- 458 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Vatan Ya da İsviçre – 3
Remzi oda kapısını aralayıp içeriye doğru yöneldiğinde; kütüphaneden “Kürk Mantolu Madonna” kitabını almış, tahminen biraz önce O’na okuduğu alıntıyı haldır haldır arayan arkadaşını gördü. Hiç oralı olmadan yerine doğru ilerlerken, anlatmaya başladı;
- Biraz önce bahsettiğimiz körü körüne ve cahilce batı hayranlığı var ya; o konuya epeyce kafa yormuş bi adam var, Edward Said. Hiç duydun mu?
- İsim tanıdık geldi aslında.
- Filistinli bir hristiyan, akademisyen ve yazar. Amerika’daki Kolombiya Üniversitesi’nde ingiliz dili ve edebiyatı profesörüyken, 2003 yılında öldü.
- Söylediklerin bi ışık yakmadı kafamda, nereden hatırladığımı bilemiyorum.
- Ben biliyorum galiba. O’nu dünyada epey tanınmış hale getiren bir eylemi vardı, oradan hatırlıyorsun.
– Nedir?
-Yıllar önce Filistinli çocuklarla birlikte İsrail’ e taş atmıştı. Bunu Amerika’nın gözleri önünde yapınca ve fotoğrafları internet dünyasında hızla yayılınca; büyük bir infial yarattı. Karşılık olarak, yahudi lobisi tarafından okuldan kovulması yönünde baskılara maruz kaldı ama Kolombiya Üniversitesi bu talebi karşılıksız bırakmıştı.
- Doğru, intifada taş atarken çekilmiş fotoğrafını görmüştüm, oradan hatırlıyorum.
- Hımm, işte O. Oryantalizm isimli bir eseri var Edward Said’in. Bu eserinde batının kirli çamaşırlarını ortaya dökmeye çalışıyor. Mesela ; “Eğitim sürecimde bir hristiyan ekolü olarak anglosakson eğitim aldım ve bana ’’Avrupalı Olmayan Diğer’’ olduğum öğretildi. Bizi onlardan ayıran dilsel, kültürel, ırksal ve etnik çizgi idi. Benim Anglikan kilisesine bağlı olarak doğmuş, orada vaftiz edilmiş ve kilisenin bir üyesi olmuş olmam işimi kolaylaştırmıyordu”” diyor kitabının bi yerinde.
- Cemil Meriç ise "Bütün medreseleri kapatsak da, bütün minareleri yıksak da Avrupa için biz yine de Osmanlıyız" diyerek; dilsel, kültürel, ırksal ve etnik yönlerin yanında, Avrupa ile bizi farklılaştıran en önemli etkenin din olduğuna değinir.
- Edward Said’in Cemil Meriç’i haklı çıkarabilecek bir açıklaması var aslında. Şöyle ki; batının doğuyu neden böylesine vahşi, cahil ve aciz gördüğünü düşünür durur Edward Said. Ve sonunda zaten batı kültüründe doğup büyümüş ve batı otoritesi altında yaşamış kişilerin, doğal olarak içinde bulundukları kültürden etkileneceklerini ve bu sebepten doğuya, doğulu bir bakış açısı ile bakamayacaklarını belirtir. Batılı doğuyu eksik ve aciz gördüğü için; onları yönlendirmeden yaşayamayacaklarına karar verir ve aslında sömürgecilik konusunda kendini teselli eder. Yani biz doğuyu sömürüyoruz ama n’apalım onlar da bizsiz yaşayamazlar der ve kendini haklı çıkarmaya çalışır. Said’e göre oryantalizm tamamıyla batının kendini bilmemesinden ancak bilmek istemesinden doğmuş bir akımdır.
- Yani aslında batının kendi kimliğini bulabilmesi için doğuyu ötekileştirdiğini söylüyor.
- Aynen öyle. Bir şey yalnızca kendi karşıtı ile vardır ya… Beyaz olmadan siyahın ne olduğunu, kadın olmadan erkeğin ne olduğunu bilemeyiz. Bu nedenle batı kültürü, ne olmadığını anlamaya çalışarak, ne olduğunu belirleme çabası içine girmiş ve oryantalizm kavramını geliştirmiştir. Örneğin Said’ in kitabında geçen bir alıntıda “Düğün alayının önünde bir adam yürüyordu. Daha sonra adam bağırsaklarını bir bıçakla dışarıya çıkararak bir tepsiye koydu” şeklinde bir cümle var. Yalnızca bu alıntı bile batılının doğuluya bakışını özetleyebilir.
- ………………..
- Batı dünyasının kendini daha güzel, akıllı, üstün olarak tanımlayabilmek için doğu toplumlarını basit, cahil, çirkin olarak gösterdiklerini, batının, kapitalizmin, sömürgeciliğin tek gayesinin popüler kültürlerini yayarak ve doğu toplumlarının bellekleriyle, ana dilleriyle, tarihleriyle oynayarak onları aptallaştırıp, iradelerini ele geçirmeye çalıştığını iddia eder Said.
- ………………..
- Gerçi bazı çevrelerce Edward Said’ in şarkiyatçılık terimine devrimsel bir kayma geçirttiğini; Said’ten önce terimin şarkın olumlu yanlarını hatırlatan bir anlam taşırken, Said’ten sonra şarkiyatçılığın siyasi anlamlar taşıyan yerici bir terime dönüştüğünü söylerler. Yani Said’ten sonra, şarkiyatçı olarak adlandırılmanın hayli sıklıkla bir iltifat değil, itham anlamına gelmeye başladığını... Peki sence nedir şarkiyatçılık? İltifat mı yoksa itham mı?
Soru çok kazık ve hiç çalışmadığı yerden gelmişti. Edward Said’ i biraz önce ilk kez duyduğunda internette gördüğü resmini hayal meyal hatırlamış, gözlerini halının üzerinde dalgın dalgın dolaştırarak, kütüphanedeki kitaplara çaresizce bakıp üzerlerindeki yazar ve kitap isimlerini okumaya çalışarak, küllükteki sigarayı alıp alıp efkarla ardı ardına asılarak, arkadaşını dinliyormuş gibi görünmeye çalışırken aklına bir şey gelmesini umarak beklemişti. En sonunda boğazını temizleyip aklına gelen ilk mantıklı bilgi cümlesini kurmaya başladı;
-Cemil Meriç’in sözleriyle cevap vermek isterim bu soruna; “Batılılaşmak bize ne kazandırıyor? Şahsiyetsizlik, erimek, yok olmak… Benimsediğimiz bir idam hükmüdür. Avrupalılar için doğululaşmak diye bir şey tasavvur edebilir miyiz? Batı benim anti-tezimdir”. Buradan yola çıkacak olursam eğer; meseleye batılılar tarafından bakıldığında itham, bizim tarafımızdan bakıldığında iltifat olmalıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.