- 3782 Okunma
- 12 Yorum
- 2 Beğeni
KÜRESEL GÜÇLERİN ENSE TRAŞI!?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Cumhuriyet tarihi boyunca süre gelen muhalefet anlayışı ve ülkemizin siyasi duruşu, demokratik ve ekonomik gelişmişlik seviyesine ulaşmış güçlü ülkelerle mukayese edildiğinde. Yani medeni devletler kategorisinde yer alan toplumlara kıyaslandığında çok farklı bir seyir izlediğini görürüz.
Bir ülkede muhalefet en az iktidar kadar önemlidir. Muhalefet o ülke insanlarının sigortası ve emniyet kilididir.
Muhalefetin birinci görevi millet adına iktidarın icraatlarını denetlemektir.
İkinci görevi de ülke ve millet adına, gelecek seçimlerde iktidar olmayı planlayıp proje üretmesi ve bu doğrultuda çalışmasıdır. Bu tanımlama siyaset biliminde aynen böyle geçer. Dünya ölçeğinde de bu tanımlama aynı işleve sahiptir.
Muhalefet partileri, iktidarın yaptığı bir yatırımı gidip yerinde görmesi, icraatın niteliğini ve niceliğini incelemesi başlıca görevlerindendir. Örneğin; Niteliğine göre yatırım inşaat ise İnşaatın kalitesinden, maliyetine, çalışan işçilerin iş güvenliğine kadar vs birçok alanda gözlem yapıp şartların niceliğine göre de notlar tutup bu notları meclise taşımak ve tartışmaya açıp kamuoyuna duyurmaktır. Ancak muhalefete dönük bu evrensel tanımlama, maalesef bizim ülkemizde çok farklı seyreder. Mesela hükumetin icraatlarını gidip yerinde de görüp denetleme görevini başka ülkelerde görülmeyecek bir işleyişle ‘’ yan gelip yatmak. İnceleyip notlar tutmak yerine ise, ‘’karalama, küçümseme veya yok sayma şeklinde’’ tuhaf bir şekilde yerine getirilir.
Muhalefetin ikinci önemli görevi de iktidarın alternatifi olarak ülke ve millet adına plan ve proje üretmek ve hükumet olma faaliyetleri içerisinde hareket etmesidir ki, maalesef bizde plan ve proje üretmek yerine ‘’iktidara komplo kurmak yalan ve iftira atmak şeklindeki bir refleks olarak tezahür eder.
On yıllardır süre gelen bu olumsuz refleks, meclisteki tüm partiler için geçerlidir. Seçim zamanı ülke insanına daha iyi bir yaşam standarttı sunacağını vadetmek yerine milletin ortak değerleri üzerinden propaganda yaparak seçim sürecini sürdürürler. Örneğin; Atatürkçüye, Atatürk’ü. Müslümana, Müslümanlığı. Türk’e de Türkülüğü pazarlayarak ve bu ortak değerler üzerinden duygu sömürüsü yapıp hem ucuz yollu rey toplarlar. Hem de, Üzerlerindeki evrensel muhalefet tanımından ve siyasi sorumluluklarından sıyrılırlar.
Birde, ülkemizde on yıllarca süren gelen despotik siyasi uygulamaların bir sonucu olarak, sosyolojik ve psikolojik manada ezilip bastırılmış toplumun bireysel gelişimini tamamlayamamış sığ bir anlayışla ezbere dayalı siyasi kültürsüzlüğe sahip A politik seçmen yapısı düşünüldüğünde. Ülkemizdeki siyasi partilerin özellikle de muhalefet partilerinin işlerinin çok kolay olduğu açıkça görülebilir.
Aslında bu durum sorumluluktan kaçan meclisteki muhalefet partilerinin, denetleyicisi konumunda olan seçmen içinde geçerlidir. Yani bu sakat mantık doğal olarak uzun vadede ülkemizde demokrasi kültürünün yeterince gelişmemesi, insan haklarına saygılı olma bilincinin oluşmaması ve gelir dağılımı bozukluğu olarak kendini göstermiştir.
