- 774 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çerçevenin Dışında Kalan
Buralardan çekip gitmeli belki de. Yolda giderken çevremde akan hayatta insanların sürekli çizdikleri resimlerle “mutluluk bu” diye burnuma sokmalarından; içinde bulundukları o çerçevenin içine girmeyen herkese gönderdikleri şimşeklerden çok uzaklara… Farklı mutluluk tanımları yapabileceğim kadar farklı resimlerin olduğu; mutluluğu tek ve kocaman bir çerçeveden değil, orada bulunan herkesin sayısı oranında çerçeveler içinde, farklı farklı görünümlerde seyredebileceğim… Kendimin de diğerlerine zerre benzemeyen bir resmin kahramanı olabileceğime beni inandıracak kadar sınırlara saygı duyan insanların olduğu bir yere…
Meydanları çok seviyorum bu yüzden. Farklılıkları kendine çeken mıknatısımsı bir etkileri var. İnsanlar sözleşmiş gibi kendilerine en benzemez, içinde var oldukları yaşam tarzına en aykırı birinin yanına ilişiveriyorlar. Sanki o kalabalık içinde bir yere gizlenip uzun uzun inceliyorlar meydanı… Kendilerinden en uzak düşeni bulmak için… Sanki sınırları genişleyecek onun yanına gidip de soluduğu havayı bölüştüklerinde…
Oysa her zaman gittikleri yerlerden birinde, arkadaşlarıyla sık sık takıldıkları bir kafede mesela, asla akıllarına düşmez farklı olanla kaynaşmak, evrenlerine yeni bir boyut katıp genişlemek gibi şeyler…
Ama böyle bir meydanda, güvercinler yerde gezinir, insanlar ruhlarını onların paytak adımlarında dinlendirip çitlerlerken çekirdeklerini ya da bir şeyler atıştırırken; öyle doğal bir süreçtir ki sana hiç benzemeyen, asla aynan olamayacak birinin yanına oturup onun gözlerinden bakmak dünyaya. Nefesini hissedeceğin kadar yakınında oturan birinin neye baktığını bilmek istersin çünkü. Aynı yere bakıyorsunuzdur görünürde. Ama yorumlar o kadar çeşitlidir ki! Onun yaptığı yorumu merak edersin nedense. Ne düşünüyordur tam önünüzde, ayakta duran o saçı başı karman çorman kadına bakıp da… Ya da sarmaş dolaş oturan iki gence… Onun da kalbi sıkışır gibi oluyor mudur o genç bedenlere bakınca? Böyle ulu orta yaşayacak kadar, aşkı çok başka bir yere mi koyuyordur o da? Dondurma yemek kadar mahremiyetten uzak… Kıskanıyor mudur başkalarına karşı onları körleştirecek kadar çevrelerini saran o parlak ışığı? Ya da saygısızlığı mı buluyordur verdikleri resimde?
Suskun oturan birinin yanında biraz vakit geçirmek kadar ruhu arıtan bir şey daha yoktur herhalde. Hayatın onca kesitinden birini paylaşmak onunla, tek bir kelam bile etmeden sohbet etmek bir şekilde… Çocukça bir oyunu ısrarla sürdürüp yok saymak bir diğerini… Ama bir yandan da aynı filmin seyircilerine mahsus bir ortaklıkla “orda olduğunu biliyorum” diyen fısıltılar göndermek… Delice bir merakla tahminler yürütmek ne düşündüğüyle ilgili…
Konuşmayan, sadece var olan birine mahsus o tılsımı bozma korkusuyla nefes bile almaktan çekinerek devinimlerini izlemek yan gözle, sezdirmeden… Merkezinde ne var resminin, çerçevesine neleri katıyor öncelikle; hiç katmadığı, zihnen sildiği neler var, anlamak için… Mutluluğu nasıl tanımlıyor yani…
İstediğin anlamı verebileceğin soyut bir resim gibidir suskun oturan bir insan… “Buradaki bir ağaç” dersin, ille de ağaca benzemesine gerek yoktur o şeyin, ağaç diyebilmen için. Soyut resimler böyle engin bir özgürlük alanı sunarlar insana… Ve suskun insanlar…
Yeterince nefes aldığına emin olduktan sonra, oturduğun o duvardan kalkıp uzaklaşmaya başlarsın o meydandan; kendi mahallenden uzakta kalabalıklarda kaybederken kendini, biraz daha zaman kazanmaya çalışır, ara sokaklara saparsın… O tanıdık yere adım atmadan daha, mahallenin sana giydirdiği o daracık elbiseyi üzerine geçirmeden hemen önce birkaç derin nefes daha koparmak istersin gökyüzünden. Çünkü az sonra gireceğin o yerde her şey gibi gök de koca bir çerçeveye hapsolmuştur… Sınırları vardır.
O çerçevenin içine girmeyen, bir tarafı dışarı taşan biri ona da uzaktan bakmak zorundadır bu yüzden. Çünkü onun göğü değildir o. Zor atar kendini mahallenin dışına çok geçmeden, yoksa boğulacaktır çünkü… Doludizgin koşmaya başlar. Göğün çerçevenin dışında kalan, herkese ait olduğu, enginleştiği o yere doğru…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.