- 647 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
DÜN BU ĞÜN VE YARIN
Öykülerin ve kıssaların bir kısmı asrı sadettin baharından döküler gelir. bir kısmı yazarın manevit şelasinden akar gelir. Anlatmamız gereken insanı kâmil olma yolunda ışık tutmalıdır güzel yazıları öyküleri okumak insana şuur vermeli. Nitekim bu güzel öyküler bir manevi askerdir ve zayıf kalpler kuvvetlenir bozuk maneviyatlar düzelir mümin bunlarla destek bulur ve yenilenir insan okudukça kendi kusurunu görür, anlıtalan her bir dersten akıl sahipleri nasibini alır. Aslında o akılla fazlası ile düşünmemiz gerekir. Neyimi düşüneceğiz? Düşünmemiz gereken üç şey; dün, bugün ve yarın...Dün nasıl geldi geçti haberdarmısınız? Şu an bulunduğunuz yaş itibari ile bir düşünün kaç yıl geçmiş ne anladınız geçen onca yıldan? Sadece kalan bir ki kaç anı varsa iyi dostlar ve mutlu yahut mutsuz bir yaşantı. Bu yazıda üç konuyu ele almaya çalışacağım. Önce oluşumumuzdan başlayalım ilk peygamber Âdem aleysselamın ogullarından Habil ve Kabil ?
Bilindiği gibi Adem a.s’ın iki oğlu olmuştur. Bunların adları Habil ve Kabil olarak bilinir. Ancak Kur-an’da Adem a.s’ın çocukları hakkında bilgi verilirken isim zikredilmez Tevrat’ta ise Habil ve Kani olarak adlandırılmışlardır. Eski Ahit’in 4. bölümden itibaren Adem a.s’ın iki oğlunun durumu anlatılmaktadır.
Bu olay Kur-an’ı Kerim’in Maide suresinin 27. ayetinden 32. ayetine kadar olan kısımda anlatılmıştır.
İnsan oğlunda nefis vardır ve bu yedi ye ayrılır bizim yapmamız gereken bunları adım adım basamak basamak geçmek ve her basamakta Allah-u Tealâ bizlere mükafatı verir. Nefs, insan oğlunun zincire vurması gereken temel unsurdur. Allah-u Tealâ bir çok ayette nefsin ve iblisin düşmanlığını biz kullarına zikretmiştir. Mekekler akıl üzere yaradılmıştır fakat nefisden muaftırlar. Bununla ilgili bir kıssa anlatayım bu kıssayı bakakara suresinin 102. ayetine dayanarak anlatıyorum;
Harut ve Marut
Gökyüzünde melekler insanların işlediği günahları görünce onları ayıpladılar ve Allah’a: “Yeryüzüne halife olarak seçtiğin bu günahkârlar mıdır?” dediler. Cenab-ı Hak da: “Eğer onlara verdiğimiz nefis sizde olsaydı aynı şeyleri siz de yapardınız?” cevabını verdi. Onlar: İmkansız, biz böyle bir şey yapmayız ve bu bize yakışmaz” dediler çünkü nefs yoktu bunun üzerine Cenab-ı Hak: “En huylunuzdan iki melek seçiniz.” emrini verdi ve onlar da, Hârut ve Mârut’u seçtiler. Hârut ve Mârut, onların içinde Allah’a en çok ibadet eden ve en iyi huylu olan iki melekti. Bunlar bir insanda mevcut olan şehvet gibi huylar ve benzeri hallerle teçhiz edilip yere indirildiler. Vazifeleri, gündüz halkın davalarına bakmaktı, akşam olunca tekrar semaya uruc edeceklerdi. Allah kendilerini, şirkten, haksız yere bir kimseyi katletmekten, içki içmekten ve zinadan men etmişti. Vazifeleri gereğince gündüz halkın davasına bakıyorlar, akşam olunca da, İsm-i Azâm’ı okuyarak semaya çıkıyorlardı.
Günün birinde kendilerine, insanların en güzellerinden olan Zühre isimli bir kadın müracaat etti. Bu kadın Lahm kabilesindendi (bir rivayete göre, İranlı ve memleketinin melikesiydi). Kadının şikayeti kocası ile ilgili idi. Melekler, bu kadını görünce, içlerine kurt düştü ve ondan murat almak istediler. Kadın onların bu teklifini reddetti. Israrları üzerine kadın: “Siz davayı benim lehime karara bağlamadıkça ben size evet demem.” dedi. Bunun üzerine kadının isteğini yerine getirdiler. Kadın, onların teklifine yine yanaşmadı ve ikinci olarak onlardan kocasını öldürmelerini istedi. Onlar da öldürdüler. Kadın, yine onların isteklerine yanaşmadı ve onlardan üçüncü şartı yerine getirmelerini istedi ki, o da içki içmeleri ve gösterdiği puta secde etmeleriydi. Bu şartları da yerine getirdiler. Melekler tekliflerini tekrarlayınca, kadın bu defa da onlardan, kendilerini göğe yükselten şeyi öğretmelerini istedi. Onlar da kadına İsm-i Azâm’ı öğrettiler. Kadın, İsm-i Azâm’ı okuyarak göklere yükselince, Allah onu bir yıldıza dönüştürdü.
