Bir peşin hükmü söküp atmak, atomu parçalamaktan daha zordur. - einstein
Maide Özgüç
Maide Özgüç

Yeryüzü notları III

Yorum

Yeryüzü notları III

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1567

Okunma

Yeryüzü notları III

Yeryüzü notları III




Kendi ipleriyle asılmış kuklalar güneşten tecrit yüzleriyle/

suratlarına kondurdukları donuk gülüşün çepeçevre yayılmasından ötürü kızgın görünmekten

öteye gidemiyor olsa da manzaranın seyrinde keyif edenler durdukları yerde çimlere bastıklarını

fark etmeden yaşayıp gidiyorlardı.





Cesur vücutların ütopyasında ıslah edilmiş her sancı/ iğdiş edilmiş bir kaç militarist sözcük kadar

bile saygı görmüyordu.


Sürek avında terleyen yabancılar bu yüzden yaşadığımız yeri sıklıkla kullanır olmuştu.


Dar boğazların bolluğundan şikayet edip duran insanlara, diş geçiremeyen dişçiler insanlara başka metotlarla nüksetmeye başlamıştı. Silikonlu bir saltanat döneminin ilk raundun da bütün kırışıkların, örümcek ağlarıyla askıya alınışı daha sonra ki bir tarihte gerçekleşti tabii.....



Son söz sanatkarların dır diyen ustam/

Sahne de durmadan ave maria söyleyen kadını şikayet edince muradına eremedi tabi zira hıçkırığa boğulan kadının hık hık sesi sahne de yankılanıp durdu. İzlemeye çok meraklı insanlar olarak sahne önünde kalakaldık maada...


Uyuyarak konser izleme alışkanlığı o dönemde gelişmiştir mesela.




Bekçi düdükleri bu olaya istinaden icat edilmiş olsa da/ seslerinin çok keskin olduğundan köşeleri

körelsin diye cezalandırılmış ve kamuoyundan men edilmişlerdi.


Bekçiler zaten çok bekledikleri için sıkıntı yaratmış ve beklentisizlikle ödüllen dirilmişlerdi.



’Üzgün olmanın yanı sıra süzülüp duran kızlarla balık etli olunmaz’ diyen sevgili dekanımız sa kendini fasulye sırıklarını ortadan kaldırmaya adadı. (Adanmışlık sınırlarının o gün çizildiğine tanık olmanın sevinç ve gururu hala içimde.)



Allah’tan yeni yeni akımlar kıvırta kıvırta geliyor ve kapımızı aralık buldukça içeri dalıyordu da; bu karışıklıklara ekleyecek yenilerini buluyor/ çağ atlayıp durmaya devam ediyorduk.



Ardı sıra birinden diğerine koşarken nahoş olayların ayyuka çıktığı zamanlar da olmuyor değildi.



Karda eriyen her tutkunun gevşemiş olduğunu var sayarsak/ yepyeni icatlar bulmak gittikçe

zorlaşıyordu.



İplere asılan vücutlar, insan kalabalığı olmanın ötesinde sayısız bunalımın tanımı sayılabiliyordu.
Bunun sonucunda depresif haller ortamında sadece konuşarak olayları çözümleyen kimseler var oldu aniden.



Esmer kıta’nın teninde gittikçe uzayıp duran gölgeler güneşi eğirip başka renkler

bulabileceklerini iddia ettiler daha sonra.

Son söz genel kurulundur diyen üyelerin her birinin, iki sözcükten fazlasını bilmediği ve renk körü oldukları ortaya çıkınca, derin bir ayrılıktır başladı. Dağlara taşlara yayılan fay hatlarıyla üç kere sarsılmak yeterli olmadı elbette, defalarca sarsıldık. Sarsıldıkça, daha sarsıcı olmanın yollarını bulduk.

İşe yaradı mı derseniz;

nein davut!


Kan inceltici hapları ne kadar içsek de iflah olmaz bir düzeydeydi kalınlaşan akışımız.


Uçurumlardan atılan onca yengi ve yargının işe yaramaz olduğunu savunan yetkililer/ yetkilerini

aşan durumlarda bile gözlerini budaktan esirgemeksizin uğraştılar. Bizler avucumuzu yalama

konusunda ihtisas yaptık en cilalısından.





Ardından/




yurttaş kayne durduk yere filmden atlayıp kaçak oldu. Koşan bir deve kuşu kaldı geriye oda

uçamıyor koşuyordu sadece...



hepimiz kuş’un üzerimize gelmesinden korktuğumuzdan koltuklarımızı bırakıp evlerimizde

kapılarımızı kilitledik.

Kilitlere bu denli asılınca bütün kilitler paslandı ve çilingirler den bir kaçı onassis

kadar paraya gömüldü.





Devir; devrilerek genişlemeye devam ediyordu.


Önsezisini yitirmiş her deliliğin biraz yarım kaldığını düşünen bizler yarı deliliğin erken provasını yapan oyunculara dönmüş ve hiç bir rolün üstesinden gelemeyen bireyler olduğumuzu sağır sultan’a duyurmayı başarmıştık.



Nabza göre şerbet vermeye çalışan gönüllüler olarak adımızı tarihin sayfalarına yazdıramayınca/ utancımızdan gidip iğnenin kör deliğine saklanmıştık.


Her yerde sorun olduğunu fark eden tanrıların tanrısı zeus dünyayı atlas’ın ellerine bırakıp başka bir diyarda bambaşka arayışlara girişmişti.




Ayaklarımızın ucunda yürüyor aşağıya bakamıyorduk.


Maazallah ya atlas elindekini düşürürse?....







maide özgüç/bodrum
24/03/2016

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Yeryüzü notları ııı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Yeryüzü notları ııı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Yeryüzü notları III yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Kafkasyalı  Kafkasyalı
Kafkasyalı Kafkasyalı , @kafkasyalikafkasyali
24.3.2016 21:25:15
Güzel bir çalışma kutlarım sizi
Kaleminiz daim olsun
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.