Bunun sonucu olarak Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında, aynı kategoride olduğumuz devletler. Ülkemizin dört, beş katı seviyesinde gelişmişlik konumuna ulaşmışlardır. O tarih itibariyle adı sanı duyulmamış ve ülkemizin sahip olduğu avantajların yarısına bile sahip olmayan (Malezya-Singapur- Brezilya- Kore vs gibi) Ülkeler aradan geçen doksan üç yılın sonrasında. Demokratik ve ekonomik kalkınmışlık seviyesinde ülkemize göre en az iki buçuk katı gelişmişlik ölçüsüne sahip olmuşlardır. Bu aynı zaman da milli gelirden kişi başına düşen payın da bir ölçüsüdür. Bizim ülkemizde milli gelirden kişi başına yıllık on bin dolar civarında bir pay düşerken o ülkelerde en az yirmi beş bin dolardan başlayıp elli bin dolar ve üzeri bir pay kişi başına düşmektedir. Bu gerçeklerle yüzleşmek Cumhuriyetimizin kendisiyle değil siyasi yanlışlarımızla yüzleşmektir.
Şu tartışılmaz bir gerçektir ki günümüz dünyasında uluslararası dev şirketler gibi ülkeler arasında da her alanda kıyasıya bir rekabet vardır. Bu rekabetin adı da küresel pazardan pay kapma mücadelesidir. Bu mücadelenin kuralları bellidir. Bu kurallar da tüm kurum ve kuruluşlarıyla demokrasisi gelişmiş kendi sanayisini oluşturmuş güçlü bir ülke olmaktan geçer.
Bu nedenle hepimizin bilmesi gereken bir gerçek var ki o da bizim kısır tartışmalara anlamsız çekişmelere zaman harcayacak lüksümüzün olmayışıdır.
Çünkü bizimde içinde yer aldığımız üçüncü dünya ülkeleri diye adlandırılan ülkeler de hızla gelişimlerini tamamlayıp küresel pazardan pay alma çabasındadırlar.
Ara not: (Bu gün ülkemizdeki mevcut hükumeti yöneten siyasi parti daha kurulmamışken bir gazetenin ekonomi sayfasında şöyle bir haber okumuştum. ‘’Türkiye gelişmiş ülkelerle arasında ki makas farkını kapatması için sahip olduğu coğrafik yapısı, genç nüfusu gibi vs avantajlarını doğru kullanabilirse gelişmiş ülkelerle arasındaki makas farkını otuz (30) yıl gibi bir sürede kapatabilirmiş.’’)
Mevcut hükumetin on üç yıldır iktidar da olduğunu düşünürsek bu habere göre önümüzde on yedi (17) yıllık bir süre kalıyor. Aslında çokta uzun bir zaman değil ama yine de ülkemizin avantajlarını göz önünde tutarsak gazeteci yazar merhum Çetin Altan’ın dediği gibi ‘’enseyi karartmamak lazım’’
Yok, eğer bizler ülkemiz adına çok çalışıp bu şansımızı doğru değerlendirmez ve birlik beraberlik içerisinde hareket edip zamanın kıymetini bilmez ve siyasi partilerin bizleri kendi değerlerimiz üzerinden avutup enerjimizi boşa harcatmalarına müsaade edersek, küresel pazarlardan hakkımız olan payı alır mıyız? Orası bilinmez. Ama kesin olan bir şey var ki, kendi ensemizin kararıp kararmadığını görmeye bile fırsatımız olmadan, küresel güçlerin ense tıraşına bakıp onların istediği standarda yaşar ve onlardan emir alan ülke olmaya devam ederiz.
Serhat BİNGÖL 28.03.2016
Edebiyat Defterinin Değerli Yöneticilerine,
Seçki kuruluna, yazımı okuyup değerlendiren sayfa dostlarıma çok teşekkür ederim.
