- 1429 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
SİZİN BİR DERDİNİZ VAR.
Okuyacağınız olay tamamen uydurmadır. Gerçek kişilerle uzak yakın hiç bir ilişkisi yoktur. Ancak, sanal alemde maalesef insanı zorla dert sahibi yapanların varlığı da asla inkar edilemez.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kocası olacak kütük her zamanki gibi alelacele, şapırtılarla zıkkımlandığı kahvaltılıklar ve ‘’ hüüürrrp’’ diye ziftlendiği bir iki bardak çaydan sonra ‘’ Ellerine sağlık karıcığım ‘’ Bile demeden sofradan kalkmış ve yine her zamanki gibi bir kerecik olsun -fondotenle dolgu yaptığı, salatalık kremiyle parıl parıl parlattığı- yanaklarına bir busecik kondurmadan kaba bir şekilde ‘’ Haydi bay bay, ben kaçtım ‘’ Diyerek evden çıkmıştı.
Yok…Bu Hüsamettin kütüğünün adam olacağı yoktu bir türlü. Dünyaya öküz gelmiş, öküz gidecekti ne yazık ki. Hani kendisi gibi mükemmel anlayışlı, hoş görülü, sevecen, insanları ve dertlerini dinleyip onlara çözümler üreten bir karısı olmasa temelli kütük kalacaktı ya dua etsindi. Allah ona piyangonun büyük ikramiyesini nasip etmişti.
Buse Hanım, Hüsamettin işe gittikten sonra masadaki bulaşıkları bulaşık makinesine dizdi ve sonra kendisine koyu bir kahve yaptı. Sabah kalkar kalkmaz hemen kahvaltı masasına çöreklenen insanlardan oldum olası gıcık kapardı. O yüzden Hüsamettin’e de gıcıktı ama bir bakıma o da haklıydı. İş yerinde kahvaltı yapamazdı. O koca göbeği de öğlene kadar asla boş duramazdı. Adama kaç defa ‘’ Rejim yap biraz ‘’ Demişti de Allah’ın öküzü ‘’ Ben bu rejimden memnunum. Hem demokratik hem de doyurucu.’’ Diye cevap vermiş ve sucuklu yumurtaya yumulmuştu.
Kahvesini alarak kendi odasına çekildi ve her zaman olduğu gibi bilgisayarını açtı.
Gözüne ilk çarpan şey face book arkadaşı Süha Bey’in yazdığı bir şiirdi. Süha Bey genelde muzip şiirler yazıp milleti güldürürdü ama bu sefer farklı bir şiir yazmıştı:
GELMEDİN.
Geleceğim diye kandırdın beni
Nice nice günler döndü gelmedin.
Umutla ufukta beklerken seni
Gözlerimin feri söndü gelmedin
Gözleri nemli bir şekilde şiiri okuduktan sonra hemen yazdı.
- Ay Süha Bey, bu ne kadar duygusal bir şiir böyle. Ağlattınız beni bu kez.
Süha Bey, her zamanki gibi bilgisayar başındaydı. Zaten bilgisayar başında oturmaktan neredeyse poposu nasır bağlamıştı. Anında karşılık verdi Buse Hanım’a
-Teşekkür ederim Buse Hanım. Beğendiniz mi?
Veeee muhabbet başladı.
-Ay, siz yazarsınız da beğenilmez mi? Harika olmuş.
-Çok teşekkür ederim. Beğendiğinize sevindim.
-Süha Bey ! Sizin bir derdiniz var.
-Allah’a şükür öyle önemli sayılacak bir derdim yok.
-Yok yok öyle demeyin. Gözlerinizden belli.
-Gözlerimden mi? Gözlerimi nasıl görüyorsunuz ki?
-Ayol hissediyorum. Biliyorsunuz kadınlar hisseder.
-Haa anladım. Malum oluyor yani. Yok, teşekkür ederim gözlerimde, gözlüksüz yakını görememe dışında bir problem yok.
-Yok öyle demeyin. Gözleriniz iyice süzülmüş. Belli ki bir derdiniz var sizin. Haydi anlatın bana.
-Çok teşekkür ederim Buse Hanım ama dediğim gibi çok şükür bir derdim yok.
-Ay bakın şimdi daha fazla endişe etmeye başladım sizin için.
-Allah Allah. Neden?
-Çünkü siz de maalesef o klastrofik tiplerdensiniz.
