- 536 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NE OLACAK BU HIYARLARIN HALİ
Cacık olacak .
Bunları arada bir yalanla dolanla sulayacaksın; gözün gibi bakacaksın onlara.
Gözün gibi bakacaksın ki bir taş atıp gözünü çıkarmasınlar.
Yem vereceksin.
Dem vereceksin.
Gem vereceksin .
Sonra da doymak için oylarını alacaksın.
Yalanı sen söyleyeceksin; sen söyleyeceksin ki onunla oyalansınlar.
Yaşayamaz bu hıyarlar yalansız dolansız.
Ne nefes alabilirler ne de sesleri çıkar.
Yalancılığıyla ünlü biri atını koşturarak ter ter içinde köyün meydanına girer. Köy meydanında birkaç başıboş it itliklerine bakmadan cakalı cakalı dolaşmaktadırlar. Neredeyse çürümeye yüz tutmuş tahta masaların etrafında konuşmak için söz arayan köyün aylak takımı merakla gelen yalancı atlıyı meraklı gözlerle izlemektedirler.
Adam attan inerken her zamanki hünerini gösterir. Üzengiden ayaklarını çıkarır ve eyerden süzülür.
Selâm verir.
“Selamünaleyküm”
Köyün yalancısının selâmı alayla karışık alınır.
“Aleykümselam lan Hıdır”
Hıdır, hınzır değil, sanki iyilik yapmaktan yorgun düşmüş bir hızır.
Alnında biriken terleri elinin tersiyle siler.
“Hele bana su yetiştirin”
Abartılı ve alaylı bir şekilde suyu gelir.
“Hele bir daha ver emi oğlu”
Bir daha su gelir.
Son yudumu da içtikten sonra, kimsenin bir şey sormayacağını bildiği için kendi başlar söze.
“Kıyamet yakındır.”
E bu söze, hayırdır inşallah, dememek olmaz.
Birkaç kişi aynı anda;
“Hayırdır inşallah!”
Hıdır masadaki sigaradan alır ve yakar.
“Deve, deve, deve,” diye inler gibi söyler.
Deve Recep alınır.
“Ne yaptım lan ben?”
Hıdır onu duymamazlıktan gelerek devam eder.
“Kasabadan alacağımı aldım, doldurdum heybeye. Petrolün köşeyi dönünce dörtnala kaldırdım hayvanı. Tam köprünün oraya geldim, önümde bir gölge. Ulan havada bulut yok, bu ne gölgesi, dedim.”
“Ananın gölgesidir,” der birisi oradan.
Hıdır, ciddiyetini bozmadan.
“Başımı şöyle bir kaldırıp baktım, deve.”
Gülüşmelerin arasından piç Apo piçliğini yapar.
“Yok devenin nalı!”
Hıdır bu kez cevap verir.
“Ne nalı ulan, ne nalı… Kendisi oğlum, kendisi!”
“Havada mı?”
Hıdır şaşkınlığını ve heyecanını artırır.
“He ya, havada… Koca deve uçup gitti başımın üstünden. İlkin inanmadım gözlerime, çektim atı kenara, akıllı gözle görem dedim. Mıha tepesine konacak gibi yaptı, konmadı; uçup gitti…”
Herkesten dalga geçen sesler yükselir.
“Yapma yahu!”
“Vay deve vay!”
“Avrupa Birliği devesidir, gireceez ya, onlar göndermişlerdir. Bakın, bizimle olursanız, sizin de develeriniz uçar, demek istediler zahir.”
“Ulan Hıdır bir deveyi uçurmamıştın, bunu da yaptın ya helal sana.”
Biraz sonra aynı taraftan biri daha gelir. Selam verir oturur köy kahvesinin kırık iskemlesinin birine.
Adamın bir şeyden haberi yok, bir çay söyler tütün tabakasını çıkarır atar masanın üstüne.
Hıdır’ın yalanını ortaya çıkarmak için ona da sorarlar. Öyle ya, koca bir deve bu, hem de uçuyor, görülmez mi!”
Soruyu alan adam, kendini önemser bir tavırla.
“Valla niye yalan söyleyem, hörgüçlü bi hayvan uçuyordu ama tam anlayamadım, deve mi, yoksa başka şey mi!”
Herkes şaşırır, herkes aynı şeyi düşünür. “Yahu bu adam yukarı köyden, etliye sütlüye karışmayan , az konuşan biri, yoksa bu da yalancı mı?”
Fazla geçmeden aynı yönden traktörüyle biri daha gelir. Aynı soru ona da sorulur.
Adam gayet sakin bir şekilde.
“Derenin oradan döndüm ki çayırın ortasında bir deve. Motorun sesinden birden irkildi..Kocaman kanatları vardı ama neye yalan söyleyim, ben uçtuğunu görmedim…”
Hıyarlık değil de nedir bu!
Siz bir yalan söyleyin hele, bunu dolaylı yollarla destekleyenleri de rahatlıkla bulursunuz.
Ve kendiniz de inanırsınız yalanınıza…
Sonra.
Sonrası var mı bunun! Sofranızdan asla cacık eksik olmaz.
YORUMLAR
Sevgili kardeşim
harika bir keyif aldım yazınızı okurken ama
bu hazzın yanında yazınızda estirdiğiniz fikir rüzgarı çarptı yüzüme.
Biz böyle bir toplumuz işte.
Kimse krala çıplaksın diyemez çocuklar
ve bir çocuk masumiyeti ve saflığına sahip aydınlar hariç
ben de biraz sarımsak katayım bu cacığın içine
yüzlerce yıldır önümüzden kalkmadı ki
ellerine kalemine sağlık sevgili kardeşim