- 593 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AÇILIM- 8 / 2009 DA BÖYLE BAKMIŞIZ ;
Cumhuriyetle birlikte, Osmanlı’nın son döneminde oluşan fikir hareketleri, elbette kırık-dökük devam ediyordu. Yeni bir sistem kurulduğundan, halkın siyasal anlamda varlığından bu aşamada çok söz edilemez.
Atatürk döneminde, devletin oluşum süreci devam etmiş, halkın bu süre boyunca siyasal anlamda ne yapıp-ettiği çok belirgin değildir. Aslında siyasete modern anlamda ilgi duyacak gücü ve takati de yoktu. Devlet de, siyasal anlamda tek parti ile sürdürülen yapılanma; merkezde ve kentlerde daha çok zamanın elitlerince yürütülüp şekillendirilirken, Anadolu’da özellikle kırsalda, ordu asayişi sağlamaya çalışıyor, her yörenin ileri gelen aileleri; bunlara ağalar ve beyler demenin de çok mahsuru yoktur, siyasetle ilgileniyor, bir anlamda istisnaları çıkarsak, sistemin tutunmasına yardımcı oluyordu. Bu da bu aşamada çokta yadsınacak bir şey değildi. Atatürk döneminde devletin ana kurumları ,bina, tesis olarak tamamlanarak birçoğu işlerlik kazanmıştır.
İnönü dönemine gelindiğinde, siyasi yapılanma çok değişmemiş, ama, şunlar daha belirgin hale gelmiştir. Ordunun halk üzerinde baskısı artmıştır. Ağalar ve beylerin etkinlikleri de sanki buna paralel olarak görünür hale gelmiştir. Burada bir ilginç nokta vardır; ordunun halk üzerinde baskısının arttığı dönemde, halka çok sıcak ve yakın durduğu iddia edilen Mareşal Fevzi Çakmak Genel Kurmay Başkanıdır. Bu nasıl böyle olmuştur, ben yıllardır anlamakta zorlanıyorum. Neden bunu söylüyorum; bir gün Eyüp mezarlığını ziyarete gittim, ben aradığımı bulamadım, ama, Eyüp sırtlarına doğru, mezarlığın bir yerinde kalabalığın kaynaştığını gördüm. Doğrusu yeni bir cenaze defni diye düşünürken, kalabalığa yaklaştığımda onlarca insan bir mezarda dua ediyordu. Bu Mareşal Çakmak’ın mezarıydı. Belki doğrudur, ama, sahi siz buradan bir sonuç çıkarabildiniz mi? Ordunun bu denli etkin olduğunun söylendiği dönemde...Kısaca İnönü döneminde de halk yığınları, siyasete çok ilgi duymamış, ama, ağaların, beylerin, etkinliği devam edegelmiştir. Özellikle Kur’an’ın okunması ve okutulmasının enegellenmesi konusunda, halk nezdinde hayli itibar kaybı söz konusudur ve bu meyanda doğru, yanlış bir yığın hikayede Anadolu’da makes bulmuştur. Ezanın Türkçe okutulmasının dinen bir mahsuru olamayacağı bilinmesine rağmen, sembolik değeri dolayısıyla halkın incinmişliği de bilinen gerçeklerdendir. Bu talihsizlik, sonradan oluşacak, sol siyasi hareketlerinde Türkiye’de tutunamamasının temel argumanlarından olacaktır. II.Dünya savaşının getirdiği yoksulluk ve zorlukların da bu dönemi sevimsiz kılmasında payı vardır; bunu da unutmamak gerekir. İnönü döneminde daha çok kültürel anlamda değişimler öne çıkarılmış, bunlar da bir anlamda halkın yabancı olduğu yenilikler olduğundan, Halk Evleri, Köy Enstitüleri hariç; halktan çok rağbet görmemiştir. Bu iki kurum da zaman içinde gözden düşürülmüş ve sonuçta kapatılmıştır. Bunlar olurken, çok partili döneme geçiş hazırlıkları da bir yandan sürdürülmüş, bilindiği gibi C.H.Partisi, kendi içinden D.Partiği doğurmuştur.
Demokrat Parti, sistemde çok yer alamayan halk kesimlerini hedef almıştır, bunun yanı sıra, ağalardan, beylerden de kendine yakın bulduklarını saflarına katmış, üniversitelerin çoğalmaya başlamasıyla da öğrencilerin de siyasete katılımı bir anlamda sağlanmıştır. Görüldüğü gibi Demokrat Parti, biraz daha farklı enstrümanlarla işe girişmiştir. Tek partili dönemin aksaklıklarından da haberdar olduklarından, halkın çoğunluğu ile kaynaşmayı başarabilmişler, seçimlerden de yükselerek çıkıp, iktidara yürümüşlerdir. Halkın gözünde Demokrat Parti, dindarlığı koruyan ve savunan, milli hassasiyetleri yücelten, halka parayı tanıtıp, ticareti öğreten, kısaca halkın zenginleşmesinin önünü açan bir parti olarak gözükmüştür. Türkiye’nin kalkınma dönemlerine baktığımızda, bunun biraz da böyle olduğunu, özellikle maddi anlamda düşünebiliriz. Marşal yardımı destekli dense de, Türkiye’ye önemli bir hareketlenme getirdiği gerçektir. Bu dönem halkta siyasetin biraz daha içine girerek, bir tür siyaseti öğrenmiştir.
Bilindiği gibi, atmış ihtilali denilen dönemle, devri kapatılan Demokrat Parti’nin, Başbakanı ve iki bakanı da asılmak suretiyle, halk nezdinde ciddi bir hata yapılmış; devletle, halk arasında bir anlamda; kuruluş döneminin biraz sert uygulamalarını yumuşatan dönem, yeniden yerini sertliğe bırakmıştır. Haklı veya haksız, bu uygulamalar, büyük halk yığınlarının şuur altında önemli tortular bırakmıştır. Kimse devlet eliyle de çıkıp bunun haklılık veya haksızlığını halka izaha ihtiyaç duymamıştır. Bu önemli tartışmalar hep halk arasında sürdürülerek, derin muhalafetlerin oluşmasına yol açmıştır. Atmış ihtilaliyle Anayasa değişikliğine gidilerek, özellikle sosyal içerikli yasalar çıkarılarak, Türkiye’de sol yapılanmanın önü açılmış, halk tabiriyle ; sağ iktidarlar, işbaşında olsa da, özellikle gençlere el atan sol yapılanma ciddi bir muhalefeti oluşturmuştur. Bu keskinleşen siyasal kutuplaşma, zaten çok genç olan Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin verimliliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu dönemden sonra devlet, ele geçirilmesi gereken, tabir yerindeyse bir şey..gibi düşünülmüştür !... Gelen her siyasal iktidar ve kurulan her parti, Devleti idare etmeye değil, devleti değiştirip, dönüştürmeye talip olmuş, hepsi devleti aşan uçuk parti programlarıyla halkın önüne çıkmıştır. Parti çıkarları gerçekten devletin çıkarlarını çoğu dönem aşmıştır. Devletin yapması gereken asıl görevler; gevşemiş, tavsamış, siyasileşmiş ve istenen verimlilik alınamamıştır...
Hayrettin YAZICI
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.