Saygılarımla,
YORUMLAR
yoruma geç kalmışlığım için affola en azından bir kez daha okuma fırsatı buldum.
kutluyorum tüm yüreğimle.
her ne kadar siyasetin uzağında dursam da güçlü bir kalemden böylesi bir makaleyi okumak bir ayrıcalıktır ki bilgi gerçek manada engin bir derya üstelik her konuda ve her anlamda...
tek bildiğim ise; gerçek manada hiç bir şey bilmediğim.
saygılarımla değerli Serhat bey...
esenlikler diliyorum efendim.
Serhat BİNGÖL
Hocam, hiç birimiz siyaset bilimcisi değiliz. Ancak yazımda da belirtiğim gibi, ülkemizin sahip olduğu imkanların ve avantajların yarısına bile sahip olmayan ülkelerin, ülkemizden daha ileri bir konumda olmalarından dolayı iktidarıyla, muhalefetiyle ve seçmeniyle hepimiz durup enine boyuna düşünmeliyiz. Bizler nerede yanlış yapmışız veya yapıyoruz diye kendimizi gözden geçirmeliyiz. Değişen yenidünya düzeninde kendimizi toparlayıp gelişmiş dünya ülkeleri arasında hak ettiğimiz yeri almak zorundayız. Gerçekten de bunun için çok fazla zamanımız yok çünkü dünyada her geçen gün devletler arasındaki rekabetin şartları da giderek zorlaşıyor.
Umarım bir an evvel millet olarak aklımızı başımıza alır kısır tartışmalara bir son verip siyasi anlayışımızı gözden geçirip kendimize çeki düzen veririz. Yok, eğer biz kendimize çeki düzen vermezsek, maalesef başkaları bize öyle bir düzen verir ki, bir daha kendimizi toparlayamayız.
Yorumunuza ilginize nazik sözlerinize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Siyaseti en iyi anlatan yazarların başında Sizi bulmuşumdur hep ' siyasi görüşlerimiz aynı olmasa da .:) .severek okudum yine ..küresel güçlere ancak stratejik yönetim ve demokratik birliktelikle çözüm ve güç sağlana bilir kanısındayım
Selam ve saygılar sayın Bingöl ''
Serhat BİNGÖL
Siyasi görüşlerimiz farklı olsa da sizde benim kalemine saygı duyduğum kıymetli sayfa dostlarım dansınız.
Yorumunuza, ilginize ve nazik sözlerinize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Öncelikle okuyup da cevap veremediğim rahatsızlığınız için kısa da olsa bir geçmiş olsun demek isterim.
Çocukluğumun evimizin ve babamın değerli misafirlerinden biri olan, Çetin Altan'ın dünya görüşlerine hayranlığımla, sahiden de "enseyi (çoktan) karartmak gerek. Sözünü şimdi daha derinden düşünüyorum.
Muhalefet nedir? Perdenin arkasında susan taraf mı, yoksa susturulan mı, susması gereken mi, düşünüp ne yapılmasını ortaya koyanlar mı?
Neden bu kelimenin karşılığı yok.
Güzel bir yazıydı. Beğeni ile okudum. Tebrik ve teşekkür ederim.
Serhat BİNGÖL
Geçmiş olsun dileklerinize çok teşekkür ederim.
Çetin Altan gibi bir ustayı evinizde ağırlamış olmanız ne güzel, ülkemizin önemli aydınlarındandır.