-Anlamadım. Şimdi bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi?
-Yani Süha Bey, siz dertlerini içinde biriktiren, bunları kimselerle paylaşmayan, bu yüzden de devamlı bir şekilde astireksol antroflaktik travmalar yaşayan klastrofik tiplerdensiniz. Bu maalesef çok kötü bir durum.
-Buse Hanım. Yazdıklarınızdan hiç bir şey anlamadım. Yani ben sizce neyim? Bunu benim anlayacağım bir şekilde izah eder misiniz?
-Kısaca Süha Bey ! Dertlerinizi kimselere açmadığınız için davul gibi şişmiş, derisi gibi gerilmişsiniz.
-Yok Buse Hanım. Yanılıyorsunuz. Şu anda az biraz şişkinlik var ama o da akşam yediğim kuru fasulyeden. Karbonat alınca geçiyor.
-Ah Süha Bey ahhh. Sizi çok iyi anlıyorum. İnsanın derdini anlatacağı bir dostu olmaması çok kötüdür. İnsanda prehistorik fittirifikasyonlara yol açar bu durum.
-Buse Hanım ! Bir derdim olduğu taktirde bunu açabileceğim en az yüz dostum var. Yani o konuda sıkıntı yok. Ayrıca ben şu prehistorik fittirifikasyonu da anlamadım.
-Yani Süha Beyciim. Kafayı üşütüyorsunuz.
-Yok yok merak etmeyin. Ben çok iyiyim. Bir derdim olduğu zaman da bunu dostlarımla paylaşırım.
-Sizi çok gergin görüyorum.
-Görüyor musunuz? Nasıl?
-Yani her halinizden belli oluyor.
-Nasıl yani her halimden? Siz benim halimi nereden bilebilirsiniz ki?
-Ayol şiirinizde bunu dolaylı bir şekilde itiraf etmişsiniz.
-Ben?
-Evet siz. Gözlerini ufka dikmiş, sevgilisini bekleyen bir insan gergin olmaz da neşeli mi olur yani?
-Ben gözlerimi ufka dikmiş, sevgili mi bekliyorum?
-Sizi terk mi etti? Niçin terk etti? Bana anlatın da rahatlayın. Bakın bu çok önemli bir sorundur aslında. Bunu anlatmazsanız sonra sizde de terelellesyum oluşabilir.
-Terelellesyum?
-Hani var ya türküde ‘’Hop terelelli terelelelli ellerine vay/ Sarılaydım o incecik bellerine vay vay’’ İşte aynen öyle bir durum. İncecik bir bele sarılmak istiyorsunuz ama bunu söylemeye çekindiğiniz için terelelli oluyorsunuz.
-Buse Hanım. İlginize teşekkür ederim ama gerçekten de yok öyle bir durum. Sadece bir şiir, alt tarafı bir şiir. Her zaman muzip şeyler yazıyordum, bu sefer de hüzünlü olsun demiştim. Hepsi bu?
-Yok yok, saklamayın benden. Sizin bir derdiniz var.
-Vallahi yok.
-I ıh…İkna olmadım. Sizin mutlaka bir derdiniz var.
-İki gözüm önüme aksın ki, ekmek musaf çarpsın ki yok.
-Beni kandıramazsınız. Ben hayatımı psikoşizofrenik permütasyonsal kombinezonlara adamış bir insanım.
-Kombinezon kısmını anladım da gerisini anlamadım.
-Yani sizde erkeklik gururu denen egomsal histamanikler tavan yapmış durumda.
-Yanlış anlamıyorsam benim ille de bir derdim var ama bunu bir türlü anlatıp da ‘’ oh beee Dünya varmış, anlattım da kurtuldum’’ Diyemiyorum.
-Tastamam öyle.
-Anlatırsam kurtulacak mıyım bu dertlerden?
-Elbette. Ne demişler: Dertler paylaşıldıkça azalır.
-Bunu kim demiş?
- Alfonso Garcia Rodrigues De La Atmasyon.
- Bu mübarek zat psikolog filan mıymış?
- Yok...Aslında Rio de Jenario’da yaşayan bir nalbur. Ama çok bilge bir kişi.
-Ününü Türkiye’ye kadar ulaştırabildiğine göre dediğiniz gibi bayağı bilge biri olmalı.
-Yok, Türkiye’de onu tanıyan hiç kimse yok maalesef. Ülkem adına utanç verici bir durum ama öyle.
