annesi ise yalvar yakar, bari kına gecesi olsun diye ikna etmeye çalışıyordu kızını.
Ama İnatçı Keçi, Nuh diyor Peygamber demiyordu.Saraydan kız mı alıyorlar ki deyip duruyordu.
O yetmiyormuş gibi, bir de giyeceği gelinliğin nasıl bir şey olacağını kimsenin görmesini istemiyordu.
Nikah günü geldi çattı.
Ailenin tek oğlu olan damadın annesi, ilk mürüvveti olan oğlunun gelin ve damat odasına girip ilk defa gelinin üzerindeki gelinliği görecekti.
Gelin odasının kapısını açıp yere yığılıp kaldığına bizzat şahit olmuştum.
Kayın valideyi kendisine getirebilmek için araya başka nikahlar aldırmak zorunda kalınmıştı.
Zavallı kadın: Gelinini, bembeyaz bir gelinlikle hayal ederken; simsiyah gelinlikle bulacağını hiç düşünmemiş olacaktı demek ki.
* *
Ne mutlu ki bu sevimli hanımefendi ile tanışma şerefine nail oldum.
İşin babalar kısmına gelince: Aslında babalar her şeyi duyar ve bilirler ama anneler tarafından ''Bak sana bir şey diyeceğim ama sakın kızma'' Lafı erkeklerin bir nevi yaşam gıdası olduğu için hiç haberleri yokmuş gibi davranırlar. Bu arada anneler de babalara '' Ben de olmasam ayakta uyuyacakasın'' havasını atarak mutlu olurlar.
Kızlara gelince: Onlarınki her zaman ''Hem ağlarım hem giderim olayı...
Uzun lafın kıssası oldukça hoş bir yazıydı. Ellerine sağlık Değerli arkadaşım.
Selam ve sevgilerimle.