- 473 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ruh Yürüyüşü-Monolog
Yazamamak.
Kelimeleri sıralayıp bir cümle kuramamak.
Tam olarak bu.
Yarım kalmış olan, ruh.
Defterimi önüme koymuş, kalemin ağlamasını susturmak için kanı, mürekkebi sürmüştüm. Beni ne susturacaktı? Bir ağlama değildi yaşadığım. Kelimelerin beynime vuran çığlıklarını bastırmak için, hangi mürekkebi sürmem gerekti ruhuma? Kitap okumaya çalıştım. Birkaç kitap sonra tekrar aynı yer ile karşı karşıya geldiğimde, hiçbir şey bilmeyen bir çocuk zerresi kadardım. Yazamıyor, göremiyordum. Gördüğüm insanları yazmayı denedim önce.
“… görmeyenin gözlerindeki sonsuzluk beni kimsesiz kılıyordu.”
Devamı neydi? Yoktu. Olmadı. Tek bir cümle. Belki öncesini yazmalıyım.
“Güneşin soğuk estiği sıralarda görmeyenin gözlerindeki sonsuzluk beni kimsesiz kılıyordu.”
Hayal gücüm daha farklı olabilirdi. Peki, neden her düşüncem bu kadar karanlık? Yaşadıklarımsa beni bu hale getiren, neden karanlığımı yırtamıyorum?
Gücüm yok. Duyduğum insanları yazmalıyım.
“… söylediğim şeyler karşısında sadece rüzgarları dinliyordu.”
Hiçbir yazıda zaman unsurundan bahsetmiyordum. Zaman, kaygısız bir akış benim için. Zamana inanmıyorum. Gece ve gündüzün getirileri olabilir hayatımda, hepsi bu. Gündüz geceyi beklerken, gece karanlığımı sürdürebilmeliyim. Tek istediğim bu. Zamandan sıyrılmak. Ruh zaman değil, duygu dinliyordu. Bunu biliyor, buna karşın hareket ediyordum. Etrafımdaki herkes deli sanıyordu beni. Buna değer ve madem ki böyleyim, madem ki zaman yerine his sürüyorum öne;
Hissettiğim insanları yazmalıyım.
“Etrafına kan bulaşmış gözlerin altında birikmiş uyku torbalarını geçip, ruhtaki derin acıyı görebiliyordum. Elimi süremiyor, saramıyordum.”
Peki neden sadece bunlar dönüyor kafamda? Daha iyisi değil istediğim, neden göremiyorum ötesini? Neden duyamıyorum? Neden hissedemiyorum? Ruhumdan geçen tam olarak buydu. Kimsesiz ve görmeyen gözler, rüzgarların sesini dinleyen, derin acıya sahip olan bendim. Farklı değil. Fazla değil. Yazmaya çalıştığım tüm karakterler tek bir noktada buluşuyordu: Manah. Bedeniyle kavgalı bir ruh.
Neydi benim kendimle olan bu kavgam? Neden sürekli tartışıyorum kendimle? Neden kendimi görmez kılıp, duymuyorum? Neden hislerim parçalı? Bir çok sorum var elimde. Ve sormadığım bir çok cevap.
Güneş sırtını çevirmiş, bu şehre küsmüştü. Gecenin avutması kalmıştı sadece. Kalemi elimde savurup kusursuz karanlığı dinledim, gökyüzünü izledim ve rüzgarı hissettim. Kalemin mürekkebini savurdum. Aldılar, götürdüler. Lacivert bir rüzgar geçti yanımdan. Asfalta yapıştı rüzgar, taşıyamadı. Yorgundu. Gece üzüldü. Birkaç damla yaş aktı gözlerinden. Uzun zaman kavuşmamış insanlar gibi, birkaç damlaya sarılıp, yaş aktı gözlerimizden.
Geri döndüğümde her şey olabildiğince düzensiz, olabildiğince yıkık görünüyordu.
Nacizane,
Manah.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.