Akşam olunca, iki melek adetleri gereği göğe çıkmak istediler. Lakin, göğe çıkamadı. Başlarına gelen felaketi anlayınca, İdris’e müracaat ettiler. Kendisinden şefaat dilediler. O da kabul etti. Neticede, Allah kendilerini, dünya azabıyla ahiret azabından birini tercih etmeleri için fırsat verdi. Onlar, kısa süreli olduğu için dünya azabını tercih ettiler. Şimdi onlar, Bâbil’de cezalarını çekmektedirler. Onların, saçlarından asılı oldukları söylenmektedir ve bu durum, kıyamet kopuncaya kadar devam edecektir sevgili dostlarım bakın ne bize nefs nasıl zulüm ediyor bize dünü unutturup bu günü yaşattırıyor yarını ve ahreti düşünme imkanı vermiyor .Başta dediğim gibi dünü bir düşünelim geçen zamanı ne yaptık ne ahiret için ne kadar hızlı geçti öyle değil mi
Bu gün
Peki bugün ne yapmamız gerek? Mevlaya yönelip tövbe istiğfar yapmakta gecikmiyormuyuz? Yücenin en yücesi öyle şevkatlidirki yeterki biz istemesini bilelim bizden şevkatini esirgemez o ki bu dünyayı nice nimetleri biz kullarına bahsetmiştir
Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar..." (Nisa, 4/116)
Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” (Tahrim, 66/8)
Sevgililerin sevgilisi peygamber (sav) efendimiz derki
Bütün Ademoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce, Zühd, 30)
Evet bu gün tövbeye sarılmalıyız dün geçti bu gün yapmalız bunuda bir kıssa ile anlatalım.
Günün birinde musliman bir adam Hıristiyan bir kadınla evlenir çalışıp çabalarken bir kaç yıl geçer ve sonra yıllık kaldırdıkları malları yani mahsullerin satmak için pazara inerler kocası dindar bir adamdır namazını kılan imanlı biridir kadın namaz niyaz bilmeyen biridir .
Pazarda mahsulü satarlar öyle bereketlidir ki değerinde fazla satarlar hanımı neşe içinde bana artık bilezik gerdanlık bozma zamanı geldi der kadın altın ister ama adamın borç ları vardır adam; "hanım önce borçlarımızı ödeyilim kalanı ile sana altın bozayım" der. kadın sinirlenir fakat bir türlü eşini ikna edemez. Pazarda dolaşırken kadın iki kardeşini görür hemen onları arka tarafa çağırır durumu anlatır eşinde çok para olduğunu ve o paranın üçünede yeteceğini söyler hemen kendi aralarında parayı ele geçirmek için bir plân yaparlar. Pazar biter köyün yolunu tutarlar giderken eşkıya gibi yüzlerini kapatıp yollarını keserler parayı alıp ertesi gün pazarda altına çevirirler adam üzgündür tabi kadın durumu bildiği için vurdum duymazdır aradan biraz zaman geçince borçlular kapıyı çalar adam durumu izah etsede alacaklılar ; "bir yıl daha bekleyemeyiz" derler. Adam her duasında Allah’a sığınır bunu gören kadın der ki "bak senin Allah’ın sana borç vermiyor, git benim kardeşlerimden iste onlar sana borç verir" der. Adam borç la borç dönmez der yarın ola hayrola hatun der adam ertesi gün borcunu ödemek için evdeki öküzlerini pazara götürüp satar. kadın durumu hemen kardeşlerine bildirir öküz paralarınıda alın der ve artık onu öldürün der adam öküzleri satar yola düşer bir kuyunun başında mola verip su içmek ister bakar karşıdan iki kişi gelir hanımın kardeşleri adam tanıyınca sakindir hoş beş sohbet ederler.
Kardeşleri artık seni burda öldürcez derler adam sebebini sorar durumu anlatırlar adam; "madem beni öldüreceksiniz paramı da aldınız bunuda alacaksınız son defa iki rekat namaz kılayım ondan sonra öldürün" der. Namazını kılması için kısa bir müsaade verirler. Adam namaza durur bu arada kardeşler arasında parayı ve altınları paylaşma sorunu başlamıştır. Sorun git gide büyür ve bulundukları yerde birbirlerini öldürürler. Adam namazı bitirir bakar ki ikisi de ölmüş onlardaki altınları da alır eve gelir kapıdan girince hanımı hayretle bakar adam artık durumdan haberdardır. Kadın kardeşlerimi görmedinmi der adam gördüm der .tabi durumu anlatır, kadın şaşkındır. Adam "sen isteyince değil O isteyince olur, O isteyince ruh bedeni terkeder" der. Adam yavaşça gider ve kadın arkasından; "ben de müslüman olmak istiyorum der .
