CEZAEVİ MÜZE OLUNCA
Ulucanlar Cezaevi, 81 yıllık faaliyet süresi içinde İskilipli Atıf Hoca, Deniz Gezmiş, Necdet Adalı, Hüseyin İnan ve Mehmet Pehlivanoğlu’nun da bulunduğu 19 kişinin idam edilmesiyle, işkencelerle hafızalardaki yerini aldı. Altındağ Belediyesi, çoğu kişinin hatırlamak dahi istemediği bu mekanı, aslına uygun olarak dizayn ederek ’hoparlörlerinden çığlık seslerinin’ duyulduğu, koğuşlarda balmumundan mahkumların bulunduğu, o günlere yaşamak isteyenlere bir süre için de olsa ’mahkumluğu yaşatacak’ tecrit odalarının yer aldığı müzeye dönüştürdü.
Basından..
Ceza evİ müze olunca bende antika oldum, yapıştığım duvarda. Kim miyim ben, Recep, yatakçı Recep . Yatak yorgan gelmesin aklınıza, yataklık etmekten yargılandım. Amcaoğlumu misafir etmekten.
Emniyette bir güzel ıslatıp dövdüler. Tabanlarıma basamıyordum. Cezaevinin taşlarına bir çuval gibi bırakıp gittiler.
Postallar, ayakkabılar belirdi etrafımda. Burunlar ıözel olmalı ki her vuruşta böğrümü deliyorlardı. Yetmedi tokaçlıyorlardı, sopa kemik kıran cinsten olmalı ki kaburgalarımın kırılma sesini duyuyordum. Biri uluyordu uzaklardan. Bazen bana kadar geliyor bazen benden uzağa gidiyordu. Sesim olamazdı herhalde bu duyduğum. Hiç tanıdık gelmiyordu hayvan sesi gibiydi. Son duyduğum böğürtü boğazımda düğümlendi. Nefesim kesildi.
Tekme tam yerini bulmuş olmalıydı. Bedenim ne olursa olsun deyip yapıştı taşlara. Cıvık, cıvık pis taşlar yün döşek gibi gelmişti.
Bedenim iki debelendi. Hırıltısının peşine takılıp ,çıktı ruhum içinden .
Karşıdaki taş duvarın en üst köşesine yapıştım kaldım.
Atın bu leşi dedi biri, sürüklediler.
Ne çok göz vardı çevrede ,susmaktan, eziyet çekmekten pörtlemiş gözler. İçine düşseniz sizi yutacak derinlikte gözler. O gece acıdan olsa gerek uyumuşum tünediğim duvarda.
“Koğuş kalk !” komutuyla uyandım. Az daha öldüğümü unutup hazır ola geçecektim.
Saat sabahın beşi.
Sabah küfürleri sıralanıyor, analı, bacılı..her şey var anlayacağınız.
İçtima yapılıyor. Bir, iki, üç,…beş…otuz… Zaten burada kimlik yok. Sayısın yalnızca. Kellenin altına bir sayı yazılır ,bakarsın objektife kimliksiz, kişiliksiz…
Bir kellen bir de numaran vardır…el ele mi , ne münasebet sille tokat geçersin koridordan
. Merdiven altında soyunursun anadan üryan, hortumdan gelen tazyikli su temizler seni yeryüzünden. Bak yine üstüme vazife olmayan işlere kalkışıyorum. Ah Recep uslanmayacaksın
. İzlesene sen yerinden, sesini çıkarma, karışma etliye sütlüye .
****
Müze cezaevinin kapısı açıldı. Işık doldu koğuşa. Duvarlara, yazılara bakan adam sanki aşina böyle yerlere, içerde yatmış diyorum herhalde , selam veriyorum. Başlıyoruz konuşmaya.
- Ben kim miyim. Sadullah desem bilemezsin ,cellat Sadullah.
- Of of of…cellatlık zor iş .Kim bilir kaç kişiyi astın.
- Şimdiye kadar kaç kişi mi astım? Bazen bunu kendi kendime çok sorar hesaplar yaparım. Binden fazla, belki bin beş yüz. Kati rakamını bilmiyorum.
- O kadar çok mu ?
- Bu işe başladığım zaman bir defter edinmiştim. Astıklarımın adlarını, hüviyetlerini, suçlarını, birer birer yazmıştım.
-Çetele tuttun yani.
Cevap vermedi Sadullah. Bu sırada dikkatli dikkatli bakınıyordu çevresine. Merak ettim ama sonra vazgeçtim ne arıyorsun demeye.
Sen kimsin demek geliyor aklına eski celladın.
Ben eski hükümlüyüm, yerdeki taşlara yapışıp kalan , senin ipinle tanışamadan bu dünyadan göçen Recep.
¬-“Ben aslında dindar bir adamım. İşimi Allah rızası için yaptım, para kazanmak için değil. Üstelik ip parasının, sabun parasının benden gittiği de olmuştur.”dedi Sadullah.
- Adam Allah rızası için adam asmış dedi Recep
Duvarlara dikkatlice baka baka ilerledi Sadullah . Sanki bir yerde adına rastlayacaktı da onu silmeye gelmiş gibi bir hali vardı.
Birkaç adım daha attı durdu vücudunu geri verdi. Eğildi . Kamburunu çıkarttı gözlüğünü düzeltti, yaklaştı duvara....okudu, bir adım geriledi yine okudu.
“ ’Ve Cellat uyandı yatağından bir gece “Tanrım! Dedi bu ne zor bilmece Öldükçe çoğalıyor adamlar, Ben tükenmekteyim öldürdükçe”(Alıntı)
Bulmuştu işte, buraya yazmışlardı. Son zamanlarda kafatasları hücum ediyordu her gece yatağına. Yastığının altına giriyorlar, yorganı burup burup urgan yapıyorlardı. Başını saklıyordu. İlmeği bir atarlarsa biter işim diyordu. Hantal vücudundan hiç haz etmediği karısı dürtmese beklide geçecekti ilmek boynuna.
