- 1152 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR
İnsan yaşadığı müddetçe bazı acı durumlarla karşılaşır. Telafisi mümkün olmayan acılar karşısında metanet sahibi olmalı, iradesini çok sağlam tutmalı ve sabırlı olmalıdır. Telafisi mümkün olan bir şeye sabır caiz değildir ve bu acizliktir. Acizlik de dinimizde yasaklanmıştır. Ve yine kutsal değerler olan Allah, Peygamber, din, iman, Kur’an, bayrak, namus ve vatan gibi değerlere saldırıldığı zaman sabır değil o saldırıyı defetmek için cesaretli ve mücadeleci olmak gerekir. Sabır denince sabrın bazı kısımları akla gelir, şöyle ki;
Musibetlere Karşı Sabır: İnsan hastalık, sakatlık gibi durumlarla karşılaşabilir. Bu durumlarda derdi veren Allah dermanı da verir diyerek, derdinin dermanını aramalıdır. Eğer derdine dermanını bulamıyorsa, iman zayıflığına asla düşmemelidir. Beterin de beteri var; isyan da pişmanlık ve hüsran var, sabır metanet ve itaat da ise selamet mutluluk, sevinç, huzur, saadet var diye metin olmalıdır.
Kendisi veya çok sevdikleri kimseler dünyadan ahirete göç edceklerini anladıkları zaman, sabırlı olmalı, dua ve takvasını artırmalı, imanını sağlam tutmalı, ibadetlerine daha fazla dikkat etmelidir ve ’Biz Allah’tan geldik, tekrar Allah’a döneceğiz. Ölüm sevgiliye kavuşmadır, asla hiçlik, yokluk değildir. Müslüman olmakla zaten kurtuluşa ereceğim, ahiret yolculuğunda müjdeci melekler karşılayacak’ düşüncesinde olmalıdır.
Sevgili Peygamberimiz konuşma, işitme, yürüme, görme engellisi olarak yaşayanları musibet ehli olarak tarif ediyor ve bunlar gibi sıkıntılı bir şekilde imtihan olanlar, Allah’a olan imanını korudukları zaman cennetlik olacakları müjdesini veriyor. Hatta kıyamet günü amel defterlerinin hiç açılmadan cennetlik olacaklarına...
Musibet, hastalık ve belalara sabır ile ilgili şöyle güzel bir kıssa vardır. Bir gün padişahın birisi vezirleriyle otururken, hizmetçi bir tepsi elma getirir. Padişah tepsiden bir elma alır ısırır, zehir gibi acı olduğunu anlar ve sağında bulunan baş vezirine; ’Baş vezirim bu elmayı al sen ye’ der ve o da o zehir gibi acı olan elmayı büyük bir iştahla yer. Padişah; ’Baş vezirim, zehir gibi acı olan o elmayı sen nasıl yedin’ deyince, ’Padişah’ım sizin bu kapınızda nice tatlı, nice maya hoş elmalar yedim de bir acı elmanın lafı sözü mü olur?’ der. Bu güzel misal, Yüce Allah bizleri birçok kabiliyetlerle donatmış, sayamayacağımız kadar nimetler ihsan etmiş ve bizi çok sevmektedir. Yüce Allah bazen de sıkıntılar ve musibetlerle bizleri dener, sabrımızı ve metanetimizi ölçer. Bu sabır ve metanetimiz ebedi kurtuluşumuza vesile olur.
Şeytana, Nefse, Kötü İstek ve Arzulara Karşı Sabır: Nefsin meşru olmayan, insanı büyük günahlara götüren şeylerde de daima sabırlı olarak o günahlara düşmeme konusunda insan iradesini sağlam tutmalıdır. İçki, kumar, zina, gıybet, kibir vs gibi günahlardan çok sakınmalıdır. Evliyalar ’Kim gülerek büyük günahları işlerse, feryat ederek cehenneme atılır. Kim de ağlayarak ibadet ederse, nur saçarak cennete dahil olur’ demişlerdir.
Öfke ve Hiddet Anlarında Sabır: Bilindiği üzere, öfke şeytandandır, şeytan da alevden yaratılmıştır. İnsan öfkelendiği zaman kendisine hakim olmalı, eli ve dili ile karşısındakine zarar vermemelidir. Asla sövüp saymamalı, Yüce Allah’a sığınarak dua ve ayetler okumalı, ayakta ise oturmalı, mümkünse abdest alarak beladan Yüce Allah’ın koruması için niyaz da bulunmalıdır. Bu konu da Sevgili Peygamberimizin, Hz Ebu Bekir vasıtasıyla insanlığa verdiği ibret dersi hiç unutulmamalıdır. Şöyle ki; Bir gün Hz Ebu Bekir’in bir hasmı karşısına çıkarak, başlar sövüp saymaya. Hz Ebu Bekir susar cevap vermez, sabreder. Bu arada Sevgili Peygamberimiz bir gökyüzüne bir Hz Ebu Bekir’in olduğu yere bakarak devamlı tebessüm etmektedir. Bir ara Hz Ebu Bekir’de hasmına karşılık vermeye başlayınca, Sevgili Peygamberimiz oradan çok üzüntülü bir şekilde ayrılır. Hz Ebu Bekir bu durumu görür, tartışmayı bırakıp Sevgili Peygamberimize koşar ve niçin önce tebessüm ediyor iken, sonra çok üzüntülü ayrıldığını kendisine sorar. Sevgili Peygamberimiz ’Ya Eba Bekir, O hasmın sana sövüp sayıp hakaret ederken, gökten melekler inmişti. Senin kurtuluşun ve Onun Helakı için Allah’a yalvarıyorlardı. Sen de sabrı terk edip, karşılık vermeye başlayınca melekler orayı terk edip tekrar göğe yükseldiler ve ikinizin arasına Allah düşmanı şeytan girdi. Sizi düşman yapmaya koyuldu. Şeytanın olduğu yerde durmam diyerek onun için oradan ayrıldım’ buyurdu.
Sabreden kimse selamete erer. Sabır acı, meyvesinin tatlı olduğu asla unutulmamalıdır.
Abdulkerim KAYA.Emekli Vaiz.04.04.2016 ANKARA