-Siz nereden tanıyorsunuz peki?
-Face Booktan tabii ki.
-Gerçekten de çok derin anlamları olan dehşet bir laf etmiş. Bunu bir kenara yazayım ki unutmayayım: ‘’Dertler paylaşıldıkça azalır.’’
-Gördünüz mü? Bakın siz de bana hak verdiniz. Haydi anlatın derdinizi bana.
-Valla Buse Hanım. Aslında hangisini anlatayım ben de bilemiyorum. Mesela bu günlerde çıkaramama sorunu yaşıyorum. O konuda sıkıntı var biraz.
-Ay İlahi Süha Bey. Siz de çıkaramıyorum derseniz diğer şair ve yazarlar ne yapsın? Maşallah her gün bir şiir, her gün bir yazı.
-Yanlış anladınız Buse Hanım. Öyle değil. Yani fena halde konstipasyon var bende.
-Ay bakın bunu da ben bilemedim. Konstipasyon nedir Süha Bey?
-Yani efendim üzerinize afiyet, kabız olmuşum.
-Hımmm. Anladım. Ciddi bir sorun. Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?
-Valla ne yapmam gerektiğini siz söyleyeceksiniz bana. İlle de ‘’derdinizi söyleyin, anlatın, paylaşın . Paylaştıkça dertleriniz azalır.’’ Diyen sizsiniz. Şimdi ben bu derdimi sizle paylaştığıma göre ne olacak? Kabızın yarısı sizde yarısı bende mi olacak? Ya da bir kaç kişiye daha ‘’ Ben fena halde kabız olmuşum.’’ Dersem’’ Temelli bu sıkıntıdan kurtulacak mıyım?
-Süha Bey ! Ama sorun bu değildi ki?
- Valla benim için şu anda öncelikli sorun bu.
-Olur mu efendim. Sizin asıl sorunuz fiziksel değil ruhsal. Ruhsal bir çöküntü yaşıyorsunuz. Kafanızdan öncelikle konstipasyonu tamamen atmalısınız.
-Buse Hanım ! Teessüf ederim. Konstipasyon kafamda değil. Bir başka organımda. Oradan da atamıyorum bir türlü. Bağırsaklar çalışmıyor.
-İşte ben de onu diyorum. Konstipasyona değil, diğer sorunlara odaklanmanız gerekiyor.
-Ne gibi mesela?
-Mesela niçin bu kadar karamsar ve içinize kapanıksınız?
-Ben mi karamsarım?
-Evet siz? İnsanlarla iletişim kuramıyorsunuz. Kendinizi çok kapatmışsınız. Kabuğunuzu kırın artık. Pozitif olun biraz. Bakın hayat ne kadar güzel.
-Ben ‘’Hayat çok kötü, yaşamak istemiyorum’’ mu dedim?
-Evet diyorsunuz. Ne olmuş sizi terk edip gittiyse? Sonunda ölüm yok ya. Hem ne demişler: ‘’Amasya’nın bardağı, biri olmazsa biri..’’
-Bunu kim demiş? Amasyalılar mı?
-Yok…Bunu da büyük düşünür Alfonso Garcia Rodrigues De La Atmasyon söylemiş.
-Yani herif ta Rio de Jenario’dan kalkıp Amasya’yı da karıştırmış.
-Ay şimdi bırakın Amasya’yı. Söyleyin bana onu çok mu seviyordunuz?
-Kimi?
-Sizi terk edip de bir daha dönmeyen kadını.
-Beni terk edip de dönmeyen bir kadın yok ki.
-Eyvah eyvah. O zaman sizin durumunuz daha da vahim. Bu tam olarak bir antihelvus çamfıtıküs durumu.
-Çok mu kötü?
-Evet..Resmen ölüyorsunuz siz.
-Aman Allah’ım. Bu kabız beni öldürecek mi yani?
-Ne kabızı yahu? Yalnızlık, bir başınalık, iletişimsizlik, dertlerinizi paylaşmamak…Hepsinden önemlisi de özlem. Onu çok mu özlüyorsunuz?
-Buse Hanım ! Ben yalnız, bir başına bir insan değilim. Bakın sizinle de iletişim kurmuşum. Yani iletişim sorunum da yok. Ayrıca evet özlediğim birileri var ama o bir kadın değil.