İlginize ve yorumunuza ayrıca teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Kim demiş bir edebiyat sitesinde siyaset konulu yazı yayınlanmaz ve hatta başarı göstermez
Bir futbol takımı taraftarlığı edasıyla değil de; siyasi kültürü yediren ve edebi lezzetli, bilgiyi yoğuran bir üslup ise neden olmasın
Yine vaktiyle Erol Evgin bir parçasında "Kim demiş ki ben bilmem aşkı sevdayı" derdi ya; sayın hocamızda aynı tatta siyaseti aşkla, şevkle, bilgiyle, akılla, işçilikle yoğurmuş bile
Hocam değerli yazınızdan süzdüklerim bana "Yan gel Osman tarlada bostan" tabirini de hatırlattı, hatırlatıyor da
Yine muhalefet anlayışımızın öteden beri değerler üzerinden gittiği ve belden aşağı vurduğu söyleyişinizde karşılığını bulan olumsuzluk "Türk'e Türk propagandası" yapmak misali kuşkusuz
Sizi alalım hocam
Yazılarınız ve başka sayfalardaki yorumlarınız ölçülü, dengeli, üsluplu, saygılı bir beyefendiyi önüme koymakta hep
Sizde Müslümanlık, Türklük, Atatürk, Cumhuriyet, Osmanlı, Doğu, Batı, Modern, Gelenek her şey bir tamam derim,
Elbette kusursuzluk anlamında değil, teşbihte hata olmaz, hiçbirimiz sütten çıkmış akkaşık değiliz şüphesiz
Fakat bendeniz, sizde hep bir yapıcılık görürüm
Sizin gibi bin göle bedel bir göl niteliğinde, nice insan olsa bu ülkede serhat boyları emin ellerde olur kanımca
Nihayet hocam
Güne gelen yüreğe, emeğe, kaleme, kelama selam ve saygılarımla
Nice eserlere inşaallah
Ve dilerim ülkemizdeki her türlü olumsuzluğun yerinde yeller eser...
levent taner tarafından 3/29/2016 7:27:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Öncelikle güzel sözlerinize çok teşekkür ederim.
Naçizane şahsıma ilgili saydığınız o değerler sanırım hepimizin sahip olduğu değerler.
Neticede evet ben Türküm, çünkü Dedelerim, Nenelerim Türk orijinli. Elhamdülillah Müslümanım, çünkü Babam ve Annem Müslüman. (eleştiri hakkım istisna) Kabul etsem de etmesem de Selçuklu da Osmanlıda benim siyasi köklerimdir. Cumhuriyeti seviyorum ve sevdiğim modern Cumhuriyet rejimini kuran Atatürk'te benim siyasi gerçeğimdir. Gelenekçi yapımda çok doğal çünkü ben bu toprakların kültürüyle türküleriyle büyümüşüm.
Önemli olan bu değerleri kabul etmek veya etmemektir. Naçizane ben kabul eden ve bu değerlerle mutlu olan biriyim.
Levent hocam, siyasal anlamda ki, Türklüğü aşağıda yazacağım istatistik bilgilerin nezrin de değerlendirmek gerek. Bu istatistik bilgilerin bir benzerini çok sevdiğim sayfa dostum. (kafkasi) Osman Onuktav Hocamın sayfasında da paylaşmıştım.
Yazıda da belirtiğim gibi düne kadar kabile düzeyinde yaşayan toplumlar bu gün Türk milletinden en az iki buçuk katından başlayıp dört beş katı seviyesinde demokratik, ekonomik ve kültürel gelişmiş düzeyine ulaşmışlarsa oturup uzun ve derin düşünmemiz gerekir. Yani söylemin ötesine geçmemiz gerekir.
Yorumunuza cevabımı yıllar önce gazetenin ekonomi sayfasında okuduğum dünyada ki ülkelerin tatil yapabilme standardının çarpıcı bir mukayeseyle devam etmek istiyorum.
(Türkiye'nin oranları net vereceğim isimleriyle sıralanmış diğer ülkelerin ortalamasını vereceğim.)
Dünyada ki gelişmiş ülkelerde nüfusun ortalama % 65 ile 75 i yurt dışında ailece tatil yaparken %35 ile 25 i ülke içinde ki tesislerde tatil yapıyorlarmış.
Listenin en altında ki Türkiye’ye gelince bu oran nitelik ve nicelik olarak çok değişiyor. Şöyle ki; Bizim ülkemizde yüce Türk milletinin sadece % 7’5 (yüzde yedi buçuğu) yurt dışında tatil yaparken. Kaldı ki bu kesim de (mutlu azınlıktır) %60 ı yurt içinde ve sadece üçte biri bir tatil bölgesinde ailece tatil yapabilirken, diğer üçte ikilik bölümde evinde ya da en fazla o da gidebilen için geçerli köyünde tatil yapabiliyormuş. Asıl burası çok dikkat çekici nüfusun %32’5 i hiç tatil yapmadan çalışarak yaşamını idame ettirme mücadelesi içerisindeymiş.
