- 650 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Vatan Ya da İsviçre – 4
- Biraz önce, “Bizim gibi insanların; duygusal düşünen doğululara nazaran, analitik düşünen batılılara daha yakın olduğunu düşünüyorum ben?” demiştin. Buna göre; batılı bir bakış açısına sahip olduğun için, orada ve oranın insanıyla yaşamaya daha uygun olduğunu düşünen sen şarkiyatçılığı itham, ülkesi ve insanının eksiklerini kabul etmekle beraber, gözümüze pek hoş görünen Avrupa’nın da aslında matah bir şey olmadığını düşünen ben şarkiyatçılığı iltifat olarak kabul etmiş oluyorum.
- Hayatımda bu kadar saçma bir şey duymadım ben.
- Neden?
- Bayramlık ağzımı açmak üzereyim de ondan!
- Aç bakalım aç. Ne söyleyeceksen yumurtla!
- Tayfunlarda birkaç ay önce bi masa kurmuştuk hatırlıyor musun?
- Hatırlıyorum tabi, o kadar yaşlanmadım daha…
- Çakır keyif olmuştun. Ve bu duruma her geldiğinde olduğu gibi dilin açıldıkça açıldı, anlattıkça anlattın o gece. Orada, o masanın başında seni dinlerken, memleketle bağının ne kadar da kopuk olduğunu, insanından hiçbir fayda göremeyecek kadar yalnız, hadi faydayı da bir kenara koydum, hoş sohbet edip iki lafın belini kıracak kafalarını bulamayacak kadar da uzak olduğunu anladım, acıdım sana.
-Neden bulamıyor muşum ki?
- Bulabiliyor musun?
- Buluyorum elbet.
-Niçin benden başka bi arkadaşın yok öyleyse? Neden bu ruhban hayatı yaşarken evle işyeri arasında mekik dokuyup duruyorsun? Çıksana, dolaşsana, bakınsana etrafına, benden başka arkadaşlar da edinsene.
- Ben hep böyleydim. İçe kapanık ve kendi halinde bir çocuk. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur.
- Ne alakası var oğlum. Hoş sohbet adamsın, entelektüelsin. Neden arada sırada bu çiftliğe gelip benimle konuşmaktan başka bir şey gelmiyor elinden?
- Canım istemiyor. Hem senin muhabbetin yetiyor bana. İstemiyorsan bi daha da gelmem merak etme!
- Ne alakası var ya! Ama şu söylediklerine sen de inanmıyorsun!
- Neden inanmayacak mışım?
- Kendine göre kafalar bulamadığın için yalnızsın diyorum sana. O yüzden bir tek benimle sohbet ediyorsun. O akşam “Türkiye’deki erkeklerin yüzde doksanı barzo, kadınları yüzde doksanı kezbandır. Konuşacak, iki lafın belini kıracak adam bile bulamıyoruz. Sanattan, edebiyattan, sinemadan, müzikten konuşmaya başlayacağım adam ya yeni aldığı evi, arabayı methetmeye başlıyor ya işinden, kariyerinden ya da yediği kazıklardan bahsediyor. Yediği kazığı da bir şey sanma ha! İşte ne bileyim, pazardan aldığı ıspanak çürük çıkmış bilmem ne. Böyle şeyler yani.” demiştin. Şikâyet etmiştin bize.
- Bu tarz genellemeler yapmam ben. İnsanların hepsini bir çuvala koyup, ağzını kapatıp bir kenara koymam.
- Sen söyledin bunları!
- Bir başkasının lafı olmalı. Benim kalemim laflar değil bunlar.
- Sarhoştum aydım diyorsun yani, hatırlamıyorum diyorsun. Pekala bulabiliyor musun muhabbet edecek adam? Şimdi söyle de bilelim.
- Aramıyorum ki! Dedim ya ben yalnız bir adamım. Biraz önce Cemil Meriç’ten bahsetmiştik, üstadın "Kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim" diye bir cümlesi var. Bana en yakın olan ve yüzde yüz tarif eden tek cümlesidir belki de bu.
- Avrupalılar da senin gibi yalnız işte. Kişisel gelişimlerini tamamlamış, birey olarak varlıklarını ortaya koymayı başarmış ve buna alışmış, bu yüzden bir kalabalığa, bir cemaate girip onlarla birlikte hareket etmeyi gerekli görmeyen, hayatta yalnız kalarak da güçlü bireyler olabilmenin mümkün olduğunu, aslında erdemli ve onurlu olanın da bu olduğunu düşünen, doğulular gibi; sırtımızı nereye yaslasak da arkayı sağlama alsak diye oradan oraya savrulmayan bir toplum Avrupa. İşte bu yüzden ben; Avrupalıların ayaklarının altında bir kaldırım taşı gibi yaşamayı, aç biaç caddelerinde yatarak sokağa attıkları yemek artıklarıyla beslenmeyi doğudaki variyetli hayata yeğlerim.
- Sorun da burada başlıyor zaten. Batı senin de söylediğin gibi daha rahat, güvenli ve insana değer veren bir yaşam sunuyor. Daha toplum olmayı beceremeden birey olmaya kalkan senin gibi yurdum insanı da bencilce atlamaya çalışıyor bu fırsata. Sonuç; sonsuz bir kısır döngü.
- …………………………
-Yani aslında değişmek istemiyoruz. Bahane arama hastalığımıza yenik düşüyoruz. Kendi kendimize ve kendimiz için yapmayı reddettiğimiz şeyler nedeniyle içinde bulunduğumuz duruma kolay çareler arıyoruz. Doğal olarak yüzümüzü dönüyoruz batı ülkelerine. Adamların yaşadıkları ortam daha temiz, trafikleri daha düzenli, sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlikleri daha iyi, eğitim seviyeleri daha yüksek, gelir dağılımları daha dengeli, çapulcularını daha az koruyorlar, özeniyoruz. Sonra batı marka şapka takıp ayakkabı giyerek kafamızı da değiştirdiğimizi zannediyoruz. Aslında bir şeyleri değiştirmek adına yaptığımız hiçbir şey yok. Her şeyden şikâyet edip, aynı tas aynı hamam devam ediyoruz…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.