-Aaaaa. Çok şaşırdım. Sizin gibi dindar bir insandan beklemezdim doğrusu
-Neyi beklemezdiniz benim gibi dindar bir insandan?
-Yani Süha Bey renkler ve zevkler tartışılmaz elbette. Tercih sizin mutlaka ama benim için bile şaşırtıcı oldu doğrusu.
-Neye şaştığınızı bir anlayabilsem.
-Demek ki bir kadını değil de bir erkeği özlüyorsunuz. Efendim, tercih sizin. Kim ne karışabilir ki. Bunu niçin bu kadar kendinize dert ediyorsunuz?
-Hasbinallah ve ni’mel vekil. Bakın Buse Hanım…
-Demek içinizi bir kurt gibi kemiren derdiniz buydu.
-Neydi?
-Demek siz bir homo sapiens siniz?
-Buse Hanım ! O bahsettiğiniz şeyin adı homo sapiens değil, homo seksüeldir. Ben homo seksüel değilim. Herhangi bir erkeği özlemiyorum.
-Lütfen Süha Bey ! Paylaşın ki rahatlayın. Dostlar böyle sıkıntılı günler için vardır değil mi. Anlatın bana. Çocuklukta mı başladı, yoksa ileri yaşlarda mı?
-Yahu ne çocukluğu, ne ileri yaşı? Başlayan ve biten bir şey yok. Nereden çıkarıyorsunuz?
-Süha Bey. Size bir soru daha sorabilir miyim?
-Buyurun.
-Aktif misiniz, pasif mi?
-Aktif mi, pasif mi derken?
-Yani ne çeşit bir gay siniz?
-Buse Hanım bakın kalbinizi kıracağım. Ben gay değilim. Özlediğim herhangi bir erkek filan da yok.
-Ay aayy ayyyyy. O zaman filoloji var sizde. Offf off offff. Sizin acil tedaviye ihtiyacınız var.
-Buse Hanım ! Kızıyorum ama. Her şeyden önce kastettiğiniz şeyin adı filoloji değil, zoofilidir. Yani hayvanlarla cinsel ilişki. Bende zoofili de yok çok şükür.
-Lütfen Süha Bey. Açılın, içinizi dökün. Burada sizi dinlemeye hazır bir dostunuz var. Korkmayın lütfen. İnsanın korkularını yenmesinin en başarılı yolu korkuların üzerine gitmektir.
-Ben sadece Allah’tan korkarım. Çok şükür başka bir korkum yok.
-Çok gerginsiniz. İnsanlardan kaçıyorsunuz. Homo sapiens olmak bu kadar mı üzüyor sizi?
-Buse Hanım ! Ben homo sapiens değilim. Gay filan değilim.
-Durun size bir kahve yapayım da rahatlayın biraz.
-Bana kahve mi yapacaksınız? Nasıl yani?
-Ay şöyle baş başa, kız kıza kahvelerimizi yudumlarken bana her şeyi anlatın.
-Kız kıza mı? Yahu ben erkeğim.
-Onu konuşacağız zaten. Sizi tekrar erkekliğe döndüreceğim. Nasıl alırdınız kahvenizi?
-Bana nasıl kahve yapacaksınız onu da anlamadım işin doğrusu.
-Siz nasıl içersiniz onu söyleyin.
-Şekerli içerim.
-Hımmm. Akıllıca bir tercih. Şekerli kahve bağırsakları çalıştırır, hazmı kolaylaştırır.
-Tam bana göre desenize.
-Süt, krema?
-Süt lütfen.
-Yanında lokum ya da çikolata?
-Battı balık yan gider. Her ikisinden de olsun.
Buse Hanım bir iki saniye sonra face bokta iki fincan kahve resmi paylaştı.
Bu sefer Süha Bey sordu:
-Buse Hanım! Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olduğuna göre, bir fincan sanal kahvenin kaç yıl hatırı vardır sizce?
Buse Hanım şen bir kahkaha attı. O an kahkaha attığını anlasın diye de Süha Bey’e bir kaç dışbükey parantez gönderdi. ))))))))))))))))))))))) Böyle yani.
-Ay Süha Bey ben nereden bileyim. Şimdi oturup bir sürü hesap yapmam lazım. Zaten önemli olan kahve değil. Ne demişler: ‘’ Gönül ne kahve ister ne kahvehane. Gönül bir dost ister, kahve bahane.
-Bunu kim demiş?
-Elbette ki Alfonso Garcia Rodrigues De La Atmasyon.