Yıllar önce gazetenin ekonomi sayfasında okuduğum, bu tablo bu gün ne kadar değişmiştir, onu bilmiyorum. Ama bu tablo karşısında gerçekçi olmak gerekirse Türk'e Türklüğün propagandasını yapmak çok makul olmasa gerek.
Kaldı ki gelir dağılımı bozukluğundan dolayı Türk insanı Pazar yeri dağıldığında pazarcı esnafının yere attığı ezik ve çürümüş zerzevatı yerden toplayıp evine götürüyorsa Türklük adına söyleyeceğimiz şeylerin bir anlamı olmalı.
Ya da bir Türk dünyaya bedeldir diyorsak ve yanlış bilmiyorsam sekiz milyon Türk insanı ülkesinden uzakta yabancı ülkelerde turist değil de gurbetçi olarak hizmet sektöründe çalışıyorsa sanırım ülkemizde ki siyasi söylemler hakkında çok ciddi düşünmemiz gerekir.
Sonuçta evet Türklüğümüzle mutlu olalım ama bu söylemde kalmamalı yani yüce Türk milleti de, medeni ülkelerin milletleri gibi hakkı olan yüksek yaşam standartlarına ulaşmalıdır. Ve buda slogan atmakla olmuyor.
Maalesef bu çarpıklığı siyasal veya sosyal farklı alanlarda da görmemiz mümkün.
Yorumunuza ilginize nazik sözlerinize tekrar teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ilginize ve övgü içeren nazik sözlerinize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Seçkiyi kutluyorum, öncelikle...
Millet adamı yok; devlet adamı var, "kath-ı rical" diyorlar.
Zaten millet tanımı da ne yapsak; iktidara göreceli..
Millet üzerinden ümmet, devlet üzerinden de bu temelden bir millet koordinasyonu çok zor görünüyor.
Ben yine de şu aşamada öncelikle devleyçiyim.. devleti olmayanları veya ileri ( batı tipi) demokrasi getirilmiş, örnek olsun Arap baharı vurgunu devletsizleri görüyorum.
Devletçi oluyorum.
Esenlik.
Göktürkmen tarafından 3/29/2016 5:33:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Elbette devletçi olacağız neticede devlet dediğimiz kompetitif bir yapı. Ancak önemli olan o yapının içinin ne kadar dolu olduğudur. Sonuçta bireyde topluma kurum ve kuruluşa kadar rekabeti esas alan ve bir yandan da sosyal olabilmeyi başarmış bir organizasyon oluşudur. İşte o nokta da devletçiliği savunmamız için ne kadar demokratik hukuk devleti olmayı başarmışız orası önemli.
Yorumunuza ilginize ve güzel sözlerinize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Bu zamana kadar boş bir yazı yazdığını görmedim. Bu yazında da özellikle muhalefetin ne ve nasıl olması gerektiğini bana göre gayet objektif bir şekilde dile getirdin.Kutluyorum ve tebrik ediyorum. Saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Sizin yorumunuza izninizle bir fıkra ile başlayayım.
Küresel güçler Türkiye aleyhine gizli ve gizemli bir toplantı düzenleyip aynı masanın etrafında toplanmışlar. İçlerinden biri bir öneri getirip -Türkiye'nin gelişmesini engellemek için atom bombası atalım demiş, bir diğeri itiraz etmiş -Hayır olmaz vaktiyle Japonya ya iki tane atom bombası atılmıştı. Fakat adamlar buna hırslanıp birlik beraberlik içerisinde kenetlenip kısa zamanda dünyanın en zengin ve güçlü ülkesi oldular. Deyince, üçüncü kişi lafa girmiş, yahu korkmanıza gerek yok. Biz Türkiye’ye öyle bir muhalefet anlayışı aşıladık ki on tane atom bombasının yapacağı tahribata ve yıkıma eş değer.
Tabi bu fıkra ama galiba doğruluk payı var. Nedense bizde birileri ülke ve millet adına iyi bir şeyler yapmaya çalışınca diğerleri de ya engel oluyor ya da yıkmaya çalışıyor.
