Havada Jet Karada Java
Efendim “çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz.”diye bir atalar sözümüz var. Belki buna hemen itiraz gelebilir ;ama bilindiği üzere atasözleri binlerce yıllık tecrübelerden doğan kristalize sözlerdir. Birilerine dokunsa da bu sözü yadsıyamayız. Bu yazıda insanların zenginliğini, çok mal sahibi, olmasını eleştirmeyeceğiz.
Zaten, burada bahis konusu edeceğimiz durumlar da mal varlığı haddi aşmış, millî gelirin ziyadesini paylaşan tuzu kuru azınlığı pek alakadar etmez. Dar gelirli olduğu halde medyanın ve değişik reklam panolarının etkisi ile “Ayağını yorganına göre uzat” mayı unutan kesimi alakadar eder.
Eskiden,evlerimizin zorunlu konuğu ışıltılı ekran yokken,reklamlara dergi, gazete sayfalarında görsel olarak, radyo yayınlarında işitsel olarak tanık olurduk. O zamanlar reklam bu denli tüketimi körükleyen, kapitalizme hizmet eden bir vakıa değildi. Çünkü toplumun her kesimi dergi, gazete okuyamaz; radyo dinleyicileri de ajans(halkın tabiriyle acans)ları yani haberleri, dinler, bir de türkü programlarıyla arkası yarın adlı radyo oyunlarını kaçırmazdı. Bu programlar arasında da tek tük reklamlara rastlanırdı.
Tabii bu söz konusu yıllar 1960’lı yıllar. “havada jet karada Jawa” (o yılların meşhur motosikleti) “jopla traş zevkle traş” (jop bir jilet bıçağı markası), “Bugün 27 Temmuz Salı Demirbank hayırlı işler diler. Demirbank demir gibi güçlü.” Herhalde o gücü çok gördüler ki Cıngıllıoğlu’nun işini bitirdiler(Bankacılık anlamında). Sanki o zamanların reklamları daha masumane, daha içten, daha abartısızmış gibi geliyor bana.
Günümüzde ise ışıltılı ekranlardan tüketimi körükleyen reklamlar zorunlu olarak izlettiriliyor vatandaşa. En çok sevilen dizinin yahut, en çok izlenilen siyaset ve güncel içerikli programların aralarına sıkıştırılan, uzun uzun reklam bölümleri para kadar etkili belki de ondan daha da etkili bir silah. Korkunç kapitalist sistemin en sinsi silahı.
Hele hele bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin yavaş yavaş felaketini hazırlayan bir silah. Alabildiğine abartan, gerçeği olduğundan çok daha çarpıcı ve etkileyici yansıtan bir silah. Üretmeden tüketen bir topluluk olmamızı sağlayan bir silah.insanların özenti hastalığını kamçılayan,kredi kartlarının limitini aşıran bir büyülü unsur. Buna banka reklamları da dahil.
Belli camiaların ünlülerini ekranda arzı endam ettiren, kıvırtan, gerneştiren, yalana dolana ortak eyleyen bir vakıa reklam.
Bir cep telefonunun miadı dolmadan ikinci el olarak komik bir fiyata satılıp, daha gelişmiş olanı için yeniden taksit açtıran ve insanları borçlandıran, amansız bir hastalığın, tüketim hastalığının pençesine düşüren bir zehir reklam.
İnsanların azla yetinme, kanaat etme, başkasının elindekine göz dikmeme gibi erdemlerini yavaş yavaş, çaktırmadan erozyona uğratan bir felaket reklam. Yakasına yapıştığını kolay kolay iflah ettirmeyen, insanları marka hastalığının kucağına itenbir esrarengiz güç reklam. Reklamcılar da reklamcılara bu aldatma işini veren zatı şahaneler de(!) bu işin vebal misyonuyla sarhoş olmuş kesim bence.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, çok sözün yalansızı olmadığı gibi reklamında abartısızı olmuyor. İster banka ,ister deterjan, ister içecek, ister giysi, ister araba dahil araç gereç reklamı olsun. Ala boyuyor, mora boyuyor sonuçta. Hemde bu çağda kadını meta olarak kullanıyor, her türlü reklam işinde.
Şimdi al üç ay sonra öde, s anki o zaman başkası ödeyecek. Ne dersiniz? Borç yiğidin kamçısı mı yoksa, mihneti tattıran, insanı üzen, yokluğa kapı aralayan bir hastalık mı buna siz karar verin. Ankara, 25.08.2007 İbrahim KİLİK