-Bu herif bizim kültürümüze bayağı bayağı bir katkı sağlamış desenize.
-Hem de nasıl Süha Bey, Hem de nasıl…Bu arada, siz biraz rahatladınız değil mi?
-Bilmem. Rahatladım mı?
-Rahatladınız, rahatladınız. Bana en önemli sırrınızı itiraf ettiniz böylece büyük bir sıkıntıdan kurtuldunuz.
-Size sırrımı mı itiraf ettim ben şimdi?
-Eveettt. Ama üzülmeyin sakın. Homo…Hay Allah’ım neydi? Her neyse. Homo olmak kötü bir şey değildir aslında. Önemli olan insan olmaktır.
-Yahu ben homo değilimmmmm.
-Korkmayın ben kimselere söylemem.
-Bakın. Ben gay filan değilim.
-Emin misiniz?
-Elbette eminim.
-Çok güzeeeellll. Bakın görünüz mü? Benimle konuştunuz, içinizdeki bu sıkıntıyı benimle paylaştınız, böylece kurtuldunuz gay olmaktan. Ama size bir şey diyim mi? Yalnız kaldığınızda bunu sık sık tekrarlayın.
-Neyi tekrarlıyayım?
-‘’ Ben gay değilim’’
-Ben zaten gay değilim.
-Çok güzel. Ama bana söylemenize gerek yok. Siz kendinizle baş başa kaldığınız zaman bunu sık sık kendi kendinize tekrarlayın.
Süha Bey ve Buse Hanım arasındaki bu muhabbet bir iki dakika kadar daha devam etti. Daha sonra Süha Bey ‘’ Markete gitmem gerekiyor, bana müsaade’’Diyerek artık kendisi için bir işkence haline gelen bu konuşmadan ayrıldı.
Süha Bey konuşmadan ayrılınca Buse Hanım, arkadaşı Birtane’den bir mesaj geldiğini gördü. Mesajda ‘’ Kız nerelerdesin. Bir saattir seni bekliyorum’’ Yazıyordu.
Buse Hanım heyecanla cevap verdi:
-Buradayım şekerim, buradayım. Az meşguldüm, sana dönemedim. Kusura bakma.
Birtane Hanım merakla sordu:
-Neyle meşguldün bakalım bunca zaman?
Buse Hanım heyecanla anlattı.
-Kız biliyor musun? Meğer bizim Süha Bey homo sapiensmiş?
-Neymiş, neymiş?
-Homo sapiens. Yani adam gay miş.
-İnanmam.
-Ben de inanamadım önce ama kendisi itiraf etti.
-Nasıl yani? Durduk yere ‘’ Ben gay’’ im mi dedi?
-Olur mu şekerim. Adamın ağzından girdim, burnundan çıktım, sonunda itiraf ettirdim.
-Eee. Bundan sonra onunla ilişkiyi kesecek miyiz?
-Yok hayatım. Benimle konuştuktan sonra vaz geçti artık gay likten. Bundan sonra normal biri olacak artık.
-Ay ablaaaa. Ne kadar iyi bir insansın sen. Senin yerin kesin cennet valla.
-Teşekkür ederim hayatım. Eee, anlat bakalım. Senin ne gibi sıkıntıların var?
-Ne sıkıntım olabilir ki ablam benim. Sayende hiç bir sıkıntım yok. O Bilal denen sünepeyle nişanı attım. Neymiş efendim sevgililer günü diye bir güne inanmıyormuş, sözde beni her gün seviyormuş. Hani sen uyandırmasaydın ben de yiyecektim beni sevdiğini. Pinti herif. Bir tek taş bile almadı.
-Aferin hayatım. Demek ki senin bir sıkıntına da çare oldum. Ne mutlu bana.
-Çok teşekkür ederim ablacığım. Yalnız şöyle bir sorun var: Yaş otuz beş ve ben hâla bekarım. Bu sorunu ne yapacağız?
-Pozitif ol hayatım. Gülümse, daima gülümse. Hayat güzel, doğa güzel, börtü güzel, böcek güzel. Hayatın tadını çıkarmaya bak.
Buse Hanım akşama kadar bilgisayar başında en az yirmi kişinin dertlerine çare oldu. Ama kendisinin de önemli bir derdi vardı o an için. Akşam olmak üzereydi ve evde yemek yoktu. Fil gibi bir herif olan kocası kütük Hüsamettin birazdan gelir ve her zamanki gibi ‘’ Ne yemek var bu gün?’’ Diye sorardı.