Ne diyelim inşallah çok geç olmadan bu alışkanlığımızdan vaz geçeriz.
Yorumunuza güzel sözlerinize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Çok kısa bir zamanda çok büyük travmalar yaşayan bu millet, sanki gençliğini kaybetmiş, orta yaştan hayli uzakta ihtiyarlamış bir izlenim doğuruyor.
Kırsal hayattan kent hayatına zorunlu olarak ancak rakip olduğunu ülkelerden çok zaman sonra geçti. Bütün sıkıntımız bu ihtiyarlık ve geç kalmışlık telaşından kaynaklı..
O yüzdendir ki karşısına dinamik, enerji dolu ve umut aşılayan bir parti çıktığında, o partinin oy patlaması yaşamasını normal olarak görülmeli.
Tarihinde bir çok halk ve milletle iç içe yaşamış, onları gücü ve aklıyla kontrol edebilmeyi başarabilmiş olması, inançlarına son kertede sıkı sıkıya bağlılığı, bağımsızlığına düşkünlüğü de onu yönetmek isteyenlerin düşünce alt yapısını oluşturmuş ki;
a) birlikte yaşadığı halk ve milletlerle birbirine düşürülmeye
b) inançları üzerinden etkilenerek, sorgulama yapmasına izin verilmemesine
c) devamlı bir düşman devletler, toplumlar ve inançlar karşısında, eski delişmen haline sürüklenmeye çalışılmakta
olması ve dünyadaki yönetim anlayışındaki hızlı değişime de ayak uydurmakta geçikmesi bugünün halinin kısa izahı olabilir mi?
Kısacası 100-150 yıllık demokrasi geçmişinde çoğu zaman sorgulayarak, yorumlayarak, düşünerek değil, devamlı duygularıyla hareket etmiş bir milletiz.
Son yüzyılda bizi bir arada tutan din ve milliyet bağlarımız da yara almış, kemalist düzen kamplaşmaya neden olmuş, tarihin öne sürdüğü kültürel baskı görülmemiş, yine ve her defasında başka bir baskı ile yönetilmeye çalışılmış olmamız bizi çıkmaza sokmuştur.
Bu çıkmazı aşmak için yapacağımız seçimlerin, bu gidişe dur demesi neredeyse zor ve çetin bir yola girmiştir.
Denize mi düştük bilinmez...
Ne yapacağımızın kestirilemeyeceği tarihsel dönemdeyiz.
Ancak böyle durumlarda yönetenler her zaman milleti savaşa sürükleyerek böyle kördüğümleri çözmeye çalışmış....
vb vb vb
bu konuda söz biter mi serhat ağabey...
güzel bir analizdi.
selam ve saygılarımla
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza katılmamak mümkün değil. Bu güzel yorumunuza naçizane şöyle bir katkıda bulunmak isterim. Ülke insanımızın en temel sorunu geçmişiyle yüzleşmekten kaçması ve kendisine ezberletilmiş doğru ya da yanlış öğretilerle yetinmesidir.
Örneğin; Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmış yanlışlıkları ve siyasi manada ki olumsuz uygulamaları, eleştirildiğinde hemen ülkenin kurucu iradesine ve Cumhuriyete düşmanlık olarak algılanıyor. İyi de yazıda da belirtildiği gibi bundan yaklaşık yüz yıl önce aşağı yukarı aynı kategoride olduğumuz ülkeler. Bizim ülkemize kıyasla dört beş katı seviyede gelişmişlik düzeyine ulaşmışsa. Ya da o tarihte yarı aç yarı tok yaşayan, affedersiniz baldırı çıplak ülkeler bizimle mukayese edildiğinde en az iki buçuk katı gelişmişlik düzeyine ulaşmışsa. Ve bizler bu gerçeği dile getirdiğimizde halen birileri bu ülke insanını manevi ve milli değerler üzerinden sömürüp siyasi varlığını sürdürebiliyorsa. Örneğin; sözde birinci sınıf demokrasi istiyoruz deyip sonrada türlü bahanelerin arkasına sığınıp millet adına özgürlükçü bir sivil anayasa yapmanın kavgasını vermekten kaçıyorsa. Yani halen statükocu bir anlayışa hakim ise, demokrasi dışı güçlerin müdahalesi ve askeri vesayete dayalı bir siyasi yapı, hayallerini süslüyorsa. Bizlerin de durup nerede yanlış yapıyoruz diye derin derin düşünmemiz gerekir.
