- 426 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
-ASIRLARA MEYDAN OKUYAN BİR BURSA SEMTİNDEN AKSEDENLER-
“Ayaklarımızın altında koca ova uzanıyordu, yeşil yünden bir halının kıvrımlarıymışçasına ağaçlar sonsuza kadar koyun sürüsü gibi uzuyordu. Ve Bursa kar izlerinin iyice görüldüğü zirvesi ile her şeye egemen Olemp dağının bağrına takılmış bizim önümüzdeydi; birbirleri içerisine girmiş küçücük dalları arasında dibe çökmüş gibi duran bu şehir sanki fark edilmiyor, farz ediliyordu.”
Fransız yazar ve şarkiyatçısı Pierre Loti’nin tanımlaması önümüze bir manzara serer. Bu manzarayı oluşturan temel motif yeşildir dersem mübalağa mı ederim acep? Elbette günümüz Bursa’sı bu noktada bizi oldukça duraksatır. Kentleşme sürecinin sancıları çekilir. Ancak yine de kent dışına doğru yayılan muhitler beni umutlandırmaktadır. Ünlü Fransız romancının gezip gördüğü Bursa’dan hayli uzaklaşılsa bile.
Yeşili bol Bursa’mın, yeşil Bursa unvanını isminde taşıyan Yeşil, Yeşilova, Yeşilyayla misali güzide semtleri de vardır. Bunların içerisinde kıymeti harbiye bazında en yüksek olanı hangisidir şeklinde sorulsa hiç tereddüt etmeden “Yeşil” derim. Kanımca, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın güzelim mısraı “Ovanın yeşili göğün mavisi ve mimarîlerin en ilâhisi” en çokta bu değerli Bursa köşesini ifade eder. Bakın şair nasıl değerlendiriyor: “Yeşil türbesini gezdik dün akşam, Duyduk bir musiki gibi zamandan, Çinilere sinmiş Kur’an sesini, Fetih günlerinin saf neşesini”. Bu dizeler nadide bir mekânlar örgüsünü altın bir tepside sunmaz mı?
Yeşil Külliyesini oluşturan yapılar Osmanlı tarihinde “Fetret Devri” dönemini izleyen devrede inşa edilir. Dolayısıyla Moğol istilası döneminin izlerini silmek, kalıcı bir atalete dönüşmesine imkân vermemek, benlikleri tazelemek ve Anadolu’yu tekrar şahlandırmak istenir. Geçiciyle kalıcının altı çizilir. Tarihler Çelebi Mehmet döneminin Osmanlı Devletinin ikinci kuruluş devri olduğunu haklı olarak vurgular. Bir bakıma Yeşil Külliye bu oluşumun izdüşümleriyle yüklüdür. Atılımcı ruhun mekân tasvirlerini bize verir. Hatta imaret bölümünde Çelebi Sultan Mehmet’in bizzat yemek dağıttığı yönündeki rivayetler bizi bu hususta derin derin düşündürebilir. O yüksek tevazu Çelebi unvanının verilmesindeki manayı da önümüze koymaz mı?
Yeşil Cami gerek çinileri gerekse manevi atmosferiyle nadir bir eserdir. Yazın en sıcak günlerinde ağaçların gölgesinde dinlenmek mümkündür. Geleneksel zaman algısını simgeleyen bir ortamı vardır. Her şeyi oluruna bırakan, zorlamayan, hayatın günlük ritmine uyum sağlayan insanlar ve kültürel yapıyı teneffüs edersiniz. Sabah namazıyla güne başlayan, yatsıdan sonra istirahate çekilen insanların terennümünü duyar gibi olursunuz. Kuşluk vakti, kuşluk yemeği ya da namazı gibi kavramlarda o devri simgeler.
Bu söylediklerim modern zamanlarda yer yer taassup olarak algılanır. Peki, benzer anlayış farklı coğrafyaların yerli mitolojisi olarak karşımıza çıkarsa nasıl algılarız. Çağdaş sanayi, teknoloji eleştirisiyle başlayıp; Kapitalizm ve emperyalizm karşıtlığına kadar uzanan bir oluşumla, bir algılamayla bütünleşmez mi? Birden, doğayla uyumlu yaşayan Aborjinler ya da Maoriler’den örnekler vererek insanoğlunun tabiata egemen olma tutkusunun yeryüzünde meydana getirdiği krizler bir türkünün hatta bir ağıtın nağmeleri misali kulaklarımızda yankılanır. Bir insanlık durumu tasvirine dönüşebilir.