Rabbine dua et seni affetsin der ve daim tövbe üzerinde bulunmasını söyler.
Bakın işte sevgili dostlar O yücenin en yücesi onun merhametine sığınalım yarın ne olur birazda ona bakalım.
Yarın
Dünümüz kötü geçmiş olabilir bu gün inşaallah ettiğimiz tövbeyi kabul etsin, etsin ki yarınımız güzel olsun ve ahretimiz güzel olsun ahreti Rabbim peygamber efemdimize komşu etsin ama bizimde oraya komşu olabilmemiz için komşuluk şartlarını yerine getirmemiz gerek bunu rabbizmizden istedikmi ölmeden öncede yerine getirir isterseniz yazımızın son bölümüde bir kıssa ile son verelim.
Hazreti Musa:
Ya Rabbi!BanaCennetteki komşumu bildir, diye ilticada bulunmuştu.
Hak Teâlâ Musa Aleyhisselâma:
Falan yere git! Senin komşun falan yerdeki kasaptır, diye talimatta bulundu.
Hazreti Musa tarif edilen yere gitti, kasabı buldu ve evine misafir oldu.
Kasap akşam eve gelirken yanında bir miktar et getirmişti. Eve geldikleri zaman misafirden izin istedi ve onları pişirdi, bir zembil içinde tavanda asılı olan annesini indirdi, altını kuruladı ve eti parçalara bölerek onun ağzına vermeye başladı. Musa Aleyhisselâm Cennet komşusunun kim olduğunu öğrenmeye başlamıştı, sinek vızıltısı gibi bir sesin geldiğini farkedip:
Ne diyor? diye sordu.
Kasap annesini yerine astıktan sonra misafire:
Bu benim annemdir. Ben bunu senelerden beri bu şekilde yedirir, içirir ve bütün ihtiyaçlarını temin ederim. O da bana her zaman: Oğlum Allah seni Cennette Musa (a.s.)’ya komşu eylesin», diye duâ eder, dedi.
O zamana kadar kendisinin kim olduğunu gizleyen Musa Peygamber, kendisinin Musa (a.s.) olduğunu söyledi ve Cennet komşusunu müjdeledi.
Rabbim bizden çok şeymi istiyor ki rabbim peygamberimize komşu eyle onun şefaat ettiği kullardan eyle onun dualarıyla onun arkasından cennete girmek nasip eyle AMİM.
Harun yıldırım
YORUMLAR
Sevgili hocam, çok harika bir yazıydı, yüreğinize sağlık. Paylaşmanız vesilesiyle bu güzel yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmakta. Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla... .
Zevkle okudum...Yedi yıl üst üste Kuranın Türkçesini okudum Harun kardeşim ..sonra Rabbim bir gün nasip eyledi Elif cüzünü aldım ...Harfleri biliyordum;küçükken ağızdan kapmıştım...sonra ve bir ayda tek başıma Kuranı kerimi okuyordum artık ; okudukça açıldım...Sonrası Menzil daha sonrası Mekke-i Mükerreme..Rabbim son nefeste de imanlı ölmeyi nasip eylesin...Nefis çok ağır bir yüktür insana; hep mücadele ettim kötülükleriyle ...Kuranın emir ve yasaklarını okumuş ve öğrenmiştim; kalkanım ve kılıçım Kuranı Kerimdi...
Kuranı Kerim bana yetiyordu başkada kitap okumadım; hakikat dururken insan bozması şeyler kişiyi ikileme düşürür...Dosdoğru yol üzerine kurulmuş olan ve inen odur ; gerisi tefarruat ... Hak kitap da tüm peygamberlerin kavimleri üzerindeki ayetlerini mealince biliriz;çok şükür..... En büyük günahın şirk ve gıybet olduğunu billiriz... Cehennemde odun yoktur ;kişi Cehennemlik se eliyle odunlarını götürecektir( kötü emelleri onun odunlarıdır) ; Cennetlikse de rahmanın bahşettiği nurları ile cennet bahçesine girecektir...Rabbim emeli salihlerden eylesin...Bizleri, Şeytanın çocuklarından eylemesin ...Bizler nurlar içinde olalım onlar isterlerse işıklar içinde kalabilirler ...Ve iyi ki şu cehennem var ...Suphanallah
Güzel bir yazı güzel akibetlere dönüştürsün gaflette olan yürekleri inşallah ..selam ve muhabbetle
Gül ESEN tarafından 3/30/2016 7:13:28 PM zamanında düzenlenmiştir.