Kalkıp telefonu eline aldı ve bir pizza dükkanını aradı.
-Alo.. .Buffalo Bill Kebap salonu mu? Bana acil iki adet orta boy karışık pizza gönderebilir misiniz? Adresi biliyorsunuz.
Telefon başında siparişlere bakan cevap verdi.
-Ablacığım. Siz benim paket servis elemanlarıma ne yapıyorsunuz Allah’ınızı severseniz?
Buse Hanım merakla cevapladı:
-Ayol ne yapmışım ki? Anlamadım.
-Ne Bileyim abla. Sizin eve hiç biri servis yapmak istemiyor da ondan sordum.
-Sadece dertlerini dinliyorum gelen çocukların.
-Ablacığım ! Bakın, bir tanesini işten çıkarma tehdidiyle göndereceğim oraya. Sakın derdini merdini dinlemeyin. Aksi halde bir daha pizza gelmez bu dükkandan size.
Neyse…Akşama mis gibi pizza sofrada hazırdı. Az sonra Hüsamettin de geldi ve direkt pizzaya yumulurken Buse Hanım konuşmaya başladı:
-Hüsamettin, anlat bakalım. Dök bana dertlerini. Rahatla, gevşe..
Hüsamettin , Buse’nin önündeki pizzadan da bir dilim alarak ağzına attı ve ağzı dolu bir vaziyette cevap verdi:
-Vallahi de billahi de ben gay değilim.
YORUMLAR
Hocam,
sayenizde guzel bir yazi okudum, tesekkurler. Suha bey ne kadar da sabirli biriymis, takdir ettim kendisini :-)
slm,
abdullah
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Yazının konusu hayli eğlenceliydi çok güldüm ve tabi ki Kemal Abimin yorumu ve sizin cevabınızda bir o kadar espriliydi. Merak ettim Kemal Abi o adamla buluşup görüşmüş mü? Bir an aralarında geçmesi muhtemel görüşmeyi hayal ettim de kendi kendime kahkahalarla güldüm. Yav ne kadar eğlenceli adamlarsınız sizleri seviyorum gerçi biraz tehlikelisiniz ama yapacak bir şey yok.
Kaleminize mizah dolu gönlünüze sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
O Kemal var ya o Kemal...İstiyor ki bir bölüm daha Kamil Oğuz Hikayesi yazayım. Ama dur. Bir yazarsam deprem olacak depremmmm))))))
Biz de seni seviyoruz.
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam değindiğiniz konular ister gerçek ister mizansel olsun hepside harika ve aydınlatıcı.
Bende bu gün ilaç yazdırdım doktorada ismini bildiğim halde,ilacın kupürünü kesip gösterdim.
Ama üst resimdeki aynen yazıyordu yeşil renkli kutuluydu da diger resimli hiç kutulara rastlamadım.))))))
Sevgiyle kal hocam.
sami biberoğulları
İlaçlardan mümkün olduğu kadar uzak durup eski usul otlara yönelmek lazım bence )))))))
Selam ve sevgilerimle.
Halit Kesler
Sami hocam değindiğiniz konular ister gerçek ister mizansel olsun hepside harika ve aydınlatıcı.
Bende bu gün ilaç yazdırdım doktorada ismini bildiğim halde,ilacın kupürünü kesip gösterdim.
Ama üst resimdeki aynen yazıyordu yeşil renkli kutuluydu da diger resimli hiç kutulara rastlamadım.))))))
Sevgiyle kal hocam.
Değerli hocam, belki de en ciddi sorunumuzu, 'ille de odunumun parası' deme takıntımızı, yani nesnelliği görmeme, doğru algılayamama, önyargılarımıza kurban etme, dolayısıyla fanatizmi içselleştirdiğimizi fark edememe durumumuzu (finali) şahane bir hikayeyle anlatmışsınız...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Anladığım kadarıyla Sanal alemin face book kısmına pek takılmıyorsun. B,r takılan ne enteresan tipler görürsün hiç sorma. ))))
Yani var maalesef böyle tipler.
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hocam affınıza sığınarak yazmak istiyorum.
Bana geçen gün eleştir yapabileceğimi söylemiştiniz..