Bakıyor, sakalları bıyıkları bile güzel geliyor şişman karısının. Artık gece uykuya yatmayacağım diyor. Karısı gözlerini belertmiş neden diyor, anam azdın mı sen.
Buraya yazmış işte ondan görüyorum rüyayı. Bunu silersem deyip kazımaya başlıyor duvarı.
Görevli geliyor. Ellerini saklıyor cellat. İşin bittiyse diyor çık artık. Bir şeye elleme yasak.
O “’Ve Cellat uyandı yatağından bir gece “Tanrım! Dedi bu ne zor bilmece Öldükçe çoğalıyor adamlar, Ben tükenmekteyim öldürdükçe” yazısını bir silse, kurtulacak gecelerden.
Yukarı bakıyor.
Ben kendimi iyice yapıştırıyorum duvara. Belli belirsiz bir kabartı oluyorum. Adamın aklı zaten gel git olmuş.
Beni bulamayınca dudakları kıpırdıyor. Kafatasları peşine düşecek endişesi ile hızlandırıyor adımlarını.
Şalvarının ağı neredeyse bacaklarına dolanacak,
.............. çıkıp gidiyor.
YORUMLAR
Yazı sonuna kadar kendini okuttu.Tebrik ediyorum.
Konusu iç burkuyor ama maalesef Ülkemin gerçekleri.
mymartin
Hapishaneler edebiyattan sinemaya, resimden karikatüre, tiyatroya kadar ne çok sanat dalını etkilemiştir. Michel Foucault'un "Hapishanenin Doğuşu" kitabını okumuştum. Otoritesinin kurulması için devletin geçirdiği evreleri anlatıyordu. Ta başından modern çağa kadar hapishanelerin geçirdiği niteliksel dönüşümü. Kitabın ilk bölümü "Azap" idi. Tüyleri diken diken oluyor insanın.
Modern çağda hapisahanelerin de modernleştiğini söyleyebiliriz. Ama keşke hapishaneleri ve ona düşmemize sebep olan suçları ortadan kaldırabilsek. Uçuk bir hayal galiba?
O azap dolu zamanları, celladı ve mahkumların çektiği acıları sembollerle vermen akıllıca olmuş. Mahkumiyetin sadece o damların altında değil, ruhumuzun derinliklerinde de olabileceğini hatta bu mahkumiyetin en ağır acıların sebebi olacağını hissetttim.
Kalemine sağlık, tebrik ederim.
Sağlıcakla Ayşe,
mymartin
Değerlendirmen ve yol göstericiliğin için teşekkürler. Esenkal sevgiyle..
Birileri çok uluduğu için ‘ulucanlar’ takılmış adı. Şimdi de müze yapılmış. Artık balmumundan mahkumlar uluyacak…
Balmumundan mahkumlar… Kimi suçlu, kimi masum, ama hepsi balmumundan... Bizim Yılmaz Büyükerşen’e yaptırsalar bari; onun yaptıkları sahiplerine çok benziyor. İbadet için birkaç bin kişi asan Sadullah da işlediği onca sevaptan sonra bence ermiştir artık; okur üfler balmumu mahkumlara, bakmışın hepsi canlanıvermiş…
Kolay şey değil ki bir amcaoğlu yüzünden canından olmak. Ama yine de Recebin balmumu heykeli olmaz, o yatakçı; yani, zurnanın son deliği. Hem yediği onca dayaktan sonra akıllanmıştır da, amcaoğlunu öbür taraftaki evine sokmuyordur artık. Amcaoğlu gibi o da aslanlar gibi Sadullah’ın mübarek elleriyle asılsaymış da öyle ölseymiş. Bak, amcaoğlunun heykeli orada, duruyor; bir de Recebe nasıl da küçümseyerek bakıyor, bir leşe bakar gibi… Ah Recep, ah! Madem yok bir balmumun, akıllı ol, git artık, karışma etliye sütlüye…
“ ’Ve Cellat uyandı yatağından bir gece “Tanrım! Dedi bu ne zor bilmece Öldükçe çoğalıyor adamlar, Ben tükenmekteyim öldürdükçe” Adamın aklı zaten gel git olmuş. Kafatasları peşine düşecek endişesi ile hızlandırıyor adımlarını. Şalvarının ağı neredeyse bacaklarına dolanacak, .............. çıkıp gidiyor. Gidecek elbet cehenneme…
SEVGİLİ HEMŞERİM, HARİKAYDI. TEBRİKLER.SAYGILAR
Not: Öykünün adı "Balmumundan Mahkumlar" olsaydı ya, daha yakışırdı...
.
Kemnur tarafından 3/28/2016 3:40:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
mymartin
Sayfamda sizi ve diğer dostları görmek mutlu ediyor beni. Sevgi ve saygılarımla.
mymartin
Şimdi aynısını yazmak da kolay değil.Sadullah diyordum işi zor Allah rızası için.
Ha hatırladım ilk bölümünü yazımın.
İnsanlar ağır yazı sevmiyor demiştim. Haklılar bir bakıma öyle ağır şeyler yaşadık ve yaşıyoruz ki. Rahatlamak , gülümsemek istiyorlar.
Böyle bir ortamda ceza evinden söz etmek ...bence bir şey işte.
desteğiniz ve sayfamı ziyaretiniz beni çok mutlu ediyor. Yazma nedenim mutlu olmak ve dostların varlığından haberdar olmak.
Heep olun orada oracıkta kaleminin arkasında.
Sevgi ve saygılarımla...