Bu konuda sözlerimiz hiç bitmesin zaten sevgili dostum. Bu yorum köşesine sığmasa da daha söylenecek çok şeyler var.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve selamlarımla.
İyi bir tespit, güzel bir yorumlama.
Ne demeli?
Ben, gerçekten biraz karamsarım bu konuda.
Bir türlü birlik beraberliği sağlayamıyoruz.
Herhalde siyaset yapmayı beceremiyoruz.
Vatan için, yarınlar için ne yapsak ta milleti bir araya toplayabilsek?
Bilemiyorum...
Serhat BİNGÖL
Bence karamsar olmamıza gerek yok ülke insanı sahip olduğu bilişim teknolojisi sayesinde dünyada ne olup bittiğini gayet iyi algılayabiliyor ve dünyadaki diğer ülkelerde yaşayan insanların ne olanaklara sahip olduğunu demokratik ve ekonomik anlamda nasıl bir yaşam standarttına ulaştığını görebiliyor. Ve kendi standardıyla mukayese edebiliyor. Sorun, ülkeyi yöneten iktidarıyla, muhalefetiyle siyasetçilerden neyi talep edeceğini bilmemesi ve dolayısıyla siyasetçilerin toplumun ortak değerleri ( bayrak, etnisite, rejim vs gibi) olgular üzerinden demagoji ile siyaset yapmasına tepki koyamamasıdır. Bununda ülke insanın demokrasi kültürü geliştikçe aşılacak bir sorun olduğuna inanıyorum. Kaldı ki dünyada böyle aşmış zaten tek fark bizler, on yılarca maruz kaldığımız despotik uygulamaların neticesinde biraz geriden geliyor olmamızdır.
Yani enseyi karartmamak lazım…:)
Yorumunuza hiç eksik etmediğiniz ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Oncelikle şunu belirteyim ben siyasetten hiç anlamam ama gerçekten okumaya değer bir yazıyı ilgimi çekti beğeniyle okudum aydinlatici bir yazıyı tebrik ederim hocam kıymetli sayı serhat bey saygı sevgi dua ile kali saygilar
Serhat BİNGÖL
Aslında siyasetten çok anlamamız şart değil. Zaten herkesin siyaset bilimcisi olmasını bekleyemeyiz. Ama partizanca anlayıştan uzaklaşıp siyasetçilerin ülke insanın ortak değerleri olan kavramlar üzerinden bizleri avutmasına izin vermeyip ülkemize yatırım yapmaları ve bizlerin yaşam standardını yükseltecek projeler üretmesini talep edebiliriz. Kaldı ki siyasetçilerin asli görevi ülke insanına hizmet etmek bunun içinde oldukça iyi imkanlara sahipler ve hatırı sayılır maaş alıyorlar.
Yorumunuza ilginize ve güzel sözlerinize çok teşekkür ederim. Sağ olun.
Saygı ve sevgilerimle.
Değerli kardeşim, bir şeyin özünü ifade eden tanımlar, o şeyle ilgili olanlar için, belli bir birikimi, dolayısıyla feraseti olanlar için anlamlıdır...
Özlü bir biçimde yazılmış bu yazı için de geçerlidir bu...
Evet, biz, muhalefet deyince Köroğlu'nu, Dadaloğlu'nu, İnce Memet'i, zeybekleri, sonra yakın tarihin sorumsuz, omurgasız, hikmeti kendinden menkul anarşist figürlerini anlıyoruz...
