- 626 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YILMAZ GÜNEY VE BEN
Her insanın hayatında var olan ve asla unutamayacağı anlar vardır . Özellikle çocukluğumuzda yaşadığımız ilk deneyimlerimiz belleksel hafızaya kayıt edilir ve unutulması çok kolay olmaz. Ben daha okuma yazma bilmeden YILMAZ GÜNEY le tanışıklığımız başladı VE ilk tanışma duvarda asil ve asi bir beyin isyankar duruşunda var olan fotoğraf beynime kazılmıştı
Yıllar birbirini kovalıyorken bahar gökkuşağının bütün renklerini evrene salarken tv ekranında o adamı tekrar görmüş hayretle sarsılmıştım adı YILMAZ kendi yorulmaz . Fotoğrafın ifşasıydı gayet yalın kendi halinde halkın içinden gelmiş kötüleri cezalandıran iyileri koruyan koca yürekli bir delikanlıydı bu adam ve hayranlığım arttıkça onu tanıma isteğim çoşuyor sanki hayatımın her evresine serpileceği hissi beni alıp götürüyordu. O yıllarda defterlere etiket vurmak modaydı ve aslında bu benim içinde tarif edilmez bir gönül iklimi halini almıştı adım onun fotoğrafıyla aynı karede yer alıyor bir gün onunla tanışabileceğim hissi beni derinden derine bir düşün melodilerine sürgün etmeye yetiyordu. Pazartesi günlerinin birinde Türkçe öğretmeni ödev kontrolü yaparken defterimin ilk sayfasında istiklal marşından hemen karşısındaki iç kapakta fotoğrafı görünce kim bu adam tanıyor musun diye sorunca cevap vermeye fırsat bile vermeden tokatı olbildiğince sertleştirerek benim narin tenime ağır çekimde yapıştırmış dinsiz imansız adamları kendine örnek alma diyerek eklemişti. O Söz hep beynimi kemirdi . ADAM hak arıyor fakirleri koruyor ezilenlerin gücü sevenlerin yardımcısı oluyor hoca örnek alma diyordu. İşte o gün hayatımın bütün akışı değişecek ağladığımı gören fen dersi öğretmeni bana uzun uzadıya düşlerimin kahramını anlatacak ve üstüne şiirini okuyacaktı
Üniverste hayatım ve sonrasında benim için hep bir kahraman olan ÇİRKİN kralla tanışma faslımız böyle başladı. Şimdilerde daha iyi anlıyorum ki bu ülkede düşünen yargılayan insanları seven hayata değer katan insanları yok etmek için herkes onları düşman bellemiş ama ne olursa olsun sanatçının susturulamayacağını gönüllerde var olacağını hesaba katamayan barbarlar biat ve itaat kültürüyle insanlığı hep bir karanlık içinde görmek istemişler
Ustam sen ışıklar içinde uyu hayat mutlu olma şansını vermesede senı tanıma ve anlama fırsatını verdi ya bu az şey değil
YORUMLAR
nitemtran
Cüneyt Arkın'ın numarası 52 idi. Birden başlayıp doksan dokuza kadar süren artistler silsilesinin kağıda dökülmüş fotoğraflarının en kıymetlisiydi, Cüneyt Arkın. Ama ben Yılmaz Güney'i severdim. Herkes Cüneyt Arkın'ı değişmek için bire on verirken ben, Yılmaz Güney'e, bire on beş kart verirdim.
Kent cikletinin nane kokulu pudarasının ne kadar değerli olduğunu, yıllar sonra, Orhan Pamuk'un "Masumiyet Müzesi"nde Kemal'in Füsun'u öptüğünde ağzına gelen tat olduğunu öğrendiğimde anladım.
Önce "Umut"tu seyrettim, pek bir şey anlamadan çocuk çağımda (1970), sonra, "Vurguncular-1971" geldi, tam da benim istediğim gibiydi. Mahallenin kralıydım artık, Çirkin Kral'ı seçmekle en doğrusunu yapan.
Cesi, Kont, Bulut; Allahına kadar arkadaş, Allahına kadar yiğitlerdi. Ben, kimsenin itirazına maruz kalmadan; Cesi'ydim (Yılmaz Güney) hem de Allahına kadar.
Kont; Fikret Hakan, Bulut; Orhan Günşiray, Cesi; bendim; Yilmaz Güney.
Lisede Mahir Günşiray, Orhan amcanın oğlu, sınıf arkadaşımdı. "Mahir" dedim, "Sen, olsan olsan, Bulut olursun, baban gibi, Orhan amca gibi, ama ben, Allahına kadar Cesi'yim. Ben, Yılmaz Güney'im"
Voleybol oynuyorduk. Mahir, mahirdi en iyi vuruşları yapmaya, ben ise en fazla, ama Allahına kadar Yılmaz Güney'dim.
Sağlıcakla,
nitemtran tarafından 4/2/2016 12:10:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
lisbeth
güzel sabahlar dilerim
:)))