Yine Yeşil Cami, bana Bursa Camileri ile İstanbul Camileri arasındaki farkı düşündürüyor. İstanbul Camileri Yükselme devrinin yani İmparatorluk zamanlarının haşmetini simgeler. Bursa Camileri ise Kuruluş devrine özgü daha tevazu yüklü yapılar olarak gözükebilir. Kanaatimce, İstanbul Camilerindeki fizik ihtişamın yerini Bursa Camilerinde bir kimya haşmeti alır. Söz gelimi, İslam’da en yüksek manevi mertebeye sahip ibadet yerleri arasında Bursa Ulucami’nin beşinci sırayı aldığı yönünde rivayetler bulunmaktadır. Hemen belirtmeliyim ki, kastedilen eserin Diyarbakır Ulucami olduğundan da söz edilir. Bu hususta her iki Ulucami’nin birlikte telaffuz edildiğine rastlanabilir. Bursa’mızın Yeşil Cami de bende benzer duygular uyandırır. Zaten yukarıda ifade ettiğim gibi Yeşil Külliye’nin inşasının Anadolu’nun Fetret devri sonrası yeniden yapılanma ve Osmanlı’nın tekrardan atılıma geçmesini simgelediği yaygın bir değerlendirme olmaktadır.
Diğer yandan, Yeşil Cami ve Türbe çevresinin yıllar içerisinde bir bölümüyle trafiğe kapatılması kentin diğer bölümlerinde de örnekleri görülebilen bir yapılanmadır. Açıkçası tarihi ögelere sahip çıkan bir eğilim son dönemlerde kendini biraz daha göstermektedir.
Yeşil Külliyeyi oluşturan yapılardan Yeşil Medrese ise 1975’den itibaren Türk-İslam Eserleri Müzesi olarak bizleri karşılar. Selçuklu-Osmanlı dönemlerine ait paralar ya da o devirlerdeki adıyla sikkeler, giysiler, silahlar, kapı tokmakları, dergâhlarda kullanılan eşyalar, hat sanatı örnekleri, eski yazılar, mezar taşları sergilenir. Kapı tokmaklarının sunulduğu bölümü gezerken eski kapıların haşmeti gözümün önüne geliyor. Hani eski zaman evlerinde kullanılan ahşap, oymalı, işlemeli kapıların devasa görüntüsünü düşündürür. Gerek o kapılar, gerek kapı tokmakları, gerekse kullanılan anahtarlar ebat bağlamında insana Allah ve kâinat karşısındaki aczini hissettirecektir.
Günümüzde Külliye bölgesinde karşımıza çıkan dikkate değer bir yapı ise turistik özelliğe de sahip olan Yeşil Çarşıdır. Burası, antika eşyaların sergilendiği ve satıldığı bir bina olmaktadır. Çay kahve takımları, eski tip giysiler, havlular, kumaşlar, eşarplar, süslemeler, seramik ürünler, dikiş kutuları sunulmaktadır. Yeşil Çarşıda alışveriş yapmasak bile nostalji yapabilir, gelenekle yüklü bir mekânı soluyabilir, bir büyük şehrin hengâmesinden bir nebze uzaklaşabiliriz. Yeşille baş başa bahçesinde oturup dinlenebiliriz.
Tüm bunlardan sonra karnımız mı acıktı. Eh! Hünkâr Kebap salonuna hayır demezsiniz. Ardından da hemen yanı başında şark köşesi bir kafede çayımızı yudumlayabiliriz. Yaz geceleri Yeşil çay bahçesi önerilir. Şıkır şıkır ışıklar altında kenti izlemek pek hoştur. Ya da, kışın karlar altında panoramik bir manzara sizleri bekler. Gelinliğini giyinmiş Bursa’m ve karşıdan doğru Katırlı Dağları. Cenap Şahabeddin’in “Elhan-ı Şita” adlı şiirine fon olmaz mı? Kimbilir “Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar...” mısraının kentimizde karşılığını bulabileceği, hani bizleri eyyamcılığa sevk etmeyeceği neredeyse tek manzara karlar altında Bursa olmalıdır.
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar...
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ'şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan! -
Son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
Ki havâda uçar uçar ağlar!
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter...
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd...
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar.
Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar.
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzan,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,
Karlar.. bütün elhânı mezâmir-i sükûtun,
Karlar.. bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun...
Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi! ...
-Cenap Şahabettin-
...
Şiiri okumadan olmazdi.. Emeginize saygi ile..
Tebrikler
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...