Bu çarpık, güdük anlayışın memlekete hâlâ hakim olmasını isteyen güçler, üniversitelere yerleştirmek istedikleri huzursuzlukla, zaten dünya standartlarında olmayan akademik ortamı baltalamakta buluyorlar bizi engellemeyi...
Elbette, bu durum muhalefet anlayışımızı çok etkiliyor...
Her şeye rağmen dediğim dedik takıntımızı, biraz da bu yönden düşünmek gerekiyor sanırım...
Kısacası, sizin de isabetle teşhis ettiğiniz gibi, bizde muhalefet anlayışı objektif, Allah'tan korkar, kuldan utanır nitelikte değildir, ne yazık ki...
Selam ve saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuzda ki tespitlere gönülden katılıyorum. Bizler on yılardır maruz kaldığımız dayatmacı siyasi anlayışın neticesinde hep bir kurtarıcı hep bir kahraman aramış durmuşuz ve aslında kurtarıcının da kahramanında kendimiz olduğunu bir türlü kavrayamamışız. Dolaysıyla sizin de dediğiniz gibi çarpık, güdük bir siyasi anlayışın memlekete hakim olmasına mani olamamışız. Bir de buna ülkedeki, eğitim kalitesi, demokratik gelişmişlik seviyesi, ekonomik anlamda kalkınmışlık düzeyinin düşüklüğünün nedenlerini ve sebeplerini akademik düzeyde tartışıp çözüm bulmak yerine. Partizanca bir anlayışla sorunları getirip A partisi veya B partisine fatura ederek işin içinden çıkma kolaylığıyla olayların daha da kronik bir hal almasına neden olmuşuz.
İşin kötüsü bu sorunların akılcı yöntemlerle, ülkemizin ve milletimizin lehine çözülebileceğinin formüllerini veren insanları, ya siyasetin dışında bırakmışız ya da ezber bozdukları için vatan millet düşmanı ilan etmişiz. Daha da kötü olanı ülke sorunlarını gerek siyasi arenada gerekse kamuoyunda siyaset biliminden uzak liyakat sahibi olmayan sığ düşünceli insanların, dedikodu maiyetindeki ve kafa karışıklığından başka bir işe yaramayan tartışma seviyesine terk etmişiz.
Sonuçta, ülkemizde nitelikli bir siyasi yapıyı bir an evvel oluşturmalıyız.
Bunun içinde muhalefet anlayışımızı mutlaka yeniden şekillendirmeliyiz. Yoksa dış düşmana gerek kalmadan kendi kendimizi tükenmişliğe doğru taşırız.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Malum sağlık nedenlerimle birkaç haftadır evden pek çıkmadım. Dolayısıyla televizyon seyretmek için bol zamanım oldu. Hemen her kanaldan haber bültenlerini ve tartışma programlarını seyrettim. Hocam ilaç için muhalefet partilerinin bir tanesinden hükumetin icraatlarına dönük bir eleştiri bir aktivite, muhalefet olmak adına dişe dokunur bir çaba göremedim, hiçbir mücadele yok. Adamlar bırak Ankara'nın dışına çıkmayı parti binalarının dışına çıkmıyorlar. Ülkede olan bitene melül melül bakıyorlar. Eğer bir açıklama yapılacaksa onu da bir zahmet parti merkezinden yapıyorlar. Zannedersin altlarında yumurta var kuluçkaya yatmışlar civ civ ha çıktı ha çıkacak. Yani çileden çıkmamak mümkün değil. Gerçi adamlarda haklı ne koşturacak seçim zamanı geldiğinde iki edebiyat yaparlar oylar cepte ooh kebap niye yırtsın ki bir yerlerini.
Bazen ne düşünüyorum biliyor musunuz hocam? Muhalefet varken de akp kafasına göre takılıyor. Bari şu gelecek seçimlerde akp tek başına mecliste olsun da başkanlığımı getirecek yeni anayasamı yapacak rejimimi değiştirecek ne yapacaksa yapsın da hiç olmazsa, yav mecliste muhalefet yoktu adamlar kafalarına göre takıldılar deriz. Hiç olmazsa zorumuza gitmez.
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim Abicim.
Saygı ve sevgilerimle