Buse hanım bu kadar latince kelimeyi nerden biliyor..Mesleği ne?onu anlamadım..Yazını başında benim anladığım bir ev kadını. Ki ev kadınları genelde sadece ilaç adlarını bilir:) Yani orada latince kelimeler yerine daha anlaşılır bir şeyler olabilirdi. Ki şimdi bana zaten yanlış biliyor çoğunu diyeceksiniz ama o bile göze batmış.Sadece okurken göz yoruyor tebessüm ettirmiyor yani.
Ve yazının ortalarından sonra konu o kadar uzamış ve dağılmış ki okumak yordu beni.. Ki sizin bazı yazılarınızı okumuşumdur ve sıkılmadan sonuna kadar bitirmişimdir.. Ama bu yazı fazla uzamış.
Sonu güzel bağlanmış. Nette dönen dolapları güzel yansıtmışsınız.
Bence yazı biraz kırpılmalı ki okuyan insanlar yazıdan sıkılıp kopmasın.
Size dürüstçe ne düşündüğümü yazdım.Umarım kırılmamışsınızdır.Rahatsız oldum derseniz kesinlikle eleştirmem emin olun:)
sami biberoğulları
Çok çok teşekkür ederim.
İşte aslında istediğim eleştiri bu.
Yazının oldukça uzadığının ben de farkına vardım. Hatta sadece bu yazımda değil diğer pek çok yazımda da başta abim olmak üzere bazı okurlardan '' Çok uzun ve teferruata boğan yazılar yazıyorsun'' Şeklinde eleştiriler alıyorum.
Bilmiyorum. Sanırım öğretmenlik yıllarımda bir konuyu tam kavratabilmek için fazla teferruata girme alışkanlığımdan olsa gerek. Bu yazıda ise evet fazla abartmışım. Çok çok haklısın.
Bir takım latince terimler diye bir şey yok bu yazıda, hepsi palavra. Kadın kendisini bilgili göstermek için uydurmuş. Bazı terimleri de karıştırıyor. Homo sapiens gibi mesela. Tek doğru olan ise konstipasyon. Gerçekten de kabızlığın tıptaki adı bu.
Eleştiriden rahatsızlık değil tam tersine memnun oldum.
Bu ve benzeri eleştirileri nazar-ı dikkate alacağım.
Ancak bir hususa değinmeden de geçmek istemiyorum:
Maalesef sitemizde yazılardan daha çok şiir okunmasının bir sebebi de '' Ay yazılar çok uzun, o yüzden ben yazıları değil şiirleri okuyorum'' Olayı. Yani biraz işin kolayına kaçmak.
Eleştiri için tekrar teşekkürlerimle birlikte selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Ayvazım Deniz
Ben bir kitaba başlarken ilk dikkatimi çeken her zaman giriş bölümüdür.
Nietzsche Ağladığında
Irvin D. Yalom en sevdiğim kitabıdır..en az 5 kere okumuşumdur.(Kitapsız kalınca)
Bu kitapta giriş beni vurmuştu.
Bir yazıda bana göre önemli olan okuyucuyu meraka sürüklemesi. Yani bir yazı okumaya başlıyorsunuz çok uzun olabilir bu yazı eğer giriş sizi vuruyorsa devam edersiniz. O yüzdendir ki bende fazla yazıları okumaya girişmiyorum.Ama her yazılan yazıyı açarım.. Eğer beni sürüklemiyorsa ve devam isteği uyandırmıyorsa bırakırım.. Yoksa sürükleyici bir yazıyı kim okumaz. Geçen yorum yaptığım yazınız sıkılmadan sonuna kadar okudum.O da uzun bir yazıydı bildiğiniz gibi.. Benim burada anlatmaya çalıştığım tamamen bu.Gereksiz teferruat okuyucuyu yoruyor ve yazıyı bitirme ihtiyacını yok ediyor.
Anlayışınız için çok teşekkür ederim.. Siz izin verdiğiniz için eleştirdim yoksa pek kimsenin işine burnumu sokmuyorum:)
Saygılarımla Hocam.
Çok güzel biten bir son. İyi ki bu son Hüsamettin gibi birine cinayet işletmemiş. Güncel bir olayı farklı yorumlama ile anlatmışsınız. Kaleminize sağlık Hocam.
sami biberoğulları
Memlekette o kadar çok cinayet işleniyor ki, bu bari cinayetsiz bir yazı olsun demiştim.
Selam ve sevgilerimle.